
İcimizdeki her arzu, irade değildir.Olmanın ilk adımı, “ic irademiz” yani “olma isteğimiz”dir. İstek olmadan, tutkulu bir arzuyla hedefe kilitlenmeden sonuca ulaşma duşuncesi, boş bir temennidir. İrÂde diye ifade ettiğimiz, tum benliği kuşatan ve insanın zihnini, kalbini, duygu ve hayallerini belli bir gayeye yonlendiren ic istektir. Boyle bir iradeyle bir işe ya da bir oluşa niyetlenen kimsenin –Allah ’ın izniyle- neticeye erişeceği, hayatın genel gecer bir kanunu gibidir. Rahmet Peygamberi Efendimiz'in lisanında “niyet” şeklinde ifadesini bulan bu gerceğe, şoyle işÃ‚ret edilmiştir:
“KİM NEYE NİYET EDERSE ONA KAVUŞUR”
MevlÂn Hakk ’a vuslat icin yola cıkan kişiye gerekli olan en onemli azığın “irade”/istek olduğunu şu sozleriyle dile getirir:
“Ey Hakk yoluna duşen kişi, isteğine iki elinle sarıl! Cunku istek, iyi bir kılavuzdur. Sen ne hÂlde olursan ol, istekten vazgecme. Ey susamış, dudakları kurumuş kişi, durmadan su ara! Susuzluktan kurumuş olan o dudak, sahibinin ceşme başına erişeceğine şahitlik eder.
“Dudakların kurumuş olması, bu ıstırap, bu cırpınma; seni bize ulaştıracaktır.” diye suyun gonderdiği mujdeli bir haberdir. Bu arayış, mubarek ve kutlu bir harekettir. Bu candan isteyiş, Allah yolundaki butun engelleri kırar doker. Bu isteyiş, isteklerinin anahtarıdır; senin ordundur, sancakların ve zaferlerindir. Bu isteyiş, sabaha karşı horozun; “Sabah oluyor” diye otmesine benzer.
Hakk ’a yaklaşmak icin iyi işlerin, ibadetin yoksa da, umitsizliğe kapılma, yine de istekte bulun! Yalvarış ve yakarış ibadete yol acar. Eğer bir karınca Suleymanlık isteğinde bulunursa, şaşma; onun isteğini hor gorme! Sen ondaki himmete, gayrete, cesarete imrenerek bak! Elinde mala, sanata ve hunere dair ne varsa, onları isteyerek, duşunerek, calışarak elde etmedin mi?
Allah, herkesi bir iş icin yaratmıştır. Herkesin gonlune bir işle uğraşma arzusunu koymuştur. Gonulde bir istek olmadan el ayak nasıl hareket eder? Cercop, su akmazsa, ruzgÂr esmezse nasıl gider? “
İstek olmadan, insanı ayağa kaldıracak guc kendisine lutfedilmez. Allah, insanın cuz ’i iradesine imdat eder de onu, hedefe ulaştıracak guc ve imkÂnlarla techiz eder. İsteğinde samimi olana her şey adeta selam durur ve yol gosterir. Gorunen ve gorunmeyen gizli eller onun yardımına koşar. Gonle gelen ilhamlar, hatta gorulen bazı ruyalar, coğu zaman teksif olunmuş isteklere lutfedilen ilÂhî ihsanlardır.
TALİP NEDİR?
Ham insandan zarif insan cıkarma sanatı olarak da tarif edilen “tasavvuf terbiyesi”nde, bu terbiyeye giren kimseye “murîd” ya da “tÂlip” denir ki, “iradesini ortaya koyan istekli kişi” demektir. Hatta bu kimselerde oyle bir istek hÂli arzulanır ki, hicbir şeyden doygunluk hissetmesin, hatta yetişme adına surekli aclık ve susuzluğu daim olsun. İstek olmayan bir tÂlibe murşidin bir şey vermesi mumkun değildir. Bilgiyi sadece oğrenmek icin bile istek gerekli ise o bilgiyi hÂle donuşturmekte gerekli olan irade disiplininin ne olması gerektiğini tahmin etmek guc değildir.
İcimizdeki her arzu, irade değildir. “Keşke” ile birlikte icte oluşan “temenniler” de irade değildir. Bu nevi cılız arzular, insanın icini kıpırdatsa bile, cismini ve ruhunu harekete geciremez. Basit bir iş icin bile icte bir istek doğmalıdır. Bir meslek ya da beceri icin daha ciddi bir istek oluşmalıdır. İnsanlık kalitemizi artıracak yeni oluşlar icinse cok daha guclu iradelerin icimizde coşku hÂlinde bulunması zaruridir.
CELİK GİBİ BİR İRADE
İradeyi keskinleştirmek, hedefe ciddi bir arzu duymakla, onun onemine inanmakla sağlanabilir. “Şahsiyet dili”nin temel dinamiklerini elde etmek icin Âdeta “celik gibi bir irade”ye ihtiyac vardır. Zira nefsin istekleri, gel gec sevdÂlar ve peşin peşin onumuzde duran dunyevî zevkler karşısında eğilip bukulmeden durust kalabilmek, samimi olabilmek, adÂlet ve dengeyi gozetmek zordur.
İradenin oluşması ve celikleşmesi hedefin doğru belirlenmesine bağlıdır. Hedefini belirlemeyen kimseler hedefe odaklanmanın verdiği korkunc irade gucunden istifade edemezler. Cunku enerjilerini nereye odaklayacaklarını bilemezler. Esasen enerjiyi bir noktada odaklamakla elde edilebilecek gucun sınırını belirlemek neredeyse mumkun değildir. Mesel bir kucuk cam parcası, mercek olup guneşin ışınlarını bir kÂğıda odakladığı zaman, once kÂğıdı sonra koskoca bir ormanı yakabiliyor.
Yine hedefini net olarak belirleyemeyen kişi, başarıya giden yolları goremiyor. Psikologlar beynimizde bulunan bir mekanizma sayesinde, cevremizden her an bize ulaşan binlerce, milyonlarca mesajın hepsini değil; ancak ilgili olanları algıladığımızı ifade ediyorlar. Bu mekanizma Âdeta mesajları suzme vazifesi goruyor; luzumlu olanı alıyor, diğerini devre dışı bırakıyor. Her an kulağımıza gelen seslerin, gozumuze carpan uyarıların tumunu birden algılarsak, hayatın imkÂnsızlaşacağını, beynimizdeki bu filtreler sayesinde bazı gereksiz mesajları algılamadan yaşamayı surdurebildiğimizi belirtiyorlar. Orneğin bir anne, yanında top patlasa derin uykusuna devam edebiliyor, fakat yan odadaki bebeğinin en ufak bir ağlamasında uyanıp ayağa fırlıyor, bebeğine koşuyor. İşte biz farkında olmadan calışan beynimizdeki bu filtreler, neyi goreceğimizi, neyi ise goremeyeceğimizi ve duyamayacağımızı belirliyor. Bu filtrelerin neyi iceri aldığı, neyi dışarıda tuttuğu ise tumuyle hedefin belirlenmesine bağlı. Hedefinizi belirlediğiniz zaman, cok kullandığımız deyimle “ne istediğini bilen insan” oluyorsunuz; hedefe giden yolları gormeye başlıyorsunuz.
NE İSTEDİĞİNİ BİLEN İNSAN
Hayatımızda buna dair bir cok ornek gostermek mumkundur. Bunun cok guzel bir orneğini Bulent Eczabaşı şoyle anlatır:
“Katıldığım bir seminerde konuşmacı, kolumuzdaki saate bakmadan, saatimizin kadranının ayrıntılı bir resmini cizmemizi istedi. Hic birimiz, yıllar boyunca gunde kim bilir kac defa baktığımız kol saatimizin kadranını kÂğıda cizemedik; rakamları tam olarak nasıl işaretlenmiş, romen rakamı mı var, cizgi mi var, nokta mı var, gostergelerin ayrıntılı goruntusu nasıl, markası nerede yazılı, bilemedik! Cunku saate baktığımız zaman başka bir amacla, saatin kac olduğunu oğrenmek icin bakıyoruz, saatin şeklinin nasıl olduğunu oğrenmek icin değil.”
Kişisel kaliteyi kendimize, toplumumuza ve her şeyden daha otede Rabbimize karşı bir sorumluluğun gereği olarak kabullenip, onu onemli hedeflerimizden biri hÂline getirdiğimizde, Rabbimizin inayetiyle sağlam bir iradeye kavuşabileceğiz. Boyle bir irade sermayesiyle de “şahsiyet dili”nin temel dinamiklerine kavuşma yolunda onemli bir adım atılmış olacaktır.
Kaynak: Dr. Adem Ergul, Şahsiyet Dili ve Geliştiren Liderlik, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan