İnsanda “rûh” adı verilen manevî yapı, daima manevî bir doyum arayışı icindedir. Rûhanî hayat, insanın Rabbine karşı kulluk gorevleri sırasında yaşadığı rûhî derinlik ve engin manevî haldir. Nitekim ayet-i kerimede şoyle buyrulur: “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah ’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah ’ı anmakla huzur bulur.” (Rad, 28) Peki manevi hayatın merhaleleri nelerdir?BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri, mÂnevî hayatının merhalelerini temsîlî bir ifÂdeyle şoyle îzah ediyor.
“On iki yıl nefsimin demircisi oldum, onu riyÂzat koruğune koyup mucÂhede ateşiyle kızarttım. Kınama orsune koyup melÂmet ve mahviyet cekiciyle dovdum. Sonra beş yıl nefsimin aynası oldum. Yani onu murÂkabeye aldım. Turlu turlu ibadet ve tÂat ile bu aynayı cilÂladım. Sonra bir yıl ibret gozuyle baktım ve rûhumda, gururdan, ibadetlerime guvenmekten ve amelimi beğenmekten meydana gelen buyuk bir iptilÂnın mevcut olduğunu gordum. Bu musîbeti kesip atmak icin beş yıl daha gayret ettim ve nihÂyet îmÂnım kemÂle erdi, İslÂm ’ın o rûhÂnî lezzetine yeniden nÂil oldum.”[1]
DUNYEVİ ARZULARI BERTARAF ETMEK Yine BÂyezîd (r.a.) şoyle buyurur:
“Her hastalığı tedÂvi edip iyileştirdim, ancak nefsimi tedÂvi kadar zor bir şey gormedim. HÂlbuki bana nefsimden daha değersiz ve kolay gelen bir şey yoktu.”[2]
“Nefsimi ilÂhî vuslata yolculuk yapmaya dÂvet ettim, bu zor yolculuk hususunda nefsim direndi ve bana gucluk cıkardı. Ben de nefsin butun dunyevî arzularını bertaraf ederek CenÂb-ı Hakk ’ın huzûruna yoneldim!”[3]
CENÂB-I HAKK'A VASIL OLABİLMEK İCİN NE YAPMALI? VelhÂsıl, CenÂb-ı Hakk ’a vÂsıl olabilmek icin nefsin arzularını bertaraf etmek ve benliğin dik yokuşlarını aşabilmek zarurîdir. Zira bir mu ’minin, enÂniyet ve nefsÂniyet tezÂhuru olan gurur, kibir, ihtiras, ofke gibi butun mÂnevî felÂketlerden kendini koruyabilmesi, ancak kendi aslının “yokluk ve hiclik” olduğunu lÂyıkıyla idrÂk etmesine bağlıdır. Bu gonul kıvÂmına erebilenler icin, cile ve ıztıraplar karşısında nefsin isyankÂr feryatlarını susturabilmek ve o imtihan tecellîlerinin hikmet tarafına teksîf olabilmek son derece kolaydır.
Nitekim BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri bir gun sokaktan gecerken yanlışlıkla uzerine kul dokulmuştu. Her tarafı kirlenen BÂyezîd Hazretleri, hicbir kızgınlık emÂresi gostermedi. BilÂkis AllÂh ’a şukredip elleriyle yuzunu sildi. Ardından da bu hÂdiseyi hikmet ve ibret nazarıyla seyrederek:
“–Aslında ben ateşe mustahaktım, ama CenÂb-ı Hak lûtfuyla beni affedip uzerime ateş yerine kul dokturdu de, beni mÂnen îkaz buyurdu. Bunda ne uzulecek ne de kızacak bir şey var!” dedi.[4]
Dipnotlar:
[1] AttÂr, Tezkire, s. 174; Sehlegî, a.g.e, s. 97.
[2] Ebû Nuaym, Hilye, X, 36.
[3] Ebû Nuaym, Hilye, X, 36.
[4] SÂdî, Bostan, Tahran 1368, s. 183.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan