
İslam'da sır saklamının onemi nedir? Sır saklama ile ilgili ayet ve hadisler...Sır, kimseye soylenmemesi, gizli tutulması gereken şey, giz. İnsan aklının yeterince acıklık getiremediği şey anlamlarına gelir.
Musluman olmayanlar bile onun sağlam şahsiyetine ve sozunun eri oluşuna hayran kalmalıdır. İslĂ‚miyet ’in en iyi tebliği boyle yapılır. Musluman olduğunu soyleyip de sozunde durmayan, yaptığı anlaşmalara uymayan kimse, İslĂ‚miyet ’in aleyhinde calışıyor demektir. Boyle birinin Allah katında ve muslumanlar arasında hicbir değeri yoktur.
SOZ SORUMLULUĞU GETİRİR
“Verdiğiniz sozu ve yaptığınız antlaşmayı yerine getirin. Cunku verilen soz, sorumluluğu gerektirir.” (İsrĂ‚ sûresi (17), 34)
Âyet-i kerîmede, yapılan sozleşmelere, anlaşmalara, verilen sozlere ve va ’dlere riĂ‚yet edilmesi tavsiye buyurulmaktadır. Kendileriyle sozleşilip anlaşma yapılan kimselerin musluman olup olmaması farketmez. Muslumanın herkese karşı durust davranması gerekir.
Musluman olmayanlar bile onun sağlam şahsiyetine ve sozunun eri oluşuna hayran kalmalıdır. İslĂ‚miyet ’in en iyi tebliği boyle yapılır. Musluman olduğunu soyleyip de sozunde durmayan, yaptığı anlaşmalara uymayan kimse, İslĂ‚miyet ’in aleyhinde calışıyor demektir. Boyle birinin Allah katında ve muslumanlar arasında hicbir değeri yoktur.
İnsan verdiği sozden, yaptığı anlaşmadan sorumlu olduğunu unutmamalıdır. Anlaşmalara uymadığı takdirde hem kanun karşısında hem de Allah huzurunda yaptığı haksızlığın hesabını verecektir.
Âyetin konumuzla ilgisi şudur: Bir kimsenin sırrını oğrenen, diğer bir ifadeyle kendisine bir sır emanet edilen kimse, o sırrı saklayacağına dair soz vermiş demektir. O sırrı, acıklamasına izin verilmediği surece, hayatının sonuna kadar her yerde ve her zaman korumakla yukumludur. Emanete riayet etmediği takdirde, Allah huzurunda bunun hesabını verecektir.
KYAMET GUNUNDE EN FENA İNSAN
Bu konu, bir sonraki bahsin baş tarafında daha geniş bir şekilde ele alınacaktır.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Kıyamet gununde Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya gore en fena insan, karısıyla mahremiyetini paylaştıktan sonra onun sırrını ifşĂ‚ eden kimsedir.” (Muslim, Ebû DĂ‚vûd),
Birbirine yabancı iki insanın evlenerek hayatlarını birleştirmesiyle aralarında meydana gelen yakınlık Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de “birbirinin mahremiyetine girmek” [NisĂ‚ sûresi (4), 21] ifadesiyle tanımlanmaktadır. KĂ‚inĂ‚tın ve insanların yaratıcısı, boylesine bir samimiyeti ve icli dışlı olmayı sadece karı koca icin uygun gormuştur. İlĂ‚hî kaderin birbirine bağladığı kimselerin bu yakınlığa her zaman saygı gostermesi ve birbirlerine en samimi duygularla bağlanması gerekir. Bunun tabii sonucu olarak da aralarındaki mahremiyeti hem başkalarına gostermemeleri hem de butun gosterişlerden uzak bu yakınlığı başkalarına ifşĂ‚ etmemeleri icap eder. Peygamber Efendimiz bu prensibe uymayanların kıyamet gunundeki perişan durumlarına temasla, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın onları kotu kişilerle bir tutacağını belirtmektedir.
Hadisimizin yukarıda kaynağı verilen diğer rivayetlerine gore Resûlullah Efendimiz, birbiriyle hayatlarını birleştiren kimselerin aralarında gecenleri başkalarına anlatmalarını pek cirkin bulmuş ve bu hareketin “Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya gore emanete hiyanetin en buyuklerinden biri” olduğunu soylemiştir. İşte bu sebeple CenĂ‚b-ı Hak, bir kadınla evlenip onunla en mahrem duygu ve davranışları paylaştıktan sonra aralarında olanı biteni, ben şoyle yaptım, o boyle davrandı şeklinde başkalarına anlatmayı veya kadının bir eksiğini ona buna nakletmeyi emanete hiyanetin en fenası kabul etmiştir. Kadın icin de durum aynıdır. Kocasıyla aralarında gecenleri başkalarına anlatması, aynı şekilde emanete ihanettir. Emanete hiyanet ise, dinimizin şiddetle yasakladığı pek cirkin bir huydur.
İSLAMİ EDEBE SAHİP BİR İNSAN
Vaktiyle bir zĂ‚t karısını boşayacağını soylediğinde, ona bunun sebebini sordular. İslĂ‚mî edebe sahip bu insan:
- Karımın kusurlarını nasıl soyleyebilirim?” diye cevap verdi. Bu meraklı adamlar o zĂ‚t karısını boşadıktan sonra ziyaretine gelerek:
- Herhalde şimdi soyleyebilirsin, o kadını nicin boşamıştın? dediler. Peygamber ahlĂ‚kını iyice benimsemiş olan o guzel insan:
- Yabancı bir kadının kusurlarını nasıl soyleyebilirim, dedi.
Bugun televizyonlarda ve sinemalarda hicbir İslĂ‚mî ve insanî endişe taşımadan gosterilen ahlĂ‚k dışı filimler, hadisimizin anlatılmasını yasakladığı hĂ‚lleri butun mahremiyetiyle gozler onune sermek suretiyle insanların iffet duygularını en ağır şekilde yaralamaktadır. İnsanlara ahlĂ‚kın en mukemmelini oğretmek icin gonderilen o aziz Peygamber ’in yasakladığı eşler arasındaki sırrı ifşĂ‚ ahlĂ‚ksızlığı, gunumuzdeki bu Ă‚di teşhir cılgınlığı yanında onemsiz bir davranış gibi gorunebilir. Cinsî yakınlık sırasında eşiyle aralarında gecen soz ve davranışları başkasına anlatmanın da bir teşhircilik olduğu unutulmamalıdır.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
Eşlerin karşılıklı haklarından biri, sırlarını başkalarına ifşĂ‚ etmemektir.Cezalar, sucların hafif veya ağırlığıyla orantılıdır. Eşiyle aralarında olup biteni başkalarına soylemenin insanı Allah katında boylesine rezil etmesine bakarak, bu fiilin buyuk gunahlardan olduğunu rahatlıkla soyleyebiliriz.
SIR SAKLAMADA SAHABE ORNEKLİĞİ
Abdullah İbni Omer radıyallahu anhumĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore Hz. Omer, kızı Hafsa ’nın dul kaldığı zamandan bahisle dedi ki:
- Osman İbni AffĂ‚n ile karşılaştım ve ona Hafsa ’dan soz ederek “İstersen sana Hafsa ’yı nikĂ‚hlayayım” dedim. Osman:
- Hele bir duşuneyim, cevabını verdi. Aradan birkac gun gectikten sonra karşılaştığımızda, “Şimdilik evlenemeyeceğim” dedi. Sonra Ebû Bekir ’e rastladım. Ona da:
- İstersen sana kızım Hafsa ’yı nikahlayayım, dedim. O ise sustu; ağzını acıp da bir soz soylemedi. Bu sebeple ona Osman ’a gucendiğimden daha fazla kızdım.
Aradan birkac gun gectikten sonra Hafsa ’ya Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem talip oldu. Ben de kızımı ona nikĂ‚hladım. O sıralarda Ebû Bekir ’le karşılaştığımızda bana:
- Hafsa ’yla evlenmemi istediğin, benim de sana cevap vermediğim zaman herhalde bana gucenmişsindir, dedi. Ben:
- Evet, diye cevap verdim. Ebû Bekir şunları soyledi:
- Bana bu konuyu actığında sana bir cevap vermeyişimin sebebi, Hz. Peygamber ’in Hafsa ile evlenmekten soz etmesidir. Elbette Resûlullah ’ın sırrını ifşĂ‚ edemezdim. Şayet Nebiyy-i Muhterem Hafsa ile evlenmekten vazgecseydi, elbette onunla evlenirdim.
BuhĂ‚rî, NikĂ‚h 33, 36, 46, MegĂ‚zî 12. Ayrıca bk. NesĂ‚î, NikĂ‚h 30
EBUBEKİR'CE SIR SAKLAMAK
Hz. Hafsa, Abdullah İbni HuzĂ‚fe ’nin kardeşi Huneys ile evliydi. İlk muslumanlardan olan Huneys Habeşistan ’a hicret etmiş, Bedir Gazvesi ’nde (bazı rivayetlere gore daha sonra Uhud Gazvesi ’nde) bulunmuş faziletli bir sahĂ‚bî idi. Savaşta aldığı yara sebebiyle Medine ’de vefat edince, o sıralarda yirmi yaşında bulunan Hz. Hafsa da dul kaldı. Hz. Omer kızının iyi bir insanla evlenmesini arzu ediyordu.
Bugun oğlumuzu evlendirirken iyi bir gelin aramak bize nasıl tabii geliyorsa, İslĂ‚miyet ’in butun incelikleriyle yaşandığı o saĂ‚det devrinde, bir babanın kızı icin damat araması da aynı şekilde tabii karşılanırdı. Bir insanın ahlĂ‚kından ve faziletinden emin olduğu kimselere kızıyla evlenmelerini teklif etmesi asla yadırganmazdı.
BuhĂ‚rî ’nin bu hadisi Sahîh ’inde, “bir kimsenin faziletli birine kızıyla veya kız kardeşiyle evlenmesini teklif etmesi” başlığı altında zikretmesi de bunu gostermektedir. Ayrıca şunu da belirtelim ki, o fazilet devrinde, kocası olen bir kadının, iddet muddeti dediğimiz dort ay on gunluk bekleme suresi bittikten sonra fazla beklemeden evlenmesi de uygun gorulurdu. İşte bu sebeple Hz. Omer kızının iyi bir kimse ile evlenmesini arzu ediyordu.
Bedir Gazvesi ’nin kazanıldığı gunlerde Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in kızı Rukiyye vefat etmiş, Hz. Osman da dul kalmıştı. İşte bu sebeple Hz. Omer ona kızıyla evlenmesini teklif etmişti. Fakat Hz. Osman bu teklife hemen cevap vermemiş, bir muddet duşundukten sonra evlenemeyeceğini soylemişti.
Belki de Resûl-i Ekrem ’in Hafsa ile evlenme duşuncesine o da vĂ‚kıf olmuş ve tıpkı Hz. Ebû Bekir gibi Resûl-i Ekrem ’in sırrını ifşĂ‚ etmek istememiş, bu sebeple Hz. Omer ’e evlenmeyi duşunmediğini soylemişti. Hatıra bir başka sebep daha geliyor: Hz. Osman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in dul kızı Ummu Gulsum (Ummu Kulsûm) ile hicretin ucuncu yılında evlendiğine gore, belki de onunla evlenme hususunda bazı umitleri vardı ve Hz. Omer ’in teklifini bu sebeple kabul etmemişti.
Hz. Ebû Bekir ’in durumu ise daha farklıydı. Resûl-i Ekrem ona bir sırrını acmıştı. Belki de kayınpederi olması sebebiyle ileride ona gonul koymaması icin Hafsa ile evlenme duşuncesinden ozellikle soz etmişti. Hz. Omer kendisine kızıyla evlenmeyi teklif ettiği zaman ona Resûl-i Ekrem ’in tasarısından bahsetse, Resûlullah ’ın emanetine hiyĂ‚net etmiş olurdu. Kim bilir belki de Resûl-i Ekrem, Hafsa ile evlenme duşuncesinden vazgecerdi.
O zaman da Omer Allah ’ın Resûlu ’ne gonul koyabilirdi. “En iyisi Omer ’i gucendirmek pahasına da olsa cevap vermemektir” diye duşundu. Şayet Resûl-i KibriyĂ‚ bu evlenme duşuncesinden vazgecerse, o zaman arkadaşının teklifini seve seve kabul ederdi. Cunku Omer, kendisinin evli olduğunu bile bile kızıyla evlenmesini teklif etmişti. İşte bu muşkil durum sebebiyle Hz. Omer ’in teklifine musbet veya menfi bir cevap veremedi.
Hz. Ebû Bekir ’in bu nĂ‚zik tavrı, bir İslĂ‚m edebine dikkatimizi cekmektedir. Bir kimsenin guvendiği bazı dost ve arkadaşlarına actığı geleceğe donuk tasarısı, onlara emanet ettiği bir sırdır. Hele bu sır biriyle evlenmek gibi hassas bir konuya dair ise, onun izni olmadan bu tasarıyı başkalarına soylemek emanete hiyanettir.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
Hayırlı ve faziletli gorduğu birine kızıyla, kardeşiyle veya bir yakınıyla evlenmesini teklif etmek İslĂ‚m buyuklerinin Ă‚detidir. Bunu utanıp sıkılma konusu yapmamak gerekir.Resûlullah ve ashĂ‚bı evlenme ve evlendirme konusunda daha rahat ve tabii idiler.Sırlar birer emanettir. Bu emanete hiyĂ‚net etmemek gerekir. Hele bu sır evlenme gibi hassas bir konuda ise daha dikkatli davranmalıdır.Bazı sebeplerle kendisine her şey acıkca soylenemeyen bir dosta, ortada sakınca kalmadığı zaman, olup bitenler anlatılarak gonlu alınmalıdır.Âişe radıyallahu anhĂ‚ şoyle dedi:
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V) VE HZ. FATIMA'NIN SIRRI
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ’in hanımları onun yanında otururlarken FĂ‚tıma tıpkı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi yuruyerek cıkageldi. Resûl-i Ekrem onu gorunce sevindi ve “merhaba kızım” diyerek sağ veya sol yanına oturttu. Sonra FĂ‚tıma ’nın kulağına bir şeyler fısıldadı. FĂ‚tıma yuksek sesle ağlamaya başladı. Onun aşırı uzuntusunu gorunce kulağına bir şey daha fısıldadı. Bu defa FĂ‚tıma guldu. FĂ‚tıma ’ya:
- Hanımları yanındayken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sadece sana bir sır verdi; sen de ağladın, dedim ve Resûlullah kalkıp gidince, ona: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana ne soyledi?” diye sordum. FĂ‚tıma:
- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in sırrını kimseye soyleyemem, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince de:
- Senin uzerindeki analık hakkıma dayanarak Resûlullah ’ın sana verdiği sırrı bana soylemeni istiyorum, dedim. FĂ‚tıma:
- Şimdi olabilir, dedi ve şunları soyledi: Resûl-i Ekrem kulağıma ilk defa bir şey soylediğinde, CebrĂ‚il ’in nĂ‚zil olan Kur ’an Ă‚yetlerini baştan sona okumak uzere her yıl bir -veya iki- defa geldiğini, fakat bu yıl aynı maksatla iki defa geldiğini soyledi ve “Ecelimin yaklaştığını anlıyorum; Allah ’a karşı saygıda kusur etme ve sabırlı ol! Benim senden once gitmem ne iyi!” buyurdu. Bunun uzerine gorduğun gibi cok ağladım. Benim cok uzulduğumu gorunce, kulağıma tekrar bir şeyler fısıldayarak: “FĂ‚tıma! Mu ’min hanımların - veya bu ummetin kadınlarının- hanımefendisi olmak istemez misin?” buyurdu. O zaman da gorduğun gibi guldum.
BuhĂ‚rî, MenĂ‚kıb 25, FezĂ‚ilu ashĂ‚bi ’n-nebî 12, MegĂ‚zî, 83, İsti ’zĂ‚n 43; Muslim, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 97-99. Ayrıca bk. İbni MĂ‚ce, CenĂ‚iz 64.
VEFAT EDİNCE SOYLEDİ
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz en kucuk kızı olan Hz. FĂ‚tıma ’yı cok severdi. Sevgili eşi Hz. Hatice vefat ettiği zaman, onun yokluğunu, yalnız kaldıkları evlerinde uzun sure kızıyla birlikte paylaşmıştı. Hz. FĂ‚tıma babasının yanına geldiği zaman Resûl-i Ekrem Efendimiz onu ayakta karşılayıp kucaklar, yanaklarından oper ve elinden tutarak kendi yerini ona ikram ederdi. Bir sefere gideceği zaman en sonra sevgili kızıyla vedalaşır, seferden donunce de ilk once onunla goruşurdu. Aralarındaki sevgi boylesine gucluydu.
Hadisimizin diğer rivayetlerinden oğrendiğimize gore, Hz. FĂ‚tıma ’nın babasını ziyareti Nebiyy-i Muhterem Efendimiz ’in son hastalığı sırasında olmuştu. Bu ziyaret esnasında Resûlullah ’ın ona verdiği birinci sır, butun rivayetlere gore, yakında vefat edeceğini bildirmesidir.
İkinci sır ise, diğer rivayetlerden oğrendiğimize gore, Hz. FĂ‚tıma ’nın mu ’min kadınların hanımefendisi olduğu mujdesi yanında, Resûl-i KibriyĂ‚ ’nın vefatından sonra ailesi arasında ona ilk once FĂ‚tıma ’nın kavuşacağı haberiydi. Nitekim Muslim ’in, yukarıdaki rivayetten hemen sonra zikrettiği hadiste de bu husus gorulmektedir.
Sevginin o muazzam gucunu bilenler, FĂ‚tıma radıyallahu anhĂ‚ ’nın bir muddet sonra oleceği haberini bir mujde gibi sevincle karşılamasını yadırgamazlar. Zira o, her şeyden once, Resûl-i Ekrem ’e tıpkı diğer mu ’minler gibi, bir peygamber olarak iman etmişti ve bu imanın bir gereği olarak Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ı canından da cok seviyordu. Bu kadar cok sevdiği insan onun aynı zamanda babasıydı.
Hem bir baba hem de bir peygamber olarak en derin muhabbetle sevdiği insandan ayrılmak, 29 numaralı hadiste gorduğumuz gibi onu derin bir huzne boğmuş ve hassas gonlunu perişan etmişti. Hz. FĂ‚tıma ’yı teselli eden tek şey, pek yakında babasına kavuşma duşuncesiydi. Nitekim bu mûcize aynen gercekleşmiş, Resûlullah ’ın vefatından altı ay kadar sonra (3 Ramazan 11/22 Kasım 632) ve henuz 24 yaşındayken babasına kavuşmuştu.
Hadisimizin diğer rivayetlerinden oğrendiğimize gore, Nebiyy-i Muhterem Efendimiz ’e Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i getirmek uzere sık sık gelen CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m, Ramazan aylarında yılda bir defa, o gune kadar gelen Kur ’an Ă‚yetlerini karşılıklı olarak birbirlerine okumak uzere gelirken, o yıl bu maksatla iki defa gelmişti. Allah ’ın Resûlu onun bu farklı tutumundan, omrunun sona ermek uzere olduğu sonucunu cıkarmıştı. Nitekim oyle olmuş, bir sonraki ramazana dort ay kala (12 Rebiulevvel 11/ 7 Haziran 632 Pazartesi gunu) Rabb ’ine kavuşmuştu.
Hadîs-i şerîfin konumuzla ilgisi, Hz. FĂ‚tıma ’nın sır saklama hususundaki titizliğidir. Resûlullah ’ın sozu gecen bilgileri, hanımlarının yanında sadece kendisine fısıldamasına bakarak bunların sır olduğunu duşunmuş ve konuştukları meseleyi, ısrarla sorulmasına rağmen kimseye soylememiştir.
Zira bu bilgilerin başkalarına soylenmesi mahzurlu olmasaydı, Resûlullah kendisine sır olarak soylemezdi. Belliki Resûlullah, vefatına kimsenin uzulmesini istemiyor, CenĂ‚b-ı Hak da bunu herkesin bilmesini uygun gormuyordu. Ama Resûlullah vefat ettikten sonra bu sozlerin artık sır olmaktan cıktığını duşunen Hz. FĂ‚tıma, Hz. Âişe ’nin ısrarlı bir şekilde sorması uzerine babasıyla neler konuştuklarını haber vermiştir.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
Hz. FĂ‚tıma ’nın yaptığı gibi, sırların birer emanet olduğunu duşunmeli ve bu bilgiler sır ozelliği taşıdığı surece kimseye soylenmemelidir.Baba, ana, evlat, kardeş gibi yakınların vefatı halinde ağlamakta hicbir sakınca bulunmamakla beraber, Efendimiz ’in kızına tavsiye ettiği gibi, ağlarken olcuyu kacırmamalı, sabırlı olmaya gayret etmelidir.Cocuk sevgisi insanda fıtrî bir duygu ve Resûlullah Efendimiz ’in sunnetlerinden biridir.İnsan guzel bir haber ve mujde karşısında sevinmekle beraber, Hz. FĂ‚tıma gibi sevincinde olculu olmalı ve asla şımarmamalıdır.Hz. FĂ‚tıma musluman kadınların en ustunudur.
SĂ‚bit el-BunĂ‚nî ’nin rivayet ettiğine gore Enes İbni MĂ‚lik ona şunları soyledi:
Ben cocuklarla oynarken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanıma geldi; bize selĂ‚m verdi ve beni bir işe gonderdi. Bu sebeple annemin yanına gec dondum. Eve varınca annem:
- Niye gec kaldın? diye sordu.
- Resûlullah beni bir işe gondermişti; onun icin geciktim, dedim. Annem:
- Neymiş o iş? diye sorunca:
- Bu bir sırdır, dedim. Bunun uzerine Annem:
- Resûlullah ’ın sırrını kimseye soyleme, dedi.
Enes bu olayı anlattıktan sonra SĂ‚bit el-BunĂ‚nî ’ye şunları soyledi:
- Şayet bu sırrı birine acacak olsaydım, vallahi sana soylerdim, SĂ‚bit!
Muslim, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 145, 146
SÂBİT İBNİ ESLEM EL-BUNÂNÎ
SĂ‚bit İbni Eslem el-BunĂ‚nî Basralı olup tĂ‚biîn neslinin tanınmış Ă‚lim ve zĂ‚hidlerinden, Enes İbni MĂ‚lik ’in de onde gelen talebelerinden biriydi. Bir gun Enes, kırk yıl boyunca kendisinden ayrılmayan bu değerli oğrencisiyle konuşurken, ona cok ozlediği ve her zaman hasretle andığı o saĂ‚det devrinde Resûlullah ile aralarında gecen yukarıdaki olayı anlattı.
Annesi Ummu Suleym onu daha dokuz yaşlarındayken Resûlullah ’ın hizmetine vermişti. Bu zevkli gorev Resûl-i Ekrem ’in vefatına kadar tam on sene devam etti. Enes Mescid-i Nebevî ’nin civarında arkadaşlarıyla oynar, bir hizmet cıkarsa Resûlullah Efendimiz veya hanımları ona seslenirlerdi. Allah ’ın Resûlu ’nun “yavrucuğum!” diye hitap ettiği, “iki kulaklı!” diye takıldığı Enes, işi bitince, Medine ’den epeyce uzakta bulunan Kuba semtindeki evlerine karanlık basmadan donerdi. Fakat o gun eve her zamanki vaktinden daha gec gidince, annesiyle aralarında yukarıdaki konuşma gecti.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Enes ’e soz konusu sırrı kimseye soylememesini tenbih etmiş olmalı ki, yuz yıldan fazla bir omur surduğu halde onu hic kimseye, hatta cok sevdiği talebesi SĂ‚bit el-BunĂ‚nî ’ye bile soylemedi.
HADİSTEN OĞRENDİKLERİMİZ
Enes radıyallahu anh en fazla hadis bilen yedi sahĂ‚bîden biri olup Resûlullah ’a cok bağlıydı.Anneler yavrularını eğitirken, Ummu Suleym ’in yaptığı gibi, onların şahsiyetine değer vermeli, sırlarına saygı duymalı ve onlarda gordukleri guzel davranışları takdir etmelidir.Kendisine emanet edilen sırrı saklamak, karakteri mukemmel, durust ve soylu insanların işidir.
Kaynak: Riyazus Salihin – Hadis-i Şerif Tercumesi, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan