
Cemaate imam olan kişi (ozellikle cumalarda) namazı kısa tutmalı, uzatmamalıdır. Cunku cemaatin arasında hasta, zayıf, gucsuz, ihtiyac sahibi veya iş yerinden izin alamayıp oğle tatilinden kısarak gelen kimseler bulunabileceğini duşunmeli, namazı hafif kıldırmalı, hutbe vaazları uzatmamalıdır.Ebû Abdullah CÂbir İbni Semure rayıdallahu anhum şoyle dedi:
“Namazlarımı Nebi sallallahu aleyhi ve sellemle birlikte kılardım. Onun namazı da, hutbesi de normal uzunlukta idi.” [1]
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, insanlara namaz kıldırdığında kesinlikle namazı uzatmazdı. Fakat kendisi tek başına namaz kıldığında dilediği kadar uzatırdı. Hanımlarından mu ’minlerin annesi Hz. Âişe ’nin anlattığına gore, o kadar uzun ayakta dururdu ki, rukûa gitmeyeceğini duşunurlerdi. O kadar uzun rukû yapardı ki, tekrar doğrulmayacağını zannederlerdi. Secdesi de aynı şekilde uzun surer, secdeden kalkmayacak sanırlardı. Peygamberimiz ’in tek başına kıldığı bu namazlar, farzlar dışındaki nÂfilelerdir. Cunku farz namazları mutlaka mescidde cemaatle birlikte kılar ve imamlığı da kendileri yaparlardı.
PEYGAMBERİMİZ NAMAZI, VAAZI VE HUTBEYİ HAFİF TUTMAYI TAVSİYE EDİYOR
Peygamberimiz, kendi uygulamasını boylece butun ashaba gosterir, onların da boyle davranmalarını isterdi. İmam olan kişinin, arkasında namaz kılan cemaatin arasında hasta, zayıf, gucsuz ve ihtiyac sahibi kimseler bulunabileceğini duşunmesini, namazı hafif kıldırmasını tavsiye buyururdu. Tek başına namaz kılanın ise, dilediği kadar uzatmasında bir sakınca olmadığını hatırlatırdı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, insanları bıktırmaktan, usandırmaktan, nefret ettirmekten son derece sakınırdı. SahÂbeye bu yonde surekli telkin ve tavsiyelerde bulunurdu. Kul icin en muhim gorev olan ibadette bile buna olanca hassasiyeti gosterirdi. İtidalin, her ceşit aşırılıktan kacınmanın en guzel orneklerini Efendimiz ’in hayatında gormekteyiz. Onun hayatını cok iyi bilip oğrenmek, yaşanacak hayatı daha anlamlı kılar. Cunku o bizim yegane orneğimiz ve rehberimizdir. Onun hayatını oğrenip ornek alanlar ifrat ve tefritten kurtulurlar. Hz. Peygamber, uzun sûre veya Âyetler okuması sebebiyle namazı uzattığı icin şikayet edilen sahÂbîyi cağırtarak, “Sen fitneci misin?” diye hesaba cekmiştir (BuhÂrî, Edeb 74; Muslim, SalÂt 178).
Peygamberimiz, hutbelerini de olculu tutar, ne cok uzatır, ne de anlaşılmayacak derecede kısaltırdı. Bu sadece cuma ve bayram hutbeleri icin değil, butun konuşmaları icin gecerli bir kÂide idi. Bu sebeple, kendisini dinleyenler, son derece canlı ve uyanıklık icinde bulunur, soylediklerini anlar, hatta ezberleyip birbirlerine tekrar ederdi. Az sozle cok şey ifade etme yolunu secerdi. Ancak bunu yaparken, insanların anlama kabiliyetini mutlaka hesaba katardı. Anlaşılmayacak şeyler soylemezdi. Herkes soylenenden ders alırdı. Peygamber Efendimiz ’in pek cok hutbesi hadis kitaplarımızın icinde yer almış bulunmaktadır. Onlar, bugun icin de en guzel hutbelerdir. Bugun, cami gorevlilerimiz başta olmak uzere, toplumun ceşitli kesimlerine konuşmak zorunda kalanlar, bu prensipleri iyi değerlendirmelidir.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
1. Cemaate imam olup namaz kıldıran kimse, namazı kısa tutmalı, uzatmamalıdır.
2. Tek başına namaz kılan dilediği kadar uzatabilir.
3. Cuma ve bayram namazlarının hutbeleri, insanları bıktıracak şekilde uzun olmamalıdır.
4. Cemaatle namazı kısa tutmak ve hutbeyi uzatmamak, Peygamber Efendimiz ’in sunnetindendir.
5. İbadetlerde itidal, olcuyu kacırmamak dinin aslındandır.
[1] Muslim, Cum ’a 41-42. Ayrıca bk. Ebû DÂvûd, SalÂt 223; Tirmizî, Cum ’a 12; NesÂî, Cum ’a 35; İbni MÂce, İkÂme 85.
Kaynak: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan