En kÂrlı alışverişin, comertlerin en comerdi olan Allah TeÂl ile yapılabileceğini, asl unutmamak gerekir. Zira hicbir beşer, CenÂb-ı Hakk ’ın vereceği karşılığı veremez. CenÂb-ı Hak, kuluna bahşettiği nîmetlerin, şukur hissiyÂtıyla yine kendisine takdim edilmesine, kulunun ihlÂsı nisbetinde, birden yedi yuz misline kadar mukÂfat ihsÂn eder.MevlÂn Hazretleri buyurur:

“Bu fÂnî dunya pazarında mÂnevî altın kazanmak icin muşteri mi istiyorsun? Allah ’tan daha iyi muşteri var mı?”

Aklı başında her tuccar, ticaretinde kÂr elde edebilmek icin, malını muşterisinin beğeneceği kalitede hazırlar ve yine muşterisinin beğeneceği şekilde pazarlamaya gayret gosterir.

Mu ’min de CenÂb-ı Hakk ’ın rızÂsının kazanılacağı, dolayısıyla Cennet ’in satın alınacağı bir pazar yeri hukmunde olan bu dunyada, butun ibadet, muÂmelÂt ve hayır-hasenÂtını, CenÂb-ı Hakk ’ın rÂzı olacağı kıvamda îf edip, yine CenÂb-ı Hakk ’a beğendirme gayretiyle takdim etmek durumundadır.

Zira bu dunya pazarında, Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh- ’ın tÂbiriyle; gece ile gunduz sermayelerimiz, sÂlih ameller ticaret mallarımız, Cennet kazancımız, Cehennem de -Allah korusun- zarar ve iflÂsımızdır.

Yine bu pazarda en kÂrlı alışverişin, comertlerin en comerdi olan Allah TeÂl ile yapılabileceğini, asl unutmamak gerekir. Zira hicbir beşer, CenÂb-ı Hakk ’ın vereceği karşılığı veremez. CenÂb-ı Hak, kuluna bahşettiği nîmetlerin, şukur hissiyÂtıyla yine kendisine takdim edilmesine, kulunun ihlÂsı nisbetinde, birden yedi yuz misline kadar mukÂfat ihsÂn eder.

Âyet-i kerîmelerde şoyle buyrulur:

“Allah yolunda mallarını harcayanların misÂli, yedi başak bitiren bir dÂne gibidir ki, her başakta yuz dÂne vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. AllÂh ’ın lûtfu geniştir, O her şeyi bilir.” (el-Bakara, 261)

“…AllÂh ’a gonul hoşluğuyla odunc verin. Kendiniz icin onden (dunyada iken) ne iyilik hazırlarsanız, Allah katında onu bulursunuz; hem de daha ustun ve mukÂfatca daha buyuk olmak uzere…” (el-Muzzemmil, 20)

İşte Ârif mu ’minler nazarında en kÂrlı kazanc, comertlerin en comerdi olan CenÂb-ı Hakk ’ın şÃ‚n-ı ulûhiyetine yaraşan sonsuz mukÂfatlarına nÂil olabilmektir.

BİRE YEDİYUZ MİSLİNİ VERENE SATIYORUM

Şu hÂdise, bu hakîkati ne guzel îzah eder:

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh- ’ın halîfeliği doneminde bir ara Medîne-i Munevvere ’de kıtlık başgosterir. Tam da o sırada Hazret-i Osman -radıyallÂhu anh- ’ın Şam ’dan yuz deve yuku buğday kervanı gelmiştir. Kervanı gorenler, buğday satın almak icin koşuşurlar. Hatt bir dirhemlik buğday icin yedi dirhem teklif ederler. Hazret-i Osman -radıyallÂhu anh- ise:

“−Hayır! Sizden daha fazla veren var, ona satacağım.” der.

AshÂb-ı kirÂm, mahzun bir şekilde oradan ayrılıp halîfe Hazret-i Ebû Bekir ’in yanına varırlar. Vaziyeti anlatıp Hazret-i Osman -radıyallÂhu anh- ’ın bu tavrına uzulduklerini bildirirler.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh- ise, o fazîlet ehli sahÂbînin bu davranışının altında muhakkak bir hikmet bulunduğunu sezerek:

“−Osman hakkında hemen kotu duşunmeyiniz. O, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in damadı ve Me ’v Cenneti ’nde arkadaşıdır. HerhÂlde siz onun sozunu yanlış anladınız.” der. Ardından beraberce Hazret-i Osman ’a giderler. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-:

“−YÂ Osman! AshÂb-ı kirÂm senin bir sozune uzulmuştur.” deyince Hazret-i Osman -radıyallÂhu anh-:

“−Evet, ey RasûlullÂh ’ın halîfesi! Bunlar bire yedi veriyorlar, hÂlbuki onlardan daha hayırlı olan CenÂb-ı Hak ise, bire yedi yuz veriyor. Biz buğdayı, bire yedi yuz vererek alana sattık.” buyurur.

Sonra da yuz deve yuku buğdayı, Allah rızÂsı icin Medîne fukarÂsına dağıtır. Kervandaki yuz deveyi de kurban eder.

Buna cok sevinen Ebû Bekir -radıyallÂhu anh-, Hazret-i Osman ’ı alnından oper ve:

“−AshÂbın, senin sozundeki inceliği kavrayamadıklarını onceden sezmiştim…” buyurur.[3]

EN HAYIRLI ALIŞVERİŞ

İşte kendi varlık ve benliklerinden gecerek CenÂb-ı Hak ’ta fÂnî olan yuksek ruhlar, oyle muhteşem bir vuslat ikliminde yaşarlar ki, artık onların gozleri ve gonulleri, Hak ’tan gayriye bakmaz olur. Hakk ’a vuslatın hazzıyla Âdeta mest olurlar. Bu rûhî coşkunlukla da canlarını ve mallarını Allah yolunda bezletmek, onlara butun dunyevî lezzetlerden daha kıymetli hÂle gelir. Tıpkı Yunus Emre Hazretleri ’nin; “Ballar balını buldum; kovanım yağma olsun!” mısrÂlarında dile getirdiği vecd ve istiğrak ikliminde yaşarlar.

İşte bu fÂnî dunya pazarında en hayırlı muşterinin, sonsuz lûtuf ve kerem sahibi Allah TeÂl olduğunun idrÂkine eren Ârif mu ’minler, can ve mal emanetini, gunun birinde zarûrî olarak terk etmeden evvel, fırsat eldeyken gonullu olarak AllÂh ’a takdim edebilmeyi, canlarına minnet bilirler.

Ayrıca ibadet ve tÂatlerin yegÂne alıcısının Allah TeÂl olduğu şuuru, onları ibadetlerde mustesn bir edep, hurmet, nezÂket ve zarÂfete sevk eder.

Nitekim merhum pederim Mûs Efendi g, birine herhangi bir ikramda bulunacağı zaman, o ikramın muhtactan once AllÂh ’ın kudret eline gececeği şuuruyla, bu işi buyuk bir nezÂketle îf etmeye son derece ehemmiyet gosterirdi. Vereceği meblÂğı temiz bir zarfa koyar, uzerine de; “Muhterem, filÂn efendi! Hediyemizi kabul ettiğiniz icin sizlere teşekkur ederiz…” tarzında, gonul alıcı, zarif ifadeler nakşederek takdim ederdi.

Ebû ’l-Leys Semerkandî Hazretleri ’nin şu ifadeleri de bu nezÂketin hikmetine işaret etmektedir:

“Veren kişi, alana bir teşekkur edÂsı icinde ikram etmelidir. Cunku alanın nasibi, dunyevî bir ihtiyacının giderilmesi; verenin nasibi ise ilÂhî rız ve Âhiretteki sonsuz lûtuflardır. Boyle olunca, veren daha kÂrlı durumdadır. Onun icin muhÂtabına teşekkur etmelidir.”

Hak dostları da buyururlar ki:

“İbadet, insanı Cennet ’e goturur; ibadette edep ve tÂzîm ise AllÂh ’a goturur, Hakk ’a dost eyler.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2017 – Mayıs, Sayı: 374, Sayfa: 032
İslam ve İhsan