Sorsam herkes vefÂlı, sorsam herkes fedakÂrdır. O hÂlde gunumuzde neden “aşk” gibi engin duygunun yerini, gunu birlik hevesler ve eğlenceler almıştır?Dunyadan ahirete uzanan ebedî duygu vefa hakkında Mevlana Hazretleri şoyle buyuruyor:
“Aşk, muhabbet, dostluk gibi hususların cumlesi vefÂya bağlıdır ve daima vefÂlı olan kimseyi ararlar. Onlar vefÂsız bir gonle asl yaklaşmazlar.” (Mesnevî, c. V, 1165. beyt)
Gercek dost, yokluğa duşmenle yahut olmenle senden sıyrılıp ayrılan değil, ilelebet sana vefÂlı kalandır. VefÂsı dunyadan Âhirete uzanan, hic eskimeyen ve eksilmeyen, ilelebet ışıldayan bir saÂdet vesîlesidir.
Hz. Mevlana ’nın Kedisi Bir vef orneği olarak, Hazret-i MevlÂn ’nın vefÂtından sonra kedisi hicbir şey yiyip icmez ve belli bir muddet sonra vefat eder. MevlÂn Hazretleri ’nin kızı Melike Hatun, kediyi kefenler ve babasının kabrinin yakınına defneder. Defin tamamlandıktan sonra da helva kavurup tÂziyeye gelenlere ikrÂm eder.
Kuşu Olen Cocuğa Taziyeye Giden Peygamber Cunku bizler, kuşu vefÂt eden cocuğa tÂziyeye giden bir Peygamberin ummetiyiz. VefÂ, oyle engin, oyle eşsiz bir duygudur ki, sadece hayatta iken değil, kişinin vefÂtından sonra da gonulleri bahtiyar eder.
VefÂ, istikrar ister. Yanıp sonen mayıs bocekleri gibi muhabbetle bir yere varılamaz. Otelerin otesine yaptığımız bu yolculukta bizlere guzel bir rehberdir.
Bir ağac gibi beklemektir vefÂ… Sapasağlam ve dimdik... Mevsimler gecer, yaprakları dokulur, fırtınalara mÂruz kalır, ama vazgecmez beklemekten... İlkbaharda can bulur, kurumuş dalları ve yaz gelir yeniden canlanır, yeşilin her tonunda besteler sunar Âleme...
Olursun... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim...
(Necip Fazıl Kısakurek)
Oyle aziz, oyle kıymetlidir ki, vef karşılık beklemeden ikrÂm edilir; adı, dostluk olur; aşk olur, muhabbet olur. Tadını bir kere alan bir sînenin yolu, vefÂsızlıktan gecemez olur. Cıkmaz sokakların bile bu engin duyguyla gorunmez bir yolu elbet bulunur.
“Ey dost! Gonul vermeyince sen gonul bulamazsın.” (Mesnevî, c. 1, 1751. beyt) diyor Hazret-i MevlÂnÂ…
VEFALI MISINIZ? Sorsam herkes vefÂlı, sorsam herkes fedakÂrdır. O hÂlde gunumuzde neden “aşk” gibi engin duygunun yerini, gunu birlik hevesler ve eğlenceler almıştır?
Muhabbet yontulmamışların dillerinde, can cekişir hÂle gelmiş, ayağa duşse topal edecek olcude taşlaşmıştır.
Ve nedendir ki, dostluk zannedilerek kurulan munÂsebetler, cıkarlar doğrultusunda Âdeta sahte hesaplar gibi guvensizliğin esiri olmuştur.
Şu sınırlı dunya hayatında, sınırsız duygular; insan olarak fıtratımızı yoruyor. Su geminin altında olduğu surece sıkıntı yok, lÂkin ne zaman geminin icine dolmaya başlarsa, işte orada geminin alabora olması kacınılmaz oluyor. MunÂsebetlerimizde fÂnîlik bizim icin bir olcu olmalı ki, sınırlarını koruduğumuz duygularımızı, ebedî vef duygusuyla taclandırabilelim.
Vefalı Turk Askeri Canakkale Savaşı ’nın en kanlı sahnelerinin birinde; bir asker, arkadaşının az ileride kanlar icinde yere duştuğunu gordu. Ateş yağmuru altındaydılar. Siperden dışarı hamle yapacağı sırada, yanındaki asker, omzundan tutarak iceri cekti:
“-Buyuk bir ihtimalle olmuştur. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma!” dedi.
Fakat o dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. Korkunc ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Sırtına alarak koşa koşa geri dondu. Fakat cesur asker, yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki arkadaşı:
“-Sana gitme demiştim. Hayatını tehlikeye atmana değdi mi?”
Giden, yaşlı gozlerle:
“-Değdi.” dedi, “Hem de cok değdi…”
“-Nasıl değdi?”
“-Yanına vardığımda, henuz sağdı. «Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…» diyordu. Onun bu sozlerini duymak, dunyalara bedeldi benim icin... Cunku guvenini boşa cıkarmadım.”
İşte vefÂnın en nÂdide orneklerinden biri…
Meşhur mutefekkir İbn-i Hazm ’ın da dediği gibi, “İnsanın aslının temiz, soyunun asîl olduğunu gosteren en acık delillerden, en guclu işaretlerden biridir vefÂ...”
UNUTULMAZ BİR AHDE VEF VE KADİRŞİNASLIK ORNEĞİ Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, Mekke ’de tebliğ ve dÂvet ortamının iyiden iyiye sıkıştığını gormuş ve bir care arayışı olarak TÂif ’e yonelmişti. Ama TÂif zorbaları, Peygamber Efendimizi reddetmekle kalmamışlar, O ’nu taşlatarak her tarafını yara-bere icinde bırakmışlardı. TÂif ’ten geri donen Peygamberimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bitkin ve yorgun bir hÂlde, doğduğu şehrin yakınlarına geldi.
Resûlullah Efendimiz, Mekke ’den kendi isteği ile cıktığı icin Arap orfune gore, oraya geri donmesi, ancak bir Mekkelinin himayesi ile mumkundu. Bu sebeple TÂif donuşu, once, Mekke ’nin ılımlı liderlerinden biri olan Ahnes bin Şerîk ’e kendisini himaye etmesi icin bir haberci gonderdi, ama o bu teklifi reddetti. Bunun uzerine bir başka lider Suheyl bin Amr ’a haberci gonderdiyse de yine netice alamadı. Nihayet ucuncusu, Mut ’im bin Adiyy, O ’nu korumayı kabul etti.
Yanında silahlı oğullarıyla birlikte Muhammed Mustaf -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i karşılayıp, once yedi kez tavaf etmesi icin KÂbe ’ye, sonra da kendi evine kadar goturdu ve butun şehre, Muhammed -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i kendi himayesine aldığını îlan etti.
Mut ’im bin Adiyy ’in işte bu iyiliği yuzundendir ki, Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Bedir Savaşı ’nda esir duşen Kureyşlilerle ilgili olarak şunları soylemişti:
“-Eğer Mut ’im hayatta olsaydı ve benden bu adamların serbest bırakılmasını istemiş olsaydı, ben onun hatırı icin bunları serbest bırakırdım.”[1]
Resûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in hayatı hep bu minvÂl uzereydi. O, El-Emîn ’di, ahdine vefÂlıydı. Goruyoruz ki, vef sevgiyi surdurme, sevgi ve dostluk bağlılığıydı. SadÂkat, sozunde durmak, guvenilir olmak, sorumluluk duygusu ve fedakÂrlık, vefÂnın her zaman vazgecilmez unsurları olmuştur.
Kişinin vefÂlı olması, gonul dunyasının gelişimi ile birlikte, fert ve toplumu mutluluğa ulaştıran bir yoldur. Bu sebeple vefÂ, once kişinin ic dunyasını îmar ve ihy eder. VefÂnın zıddı olan nankorluk ve ihanet ise, insanın karakterini zaafa uğratır ve kişiyi basitleştirir.
Velhasıl, daha guzel, daha yaşanılır bir dunya icin iyilikte oncu olmak, bu olmazsa iyilik yapana mukÂbelede bulunarak vefÂlı olmak, bizim en değişmez hasletimiz olmalıdır. Bu İslÂm ’ın istediği insan tipinin en onemli vasıflarındandır.
Kaynak: Ayşegul Yahşi Akyuz, Şebnem Dergisi, Sayı: 180
Dipnot:
[1] Muhammed Hamidullah, İslÂm Peygamberi, Cev: M. S. Mutlu, İrfan Yayınevi, İstanbul-1966, 1/96.
Kaynak: Ayşegul Yahşi Akyuz, Şebnem Dergisi, Sayı: 180


İslam ve İhsan