
Gercek mumin olmak nasıl mumkundur? Gercek bir muminin vasıfları nelerdir?AshÂb-ı kiram Bedir ’de ilk defa ciddî bir savaş yapmış ve ilk defa ganimet almışlardı. Ganimetin ne olacağı ve nasıl paylaşılacağı ile ilgili bir bilgileri yoktu. Mal taksimi sozkonusu olunca muslumanların arasına anlaşmazlıklar da girmeye başladı. Allah Rasûlu (s.a.v) Efendimiz ’e sordular. Bunun uzerine Allah TeÂl onlara ne yapmaları ve nasıl olmaları gerektiğini oğretmek icin EnfÂl sûresini indirdi:
“Sana ganimetleri soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah ’a ve Rasûlu ’ne aittir. O halde siz gercek mu ’minler iseniz Allah ’tan korkun (takv sahibi olun), aranızı duzeltin, Allah ve Rasûlu ’ne itaat edin.” (el-EnfÂl 8/1)
Sa ’d b. Ebî VakkÂs (r.a) şoyle anlatır: Bedir gunu kardeşim Umeyr şehîd duştu. (16 yaşındaydı.) Ben de Âs b. Saîd ’i oldurdum ve kılıcını aldım. Zu ’l-Ketîfe diye isimlendirilen bu kılıcı Rasûlullah (s.a.v) ’e getirdim. Efendimiz (s.a.v) “Gotur onu ganimetlerin toplandığı yığına at!” buyurdular. Dondum, ama kardeşimin şehid edilmesi ve ganimetimin elimden alınması sebebiyle ne hÂlde olduğumu Allah ’tan başka kimse bilemez. Bu vaziyette az bir zaman gecirmiştim ki hemen EnfÂl sûresi nÂzil oldu. Rasûlullah (s.a.v) bana: “Git, kılıcını al!” buyurdular.1
Sevgili Peygamberimiz ganimetlerle ilgili hukmu bilmediği icin ona kılıcı vermemişti. Ancak Âyetin nuzûluyle ganimetin Allah ’a ve Rasûlu ’ne Âit olduğunu oğrenince hemen comertliğini gosterdi. Kendi hissesinden o kılıcı sahabîsine verdi.
Kendisine EnfÂl sûresi sorulunca UbÂde b. SÂmit (r.a) şoyle demiştir: “Bu sûre, ganimet konusunda ihtilaf edip o konuda ahlÂkımız kotuleşince biz AshÂb-ı Bedr hakkında indi. Allah ganimeti bizim elimizden alıp Rasûlullah ’a verdi. O da muslumanlar arasında eşit bir şekilde taksim etti.”2
TakvÂ, İtaat ve Islah Gercek bir mu ’min oncelikle mulkun Allah ’a Âit olduğunu ve dilediği kuluna dilediği kadar verdiğini bilmelidir. Ondan sonra da Allah ve Rasûlu ’nun verdiğine rÂzı olup şukretmelidir.
Bu hÂdise ve peşinden gelen uyarılar neticesinde mu ’minler Allah ’a karşı takv sahibi olup O ’na itaat ettiler, Rasûlu ’ne itaat ettiler ve aralarını duzelttiler. Dunya menfaati icin birbirlerine duşmekten sakındılar. Hakîkî mu ’min olabilmek icin bu uc vasfın ehemmiyetini kavradılar. Anladılar ki Allah ’tan korkan kişi, mu ’min kardeşleriyle arasını ıslah etmelidir. Zira Allah TeÂl ve Rasûlu (s.a.v) mu ’minlerin iyi gecinip birbirlerinin kusurlarını affetmelerini ve aralarını daima duzgun tutmalarını ısrarla istemektedir.3
Yureğin Titremesi, İmÂnın Artması ve Tevekkul Devam eden Âyette mu ’minlerin diğer vasıfları sıralandı:
“Mu ’minler ancak, Allah anıldığı zaman yurekleri titreyen, kendilerine Allah ’ın Âyetleri okunduğunda imanları artan ve yalnız Rablerine dayanıp guvenen kimselerdir.” (el-EnfÂl 8/2)
Ebu ’d-Derd (r.a) şoyle der: “Kalpteki vecel (urperme), kuru hurma yaprağının yanması gibidir. Kalbinde bir urperti hissettiğin an hemen Allah ’a dua et!”4
Allah anıldığı zaman O ’nun korkusu ve muhabbetiyle hakîkî mu ’minlerin kalpleri yanar, urperir ve titrer. Kalp bu kıvama gelince dualar da kabul edilir. SÂbit el-BunÂnî ’nin nakline gore birisi: “Ben duamın ne zaman kabul edileceğini biliyorum” dedi. Ona “Nerden biliyorsun?” diye sordular. O da; “Derim diken diken olur, kalbim Allah korkusuyla urperir ve gozlerim yaşla dolarsa işte o an duama icabet edildiği andır” cevabını verdi.5
SufyÂn es-Sevrî ’nin Âyetle ilgili acıklaması ise pratik hayata dÂir olup daha muhimdir: “(Âyette bahsedilen mu ’min), zulmetmeyi veya bir gunah işlemeyi isteyip de kendisine «Allah ’tan kork!» denilince kalbi titreyip bundan vazgecen kimsedir.”6 Asıl onemli olan da budur. Yanlış bir iş yaparken Allah ’ı hatırlayınca veya biri hatırlatınca kalbin titreyip gunahtan vazgecmesi.
Buna ilaveten bir de Allah ’ın Âyetleri okunduğunda hakîkî mu ’minlerin imanları ve haşyetleri artar. SahÂbî Umeyr b. Hubeyb, “Allah ’ı zikreder ve ondan korkarsak bu imanın artması, gaflet edip Allah ’ı unutur ve ihmal edersek bu da imanın eksilmesidir” demiştir.7
Onların diğer vasfı ise Allah ’a tevekkul etmeleridir. Tevekkul de imanla cok yakından ilgilidir. Hatta imanın butun yonleriyle kendisinde toplandığı, bunların tamamını ihtiva eden bir haslettir. Allah ’a guvenip dayanan kişinin imanı da sağlam demektir.
HassÂn b. Atıyye diyor ki: “Allah ’ın kitabında iman amele donuşmuştur. Allah TeÂl bu Âyette mu ’minleri anlatıp imanlarının arttığını bildirdikten sonra imanı amele cevirerek peşindeki Âyette namaz ve infaktan bahsetmiştir.”8 Yani kuru bir imandan bahsedilmiyor, onun meyvelerinin olması gerektiği vurgulanıyor. Onlar da amel-i sÂlihlerdir.
Namaz ve İnfÂk CenÂb-ı Hak şoyle buyurur:
“Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) infak eden kimselerdir.” (el-EnfÂl 8/3)
Gercek mu ’minler namazı sadece kılmaz, onu ikÂme ederler. Namazın ikÂmesi, vakitlerine dikkat etmek, abdestini guzelce almak, rukûunu, secdelerini, tilÂvetini, teşehhudunu ve Rasûlullah (s.a.v) ’e salevÂtını tam olarak yapmaktır.9 Kalbini Allah ’a vererek namazı huşû ile kılmak, beden ve kalble namaza yonelmektir.10 Namazı camide cemaatle kılmak, onu dÂim canlı, işlek ve ayakta tutmak ve gundemden hic duşurmemektir.
Diğer haslet de infaktır. İnsanın bakmakla sorumlu olduğu kimselerden başlayarak akraba, komşu ve diğer insanlara infak etmesi. Oncelikle zekÂtı verip sonra da tasaddukta bulunması.
“İşte onlar gercek muminlerdir. Onlar icin Rableri katında yuksek dereceler, bağışlanma ve tukenmez bir rızık vardır.” (el-EnfÂl 8/4)
Allah TeÂl hakîkî mu ’min kullarına kendi katında yuksek dereceler, mağfiret ve cok değerli bir rızık vaad etmektedir. İnsanlar Allah ’ın rahmetiyle cennete girer ama orada amelleriyle dereceler kazanırlar. Oraya girebilmek icin Allah ’ın af ve mağfiretine son derece muhtactırlar.
Hicret, CihÂd ve EnsÂr Olma Aynı sûrede gercek mu ’minlerin şu vasıfları da bildirilir:
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte hakîkî mu ’minler onlardır. Onlar icin mağfiret ve bol rızık vardır.” (el-EnfÂl 8/74)
Bugun de hicret ve cihÂd eden mu ’minler var. Eğer bu faziletlere eremediysek onlara ensÂr olma fırsatını kacırmayalım. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in MuhÂcirlerini ve EnsÂr ’ını kendimize ornek alalım.
Allah ve Rasûlu'nun İzni Olmayan Bir İşi Yapmamak
CenÂb-ı Hak şoyle buyuruyor:
“Mu ’minler, ancak Allah ’a ve Rasûl ’une gonulden inanmış kimselerdir. Onlar, o Peygamber ’le ortak bir iş uzerindeyken ondan izin istemedikce bırakıp gitmezler. (Rasûlum!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah ’a ve Rasûl ’une iman etmiş kimselerdir.” (en-Nûr 24/62)
Mu ’minler herşeyleriyle Allah ve Rasûlu ’ne teslim olurlar. Kendi arzularına gore hareket etmez, İslÂm ’ın izin vermediği bir işi yapmazlar.
Şupheleri Dağıtmak, Mal ve Canla CihÂd Etmek Gercek mu ’minlerin son olarak şu vasıflarından da bahsedilir:
“Mu ’minler ancak, Allah ’a ve Rasûl ’une iman eden, sonra asla şupheye duşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden kimselerdir. İşte sÂdık (icleri dışları bir) olanlar ancak bunlardır.” (el-HucurÂt 49/15)
Bugun insanların kalbini şuphe kurdu kemirip duruyor. Âhirzaman fitnelerinin artması sebebiyle ceşitli şupheler insanların imanına hucûm ediyor. İmÂnı bu şuphelerden koruyup guclendirmek gerekir. Bunun alÂmeti de mal ve canla Allah yolunda cihÂd etmektir. Bunu yapabilen insanlar “ben mu ’minim” sozunde sÂdık olan kimselerdir.
Dipnotlar: 1) Ahmed b. Hanbel, Musned, I, 180. 2) Ahmed, V, 322. 3) HÂkim, Mustedrek, IV, 620/8718. 4) Taberî, CÂmi ’u ’l-BeyÂn, XI, 29. 5) Hakîm et-Tirmizî, NevÂdir, I, 379. 6) Tefsîrû SufyÂn es-Sevrî, s. 115; Taberî, XI, 29. 7) İbn Sa‘d, TabakÂt, IV, 381. 8) Suyûtî, ed-Durru ’l-mensûr, VII, 23. 9) İbn Ebî HÂtim, Tefsîr, V, 1657. 10) BuhÂrî, Vudû, 24; Muslim, TahÂret, 17, MusÂfirîn, 294
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Altınoluk Dergisi Mart 2020, Sayı: 409
İslam ve İhsan