
Oruc, nîmetlerin kadrini bildiren, şukran hisleri uyandıran, yoksulların ve cÂresizlerin hÂlinden anlama şuuru kazandıran, nefsÂnî arzu ve temÂyulleri bertaraf eden, gonulleri maddenin tasallutundan kurtarıp “sabır” denilen en yuksek ahlÂkî meziyete eriştiren bir ibadettir.“Oruc, Allah icindir, onun ecrini de Ben veririm. Benʼim icindir oruc.” (Bkz. Muslim, SıyÂm, 164)
Oruc, namaz, infaklar, sadaka, zekÂt ve infaklar, umre-hac, kalbî yapımızın, rûhÂnî yapımızın merhaleler katetmesi icindir.
CenÂb-ı Hak:
“Ey îmÂn edenler! Oruc sizden once gelip gecmiş ummetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı…” (el-Bakara, 183) buyuruyor.
Demek ki butun ummetlere, insanoğluna oruc zarûrî. Şundan zarûrî: NefsÂnî arzuları bertaraf edecek, rûhÂnî istîdatlarını inkişÃ‚f ettirecek, kendisinin ilÂhî kameranın altında olduğunun bir idrÂki icinde bir istikÂmet edinecek.
CenÂb-ı Hak Âyet-i kerîmenin sonunda:
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “…Umulur ki takv sahibi olursunuz.” (el-Bakara, 183) buyuruyor.
CenÂb-ı Hak kulunun takv sahibi olmasını arzuluyor.
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-ʼi ornek olarak, bir takvÂda ornek.
KurʼÂn-ı Kerîm; “هُدًى لِلْمُتَّقِينَ” Yine “…Takv sahiplerine bir rehber.” (el-Bakara, 2) Ve takv sahibi olduğumuz zaman da CenÂb-ı Hak:
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُ
(“…Siz takva sahibi olursanız, Allah size oğretir…” [el-Bakara, 282]) buyuruyor. Allah, doğruyu, hakkı-bÂtılı oğretiyor.
VelhÂsıl, boyle bir oruc, mustesn bir ibadet. Nasıl namaz fahşÃ‚dan, munkerden men ediyorsa, oruc da, nefsÂnî hayat bertaraf edildiği icin, o da, insanı bircok menfîliklerden korur.
Yahya bin Muaz -radıyallÂhu anh-:
“Şaşılır o kimseye ki, hastalık korkusundan perhiz eder, Cehennem korkusuyla gunahlardan perhiz etmez.”
Gunahlardan perhiz etmeye oruc bir vesîle olmuş oluyor.
RamazÂn-ı Şerîfʼin lÂyıkıyla ihyÂsı yolunda en cok dikkat edilecek husus, şuphesiz ki oruc ibadetidir. Oruc, bize dunyanın fÂnî nîmetlerinin elinden alınacak bir Âhiret yolcusu olduğumuzu hatırlatır.
Orucun bize getirdiği lûtuflar; nefsÂnî arzular asgarîye inecek, rûhÂnî istîdatlar inkişÃ‚f edecek, RamazÂn-ı Şerîf yuksek bir takv mevsimi olacak.
PEYGAMBELER VE ORUC İBADETİ
Peygamberler, nubuvvetin rûhÂniyetine orucla başlamışlardır. Mesel Sina Dağıʼnın pek kıymetli peygamberi Hazret-i Mûs -aleyhisselÂm- Tevrat nÂzil oluncaya kadar kırk gun oruc tutmuştur. Bir rivÂyete gore de savm-ı visal, iftarsız olarak oruc tutmuştur. CenÂb-ı Hakʼla mukÂlemeye girecek. NefsÂnî arzular asgarîye duşurulecek, rûhÂnî istîdatlar yukselecek, CenÂb-ı Hakʼla mukÂlemeye girecek.
Yine SÂir Dağıʼnın mukaddes peygamberi Hazret-i Îs -aleyhisselÂm- da İncilʼden ilk kelÂmı duyuncaya kadar kırk gun oruc tutmuştur.
Yine Yûsuf -aleyhisselÂm-, hazineler eline verildiği hÂlde, fakirlerin hÂlinden gÂfil kalmayayım diye, midesini tam olarak doyurmamıştır. Kendisine:
“‒Hazineler elinde, niye yemiyorsun?” diye sorulduğu zaman:
“‒Ac olayım ki acların hÂlinde anlayayım.” buyurmuştur.
Zira ac olunmadan acların hÂlinden anlamak mumkun değildir.
Yine, Âişe VÂlidemiz buyurur:
“Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-ʼin Âile efrÂdı Medîneʼye geldiği gunden beri, vefÂt ettiği gune kadar, uc gun arka arkaya buğday ekmeğiyle karnını doyurmadı.” (Muslim, Zuhd, 20)
Âişe VÂlidemiz yine buyuruyor ki:
“Bize ganimetlerden beşte bir hisse gelirdi. Hediyeler gelirdi, ikramlar olurdu. Fakat -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ummetinin derdiyle dertlendiği icin, onları başta AshÂb-ı Suffe ve diğer muhtaclara gonderirdi. Evimizde uc gun sıcak bir yemeğin pişmediği ve Allah Rasûluʼnun uc gun arpa yahut buğday ekmeğiyle doymadığı gun cok olurdu.” buyuruyor.
Demek ki şoyle kısaca yine tekrarlarsak, oruc ibadeti bize nîmetlerin kadrini bildiren bir ay. Yarım gun ac kalıyoruz, yarım gun susuz kalıyoruz, tÂkatten duşuyoruz.
CenÂb-ı Hak bize devamlı bir ikram hÂlinde. Toprağıyla ikram hÂlinde. Muhtelif hayvanlarıyla ikram hÂlinde. Sebze-meyve ile ikram hÂlinde. Her şeyiyle bir ikram hÂlinde bize.
Demek ki oruc, nîmetlerin kadrini bildiren bir ay. Şukran hislerini uyandıran bir ay. Ki CenÂb-ı Hakkʼa nasıl bir teşekkur edeceğiz bu ayda? Yoksulların ve cÂresizlerin hÂlinden anlayabilme şuurunu kazandıran bir ay. NefsÂnî arzu ve temÂyulleri bertaraf ettiren bir ay. Maddenin esaretinden kurtarıp “sabır” denilen en yuksek ahlÂkî meziyete eriştiren bir ay.
VelhÂsıl sabır, tahammulu guclendirir. Stresleri onler. Sabır, takvÂnın fÂrik husûsiyetlerinden biridir.
Diğer bakımdan oruc, mazlumların ve muhtacların, “acıyın bize” diye yukselen sessiz feryatlarının en guzel tercumanıdır. Merhamet ve şefkatimizi butun fÂnî sevdÂların uzerine yukseltemez isek kendimize cok yazık etmiş oluruz.
RAMAZAN-I ŞERİF MULAKATI - VİDEO
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 2015 Sohbetleri, Ramazan-ı Şerîf Ozel MulÂkÂtı
İslam ve İhsan