Dua ve munacat ne demektir? Dua ve munacat ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Peygamber Efendimizin en cok okuduğu dua hangisidir? Peygamber Efendimizin ve buyuklerin Allah ’a yakarışları.DuĂ‚ ve munĂ‚cĂ‚t, AllĂ‚h ’ın azameti karşısında kulun, aczini îtirĂ‚f ederek muhabbet ve tĂ‚zîm hissiyĂ‚tı icinde O ’ndan lûtuf ve yardım istemesidir. MunĂ‚cĂ‚t, yĂ‚ni duĂ‚daki ilticĂ‚, bir acziyet ifĂ‚desi ve yalnız ilĂ‚hî dergĂ‚ha sığınmanın bir nişĂ‚nesi olduğu icin dînen pek muhimdir.
Kul, CenĂ‚b-ı Hakk ’a munĂ‚cĂ‚tını, sĂ‚dece sozle değil kalben de buyuk bir samîmiyetle îfĂ‚ etmelidir. DuĂ‚ları, “havf ve recĂ‚” yĂ‚ni “korku ile umit” duyguları arasında bir hĂ‚let-i rûhiye ile yapmalıdır. DuĂ‚ yurekten gelmeli; kalp, duĂ‚nın yuklendiği mĂ‚nĂ‚ya Ă‚it arzularla titremelidir. Aynı zamanda duĂ‚ bir gunĂ‚hın affedilmesi istikĂ‚metinde ise, o gunĂ‚hın bir daha işlenmemesi husûsunda kat ’î bir azim ve kararlılıkla îfĂ‚ edilmelidir. Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ -kuddise sirruh- şoyle buyurur:
“NedĂ‚met ateşiyle dolu bir gonulle ve nemli gozlerle duĂ‚ ve tevbe et! ZîrĂ‚ cicekler, guneşli ve ıslak yerlerde acar!”
DUA VE MUNACAT İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER Mu ’min, kulluğunun bir îcĂ‚bı olarak, her hĂ‚lukĂ‚rda Rabbine yakarış hĂ‚linde bulunmalıdır. Gercek bir dînî terbiye de, duĂ‚ hĂ‚lini mu ’minin rûhunda surekli kılmayı hedefler. ZîrĂ‚ duĂ‚, kalpte AllĂ‚h ’a acılan en yuce kapının anahtarıdır. Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Kullarım Sana Ben ’i sorduklarında, (bilsinler ki) Ben onlara cok yakınım. Bana duĂ‚ edenlerin duĂ‚larını kabûl ederim...” (el-Bakara, 186)
DuĂ‚ tekrarlandıkca derûnî duyuşlar şeklinde mu ’minin rûhuna nakşolur, şahsiyetine nufûz edip onun bir husûsiyeti hĂ‚line gelir. Bu sebepledir ki buyuk ve yuksek ruhlar, devamlı duĂ‚ hĂ‚linde yaşarlar.
DuĂ‚, sonsuz kudret sĂ‚hibi CenĂ‚b-ı Hakk ’a, acziyetimizi mudrik bir şekilde yonelerek, O ’nun huzûrunda teslîmiyet ve sukûnetle boyun eğmemizdir. Gercekten, duĂ‚lara acziyet ve kusûrunu îtiraf ile başlamak, merhamet-i ilĂ‚hiyyeyi dĂ‚vette ve dolayısıyla duĂ‚nın makbûl olmasında, buyuk bir tesiri hĂ‚izdir.
DuĂ‚yı bizlere yaşayışıyla en guzel şekilde tĂ‚lim eden, Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’dir. O, gozyaşları icinde ve ayakları şişinceye kadar kıldığı namazlara ilĂ‚veten, acziyet duyguları icinde CenĂ‚b-ı Hakk ’a dĂ‚imĂ‚ ilticĂ‚ ederdi. Ozlu duĂ‚ları cok sever, ozlu olmayan duĂ‚yı yapmazdı.[1]
“Kulun Rabbine en yakın olduğu hĂ‚l, secde hĂ‚lidir. İşte bu sebeple secdede cok duĂ‚ etmeye bakın!” tavsiyesinde bulunurdu. (Muslim, SalĂ‚t, 215)
Mu ’min, devamlı duĂ‚ etmenin yanında bir de din kardeşlerinden, fakir, zayıf ve muhtaclardan duĂ‚ alma gayreti icinde olmalıdır. ZîrĂ‚ Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“Bir mu ’minin diğer bir mu ’mine gıyĂ‚bında yaptığı duĂ‚dan daha cabuk kabûl edilen hicbir duĂ‚ yoktur.” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Birr, 50/1980)
MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri de şoyle der:
“Sen, varlığını, malını, mulkunu guzel bir şekilde infĂ‚k et de, bir gonul almaya bak! Ki o gonlun duĂ‚sı, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin, nûr olsun!..”
DUA VE MUNACAT ORNEKLERİ RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir gun:
“Yeryuzunde bir musluman Allah ’tan bir şey dilerse, gunah olan bir şeyi istemediği veya akrabĂ‚sı ile alĂ‚kasını kesmeyi arzu etmediği muddetce, Allah TeĂ‚lĂ‚ onun murĂ‚dını mutlakĂ‚ yerine getirir veya ona vereceği şey kadar kotuluğu kendisinden uzaklaştırır.” buyurmuşlardı.
SahÂbe-i kirÂmdan bir kimse:
“–O takdirde biz Allah ’tan cok şey isteriz!” deyince Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
“–AllĂ‚h ’ın lûtfu sizin istediğiniz şeylerden daha geniştir.” buyurdu. (Tirmizî, DeavĂ‚t, 115/3573; Ahmed, III, 18)
CenĂ‚b-ı Hak samîmî duĂ‚ları reddetmez. LĂ‚kin butun samîmiyetine rağmen, Kader-i Mutlak ’a muvĂ‚fık duşmeyen bĂ‚zı taleplere de icĂ‚bet buyurmaz. LĂ‚kin kul, hicbir zaman bezginlik gostermeyip duĂ‚ya devĂ‚m etmelidir. ZîrĂ‚ boyle hĂ‚llerde duĂ‚nın karşılığı Ă‚hiret Ă‚lemine havĂ‚le edilmiş demektir. Cunku CenĂ‚b-ı Hak:
“...Bana duĂ‚ edin ki duĂ‚nızı kabûl edeyim...” (el-Mu ’min, 60) buyurmaktadır.
Hz. Zekeriya ’nın (a.s.) Munacatı Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz:
“–Bir kul gunah olan veya akrabĂ‚sı ile darılmasına yol acan bir şeyi dilemedikce yahut acele etmedikce duĂ‚sı kabûl olunur.” buyurmuştu.
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Acele etmek ne demektir?” diye sordular.
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–Kul; «Nice defĂ‚lar hep duĂ‚ ediyorum da Rabbim duĂ‚mı kabûl etmiyor.» der. DuĂ‚sının hemen kabûl edilmemesi sebebiyle bıkar ve duĂ‚yı bırakır. (İşte o zaman acele etmiş olur.)” cevĂ‚bını verdi. (Muslim, Zikir, 92)
Nitekim ZekeriyyĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın, dîni te ’yîd maksadıyla;
“...Rabbim! Beni yalnız bırakma!..” (el-EnbiyĂ‚, 89) diyerek istediği evlĂ‚t, kendisine ancak kırk sene sonra YahyĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- olarak ihsĂ‚n edilmiştir.[2]
Namazdan Sonra Salat u Selam RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- namazdan sonra salĂ‚t u selĂ‚m getirmeden duĂ‚ eden bir adam gordu. Bunun uzerine:
“–Bu adam acele etti.” buyurdu. Sonra o adamı yanına cağırdı ve butun ummetine şu tembihte bulundu:
“–Biriniz duĂ‚ edeceği zaman once Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya hamd u senĂ‚ etsin, sonra bana salĂ‚t u selĂ‚m getirsin. Daha sonra da dilediği şekilde duĂ‚ etsin.” (Tirmizî, DeavĂ‚t, 64/3477)
Din Kardeşine Edilen Dua Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz, bir mu ’minin din kardeşine gerek huzûrunda gerekse gıyĂ‚bında duĂ‚ etmesini tavsiye etmiştir. Umre icin kendisinden izin isteyen Hazret-i Omer ’e:
“–Kardeşim, bizi de duĂ‚na dĂ‚hil et, bizleri unutma!” buyurmuştur. (Tirmizî, DeavĂ‚t, 109/3562)
Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-, bu iltifatkĂ‚r talep karşısındaki hĂ‚lini:
“–RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in bu sozune karşılık bana dunyĂ‚yı verselerdi bu kadar sevinmezdim.” diyerek ifĂ‚de etmiştir. (Ebû DĂ‚vûd, Vitir, 23/1498)
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Bir Muslumanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı duĂ‚ kabûl olunur. Bir kimse din kardeşine hayır duĂ‚ ettikce, yanında bulunan vazîfeli bir melek ona, «AllĂ‚h duĂ‚nı kabûl etsin, aynı şeyleri sana da versin!» diye duĂ‚ eder.” (Muslim, Zikir 87, 88; İbn-i MĂ‚ce, MenĂ‚sik, 5)
Şu hĂ‚lde biz, hem Musluman kardeşlerimiz icin duĂ‚ etmeli, hem de onlardan duĂ‚ talebinde bulunmalıyız.
En Cok Muhtac Olduğumuz Haslet Şu fĂ‚nî Ă‚lemde en cok muhtac olduğumuz haslet takvĂ‚ olduğundan, duĂ‚larımızda ekseriyetle takvĂ‚ hĂ‚lini talep etmeliyiz. Bir kimse Peygamber -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- ’a gelerek:
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Yolculuğa cıkıyorum, benim icin duĂ‚ ediniz.” dedi.
Rasûl-i Ekrem de:
“–AllĂ‚h sana takvĂ‚ nasîb etsin.” buyurdu. O kişi:
“–Biraz daha yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” deyince:
“–AllĂ‚h gunĂ‚hını bağışlasın.” buyurdu. SahĂ‚bî:
“–Biraz daha, anam babam Sana fedĂ‚ olsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dedi.
Fahr-i KÂinÂt -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Allah TeĂ‚lĂ‚, bulunduğun her yerde, kolayca hayır yapmanı sağlasın.” buyurdu. (Tirmizî, DeavĂ‚t, 44/3444)
Peygamber Efendimizin Duası Bir gun Allah Rasûlu, İbrĂ‚him -aleyhisselĂ‚m- ’ın:
“Rabbim, putlar insanlardan bircoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir...” (İbrĂ‚him, 36) sozunu ve ÎsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın:
“Eğer kendilerine azĂ‚b edersen, şuphesiz onlar Sen ’in kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şuphesiz Sen izzet ve hikmet sĂ‚hibisin.” (el-MĂ‚ide, 118) duĂ‚sını okudu. Akabinde ellerini kaldırdı ve:
“AllĂ‚h ’ım, ummetimi koru, ummetime merhamet et!” diye yalvararak ağladı. Bunun uzerine CenĂ‚b-ı Hak:
“–Ey CebrĂ‚îl! -Rabbin herşeyi daha iyi bilir ya- (insanlar da bilsin diye) git, Muhammed ’e nicin ağladığını sor.” buyurdu.
CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- geldi. RasûlullĂ‚h Efendimiz ona, ummeti icin duyduğu endişe sebebiyle ağladığını bildirdi. (Hazret-i CebrĂ‚îl ’in donup durumu haber vermesi uzerine) Allah TeĂ‚lĂ‚:
“–Ey CebrĂ‚îl! Muhammed ’e git ve O ’na: «Ummetin husûsunda Sen ’i rĂ‚zı edeceğiz ve Sen ’i asla uzmeyeceğiz.» mujdemizi ulaştır.” buyurdu. (Muslim, ÎmĂ‚n, 346)
İşte Peygamber Efendimiz, ummetine boylesine duşkun ve merhametli idi. Bu hadîs-i şerîfi iyice tefekkur ederek, bizim O ’na ne kadar muhabbet beslediğimizi ve bu muhabbetimizin delîli olarak O ’nun Sunnet-i Seniyye ’sini davranışlarımıza ne kadar yansıtabildiğimizi, O ’nun ahlĂ‚kına ne derece yaklaşabildiğimizi muhĂ‚sebe etmek durumundayız.
Peygamber Efendimizin Munacatı İbn-i AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- anlatıyor:
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in geceleyin namazdan sonra şu duĂ‚yı okuduğunu işittim:
“AllĂ‚h ’ım! Sen ’den, katından vereceğin oyle bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidĂ‚yet, işlerime nizam, dağınıklığıma duzen, icime kĂ‚mil îman, dışıma amel-i sĂ‚lih, amellerime temizlik ve ihlĂ‚s ver, rızĂ‚na uygun istikĂ‚meti ilhĂ‚m et, ulfet edeceğim dost lûtfet ve beni her turlu kotuluklerden koru!
AllĂ‚h ’ım, bana oyle bir îman, oyle bir yakîn ver ki, artık bir daha kufur (ihtimĂ‚li) kalmasın. Oyle bir rahmet ver ki, onunla, dunyĂ‚ ve Ă‚hirette Sen ’in nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
AllĂ‚h ’ım! Hakkımızda vereceğin hukumde lûtfunla kurtuluş istiyorum, (yakınlığına mazhar olan) şuhedĂ‚ya has makamları niyĂ‚z ediyorum, bahtiyar kullarının yaşayışını diliyorum, duşmanlara karşı yardım talep ediyorum!
AllĂ‚h ’ım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dunyevî ve uhrev&#238 ihtiyaclarımı Sen ’in kapına getiriyor (karşılanmasını Sen ’den talep ediyorum). Rahmetine muhtĂ‚cım, hĂ‚limi arz ediyorum.
Ey işlere hukmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyĂ‚cını gorup şifĂ‚yĂ‚b kılan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azĂ‚bının arasını da ayırmanı, helĂ‚ke dĂ‚vetten, kabir azĂ‚bından korumanı diliyorum.
AllĂ‚h ’ım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlûkĂ‚tından birine vaad ettiğin bir lûtuf var da buna idrĂ‚kim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise, ey Âlemlerin Rabbi, onun husûlu icin de Sana yakarıyor, bana rahmetinle onu da ihsĂ‚n etmeni Sen ’den istiyorum.
Ey AllĂ‚h ’ım! Ey (Kur ’Ă‚n gibi, dîn gibi) kuvvetli ipin ve doğru yolun sĂ‚hibi! KĂ‚firler icin cehennem vaad ettiğin kıyĂ‚met gununde, Sen ’den cehenneme karşı emniyet, ardından başlayacak ebediyet gununde de huzûr-i KibriyĂ‚ ’na ulaşmış mukarrabîn meleklerle, (dunyĂ‚da iken cok) rukû ve secde edenler ve ahitlerini yerine getirenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sĂ‚hibisin, Sen hadsiz bir muhabbet sĂ‚hibisin, Sen dilediğini yaparsın. (Dilek sĂ‚hipleri ne kadar cok, ne kadar buyuk şeyler isteseler bile, hepsini de yerine getirmeye muktedirsin.)
AllĂ‚h ’ım! Bizi, sapıtmayıp saptırmayan, hidĂ‚yete ermiş hidĂ‚yet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesîlesi), duşmanlarına da duşman kıl. Sen ’i seveni (Sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhĂ‚lefet edene, Sen ’in ona olan adĂ‚vetin sebebiyle duşmanlık ediyoruz.
AllĂ‚h ’ım! Bu bizim duĂ‚mızdır. Bunu fazl u kereminle kabûl etmek Sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız Sen ’sin.
AllĂ‚h ’ım! Kalbime bir nûr, kabrime bir nûr ver; onume bir nûr, arkama bir nûr ver; sağıma bir nûr, soluma bir nûr ver; ustume bir nûr, altıma bir nûr ver; kulağıma bir nûr, gozume bir nûr ver; sacıma bir nûr, derime bir nûr ver; etime bir nûr, kanıma bir nûr ver; kemiklerime de bir nûr ver!
AllĂ‚h ’ım nûrumu artır, (soylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nûr ver, (soylemediklerimi de ihĂ‚ta edecek) bir nûr ver!
İzzeti burunmuş, onu kendisine alem edinmiş olan ZĂ‚t ’ı tesbîh ederim. Buyukluğu burunmuş ve bu sebeple kullarına bol bol ikramlarda bulunmuş olan ZĂ‚t ’ı tesbîh ederim. Tesbîh ve takdîs sĂ‚dece kendine lĂ‚yık olan ZĂ‚t ’ı tesbîh ederim. Fazl u nîmetler sĂ‚hibi ZĂ‚t ’ı tesbîh ederim. Azamet ve kerem sĂ‚hibi ZĂ‚t ’ı tesbîh ederim. CelĂ‚l ve ikram sĂ‚hibi ZĂ‚t ’ı tesbîh ederim. O butun noksanlardan munezzehtir.” (Tirmizî, DeavĂ‚t, 30/3419)
Peygamber Efendimizin Yağmur Duası Bir defĂ‚sında Habîb-i Ekrem Efendimiz ’e yağmur yağmadığından şikĂ‚yet edilmişti. Bunun uzerine Allah Rasûlu, bir minber getirilmesini istedi. Minber, Cuma, bayram ve cenĂ‚ze namazlarının kılındığı alana (musallĂ‚ya) kuruldu. İnsanların orada toplanması icin gun tespit edildi. Fahr-i KĂ‚inĂ‚t -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, Guneş ’in kızıllığı ufukta gorulur gorulmez yola cıktı. MusallĂ‚ya varıp minbere oturdu. Tekbir getirdi, AllĂ‚h ’a hamd etti ve:
“Sizler, memleketinizin kuraklığa uğradığından, yağmurun tabiî vaktinde yağmayıp gecikmesinden şikĂ‚yet ettiniz. AllĂ‚h kendisine duĂ‚ etmenizi emrediyor. DuĂ‚nıza icĂ‚bet edeceğini vaad ediyor.” buyurdu ve şoyle duĂ‚ etti:
“Hamd, Âlemlerin Rabbi ’ne mahsustur. O, RahmĂ‚n ve Rahîm ’dir. Âhiret gununun sĂ‚hibidir. Allah ’tan başka ilĂ‚h yoktur. O dilediğini yapar. Ey Rabbimiz! Sen kendisinden başka ilĂ‚h olmayan AllĂ‚h ’sın. Sen zenginsin, biz fakiriz. Uzerimize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve guc kıl. Onu belli bir muddet bize yetir!”
Bunu soyledikten sonra ellerini kaldırdı. O kadar yukarı kaldırdı ki, koltuğunun altındaki beyazlık gorundu. Sonra sırtını halka dondu, elbisesini ters cevirdi, elleri bu sırada hep yukarı kalkmış vaziyette idi. Sonra tekrar halka dondu. Minberden indi ve iki rekĂ‚t namaz kıldı. Allah TeĂ‚lĂ‚, hemen o anda bulutlarını gonderdi. Gok gurledi, şimşek caktı. AllĂ‚h ’ın izniyle yağmur yağmaya başladı. Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz, daha mescidine donmeden seller aktı. Allah Rasûlu, cemaatin sığınaklara donmedeki acelelerini muşĂ‚hede edince tebessum etti ve:
“ŞehĂ‚det ederim ki, AllĂ‚h her şeye kĂ‚dirdir ve ben de AllĂ‚h ’ın kulu ve Rasûlu ’yum” buyurdu. (Ebû DĂ‚vûd, İstiskĂ‚, 2/1173)
Peygamber Efendimiz, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan yağmur istediğinde “İstiskĂ‚ Namazı” kılmış, boylece duĂ‚sının kabûlu icin nĂ‚file namazla da tevessulde bulunmuştur.
Peygamber Efendimizin Yakarışı Hazret-i Âişe vĂ‚lidemiz der ki:
“Bir gece uyandığımda Allah Rasûlu ’nu yanımda goremedim. Aklıma, diğer hanımlarından birinin yanına gitmiş olabileceği ihtimĂ‚li geldi. El yordamıyla etrĂ‚fı yokladım. Elim ayaklarına dokundu. O zaman Allah Rasûlu ’nun secdede olduğunu anladım. Kulak verdim, hıckıra hıckıra ağlıyor ve şoyle munĂ‚cĂ‚tta bulunuyordu:
«AllĂ‚h ’ım! Sen ’in gazabından Sen ’in rızĂ‚na sığınırım. CezĂ‚landırmandan affına sığınırım! AllĂ‚h ’ım başka değil, Sen ’den yine Sana sığınırım. Sen ’i senĂ‚ etmekten Ă‚cizim. Sen ZĂ‚t ’ını nasıl senĂ‚ ettiysen oylesin!»” (Muslim, SalĂ‚t, 222; Tirmizî, DeavĂ‚t, 75/3493)
Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
“Bedir gunu RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- muşriklere baktı, onlar bin kişiydiler. AshĂ‚bı ise uc yuz on uc kişi idi.[3] Hemen kıbleye yonelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şoyle yakarmaya başladı:
«Ey AllĂ‚h ’ım! Bana olan vaadini ihsĂ‚n eyle! AllĂ‚h ’ım! Bana zafer nasîb et. Ey AllĂ‚h ’ım! Eğer ehl-i İslĂ‚m ’ın bu topluluğunu helĂ‚k edersen, artık yeryuzunde Sana ibĂ‚det edecek kimse kalmayacak!»
Ellerini uzatmış vaziyette munĂ‚cĂ‚tına oyle devĂ‚m etti ki, ridĂ‚sı omuzundan duştu. Bunu goren Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh-, yanına gelerek ridĂ‚sını aldı, omuzuna koydu ve yanına yaklaşıp:
«–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah TeĂ‚lĂ‚ Sana olan vaadini mutlakĂ‚ yerine getirecektir.» dedi.
O sırada Azîz ve Celîl olan Allah TeĂ‚lĂ‚ şu Ă‚yet-i kerîmeyi inzĂ‚l buyurdu:
«Hani siz Rabbiniz ’den imdĂ‚d istiyordunuz, O da; “Muhakkak ki Ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdĂ‚d edeceğim.” diyerek duĂ‚nızı kabul buyurmuştu.» (el-EnfĂ‚l, 9)
Hak TeĂ‚lĂ‚ Hazretleri o gun mu ’minlere melekleriyle yardım etti.” (Muslim, CihĂ‚d, 58; BuhĂ‚rî, MegĂ‚zî, 4)
Sahabinin Munacatı Ebû Mı ’lĂ‚k isminde bir sahĂ‚bî vardı. Bu zĂ‚t, başkaları ile ortaklık kurarak ticĂ‚ret yapardı. Durust ve takvĂ‚ sĂ‚hibi bir kimseydi. Bir defĂ‚sında yine yola cıkmıştı. Karşısına cıkan silahlı bir hırsız:
“–Neyin varsa cıkar, seni oldureceğim.” dedi. Ebû Mı ’lĂ‚k:
“–Maksadın mal almaksa al!” dedi. Hırsız:
“–Ben sĂ‚dece senin canını istiyorum.” dedi. Ebû Mı ’lĂ‚k:
“–Oyleyse bana musĂ‚ade et de biraz namaz kılayım.” dedi. Hırsız:
“–İstediğin kadar kıl!” dedi. Ebû Mı ’lĂ‚k namazını kıldıktan sonra şoyle duĂ‚ etti:
“Ey gonullerin sevgilisi! Ey yuce Arş ’ın sĂ‚hibi! Ey her istediğini yapan AllĂ‚h ’ım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın ve Arş ’ını kaplayan nûrun hurmetine beni şu (hırsızın) şerrinden korumanı istiyorum! Ey imdĂ‚da koşan AllĂ‚h ’ım, yetiş imdĂ‚dıma!”
Ebû Mı ’lĂ‚k, bu duĂ‚yı uc defĂ‚ tekrarladı. DuĂ‚sını bitirir bitirmez, elindeki kargıyı kulakları hizĂ‚sında tutan bir suvĂ‚rî peydĂ‚ oldu ve hırsızı oldurdu.
AllĂ‚h ’ın lûtfuyla kurtulan sahĂ‚bî, o suvĂ‚rîye:
“–Sen kimsin? AllĂ‚h seni vasıta kılarak bana yardım etti!” diye sordu.
SuvĂ‚rî:
“–Ben dorduncu kat semĂ‚ ehlindenim. İlk duĂ‚nı yapınca semĂ‚ kapılarının catırdadığını işittim. İkinci defa duĂ‚ edince, gok ehlinin gurultusunu işittim. Ucuncu defa duĂ‚ edince, «Zorda kalan biri duĂ‚ ediyor!» denildi. Bunu duyunca Allah ’tan, hırsızı oldurmeye beni memur kılmasını istedim. Allah TeĂ‚lĂ‚ da arzumu kabûl etti ve geldim. Şunu bil ki, abdest alıp dort rekĂ‚t namaz kılan ve bu duĂ‚yı yapan kimsenin, zorda olsun veya olmasın duĂ‚sı kabûl edilir.” dedi. (İbn-i Hacer, el-İsĂ‚be, IV, 182)
Peygamber Efendimizin En Cok Okuduğu Dua Ummu Seleme -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- vĂ‚lidemize:
“–Ey mu ’minlerin annesi! RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- senin yanında bulunduğu zamanlarda en cok hangi duĂ‚yı okurdu?” diye sorulmuştu. O, şu karşılığı verdi:
“–Coğu zaman:
«Ey kalpleri hĂ‚lden hĂ‚le ceviren AllĂ‚h ’ım! Benim kalbimi dînin uzere sĂ‚bit kıl!» diye duĂ‚ ederdi.” (Tirmizî, DeavĂ‚t, 89/3522; Ahmed, IV, 182, VI, 91)
Hidayet Duası RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, ummetinin hidĂ‚yeti icin pek cok duĂ‚lar etmiştir. Yemen halkının hidĂ‚yeti icin, “AllĂ‚h ’ım! Onların kalplerini bize yonelt!” (Tirmizî, MenĂ‚kıb, 71/3934) şeklinde duĂ‚da bulunmuştur. Beldelerinden kendisini taşlayarak ve turlu hakĂ‚retlerle cıkaran, hicrî dokuzuncu yıla kadar da şiddetle direnerek muslumanlara pek cok zĂ‚yiĂ‚t verdiren TĂ‚ifliler hakkında, “YĂ‚ Rabbi! Sakîf ’e hidĂ‚yet nasîb eyle! Onları bize gonder!” diye Hakk ’a niyĂ‚z ve ilticĂ‚ eylemiştir. (İbn-i HişĂ‚m, IV, 134; Tirmizî, MenĂ‚kıb, 73/3942)
Yine Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Hazret-i Ali ’yi Yemen ’e kadı olarak gonderirken, uzerine aldığı vazîfenin mes ’ûliyetinden endişe eden yeğeninin goğsu uzerine elini koyup şu duĂ‚yı yapmıştır:
“AllĂ‚h ’ım! Bunun kalbini doğruya hidĂ‚yet eyle, lisĂ‚nını hak uzere sĂ‚bit kıl.”
Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- diyor ki:
“Bu duĂ‚dan sonra iki kişi arasında hukum verirken hicbir tereddut gecirmedim.” (İbn-i MĂ‚ce, AhkĂ‚m, 1)
Peygamber Efendimizin Vakfe Duası RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hac esnĂ‚sında vakfede bir eliyle devesinin yularını tutup diğer elini kaldırarak kulluğunun ve kalbî hayĂ‚tının hassĂ‚siyetini ifĂ‚de eden uzunca bir duĂ‚ yaptı. Bu guzel duĂ‚nın bir kısmı şoyledir:
“Ey AllĂ‚h ’ım! Sen ’in buyurduğun şekilde ve bizim soylediğimizden daha ustun olarak Sana hamd olsun! Ey AllĂ‚h ’ım! Benim namazım, ibĂ‚detim, hayĂ‚tım ve olumum Sen ’in icindir! Donuşum ancak Sanadır!
Ey AllĂ‚h ’ım! Kabir azĂ‚bından, gonle uşuşen vesveselerden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım! Ey AllĂ‚h ’ım! RuzgĂ‚rların getirdiği Ă‚fetin şerrinden Sana sığınırım!
Ey AllĂ‚h ’ım! Gozumde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat! Ey AllĂ‚h ’ım! Sadrıma genişlik ver! İşimi kolaylaştır! Ey AllĂ‚h ’ım! Sağlığın hastalığa cevrilmesinden, birdenbire gelip catacak azĂ‚bından ve butun gazabından Sana sığınırım! Ey AllĂ‚h ’ım! Beni doğru yoluna ulaştır! Gecmişimi, geleceğimi affet!
Ey dereceleri yukselten, bereketleri indiren, ey gokleri ve yeri yaratan AllĂ‚h ’ım! Sesler turlu turlu dillerle coşup Sana doğru yukseliyor, Sen ’den taleplerde bulunuyor! Benim isteğim de; dunyĂ‚ halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda Sen ’in beni hatırlamandır!
Ey AllĂ‚h ’ım! Sen sozumu işitiyor, bulunduğum yeri goruyor, gizli acık neyim varsa biliyorsun! İşlerimden hicbiri Sana gizli değildir! Ben cĂ‚resizim, yoksulum, Sen ’den yardım ve emĂ‚n diliyorum! Korkuyorum, kusurlarımı îtirĂ‚f ediyorum! Bir cĂ‚resiz Sen ’den nasıl isterse, ben de oyle istiyorum! Zelîl bir gunahkĂ‚r Sana nasıl yalvarırsa, ben de oyle yalvarıyorum! Sen ’in yuce huzûrunda boynunu bukmuş, Sen ’in icin gozlerinden yaşlar boşanan, Sen ’in uğrunda butun varlığını fedĂ‚ eden, Sen ’in icin yuzunu topraklara suren bir kulun Sana nasıl duĂ‚ ederse, ben de oyle duĂ‚ ediyorum! Ey Rabbim! DuĂ‚mın kabûl edilmesinden beni mahrum bırakma! Bana Raûf ve Rahîm ol, ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!”[4]
Hic gunĂ‚hı olmayan Allah Rasûlu ’nun, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın huzûrundaki gonul kıvĂ‚mını gosteren ne samîmî ve ozlu bir duĂ‚…
Selef-i Salihînin Arafat ’ta Yaptığı Dualar Selef-i sĂ‚lihînin Arafat ’ta yaptığı duĂ‚lardan bir kısmı da şoyledir:
“İlĂ‚hî! Sana karşı kim kendisini ovebilir? İlĂ‚hî! Dilim mĂ‚siyetlerle tutulmuş, benim Sana vesîle kılacak, ne işe yarar bir amelim ne de rahmetini umîd etmekten başka bir şefaatcim var! İlĂ‚hî! Biliyorum ki; kusurlarım yuzunden ne huzûrunda mevkiim ne de Sen ’den ozur dilemeye yuzum kalmıştır! Fakat Sen keremlilerin en keremlisisin! İlĂ‚hî! Ben merhametine nĂ‚il olmaya lĂ‚yık değilsem de, merhametin bana yetişebilir! Cunku Sen ’in rahmetin her şeyi kuşatacak derecede geniştir! İlĂ‚hî! Benim kusurum ne kadar buyuk de olsa, Sen ’in affının yanında kucuk kalır! Sen onları bağışla ey kerem sĂ‚hibi AllĂ‚h ’ım!
Rabbim! Sen ancak itaatkĂ‚r kullarını affedeceksen, gunahkĂ‚rlar kime gidip sığınsınlar? Rabbim! Sen sĂ‚dece takvĂ‚ sĂ‚hibi kullarına rahmet ve merhamet edeceksen, mucrimler kimden yardım istesinler!
Ben Sana her an muhtĂ‚cım! Sen ’in ise bana hicbir ihtiyĂ‚cın yoktur! Yaratanım olarak ancak Sen beni bağışlarsın! Beni şu durduğum yerden, butun hĂ‚cetlerimi yerine getirmiş, taleplerimi ihsĂ‚n etmiş, temennîlerimi gercekleştirmiş olarak dondur!
Ey isteyenlerin ihtiyaclarına sĂ‚hip ve mĂ‚lik olan AllĂ‚h ’ım! Ey susmakta olanların iclerinden gecirdiklerini bilen AllĂ‚h ’ım! Ey kendisinden başka yardım beklenecek başka Rab bulunmayan AllĂ‚h ’ım! Ey kendisinin ustunde korkulacak başka bir yaratıcı bulunmayan AllĂ‚h ’ım! Ey yanına varılacak vezîri, ruşvet verilecek kapıcısı bulunmayan AllĂ‚h ’ım! Ey dilekler coğaldıkca comertlik ve keremi artan; ihtiyaclar coğaldıkca fazl u ihsĂ‚nı coğalan AllĂ‚h ’ım! Ey AllĂ‚h ’ım! Sen her misĂ‚firi ağırlarsın! Bizler de Sen ’in misĂ‚firleriniz! Bizleri cennetinde ağırla!
Ey AllĂ‚h ’ım! Her kĂ‚fileye hediye, her isteyene atiyye verilir; her ziyĂ‚retciye ikrĂ‚m edilir! Sevap umîd eden her kişiye de sevap verilir! Bizler topluca Sen ’in Beyt-i HarĂ‚m ’ına geldik! Şu buyuk meşĂ‚irde vakfeye durduk! Şu mubĂ‚rek yerlerde hazır bulunduk! Umîdimiz, yuce katındaki sevap ve mukĂ‚fĂ‚ta nĂ‚il olmaktır! Umîdimizi boşa cıkarma AllĂ‚h ’ım!”[5]
Butun Duaları İcine Alan Dua Ebû UmĂ‚me -radıyallĂ‚hu anh- şoyle der:
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bircok duĂ‚ okumuştu, fakat biz ondan hicbir şey ezberleyememiştik. Bunun uzerine:
“–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Pek cok duĂ‚lar okudunuz, biz onları ezberleyemedik.” dedik. O zaman Rasûl-i Ekrem şoyle buyurdu:
“–O duĂ‚ların hepsini icine alan bir duĂ‚yı size oğreteyim mi? Şoyle deyiniz:
AllĂ‚h ’ım! Peygamber ’in Muhammed -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in Sen ’den istediği hayırları biz de dileriz. Peygamber ’in Muhammed -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in Sana sığındığı şerlerden biz de Sana sığınırız. Yardım ancak Sen ’den beklenir. İnsanı dunyĂ‚ ve Ă‚hirette murĂ‚dına erdirecek olan Sen ’sin. Gunahtan kacacak guc, ibĂ‚det edecek kuvvet ancak AllĂ‚h ’ın yardımıyla kazanılabilir.” (Tirmizî, DeavĂ‚t, 88/3521)
Hasta Duası Enes -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- son derece zayıflamış bir hastayı ziyĂ‚ret etti ve:
“–AllĂ‚h ’a bir şey icin duĂ‚ ediyor muydun veya O ’ndan bir şey istiyor muydun?” diye sordu. Hasta:
“–Evet; «AllĂ‚h ’ım! Bana Ă‚hirette vereceğin cezĂ‚yı bu dunyĂ‚da hemen peşin olarak ver!» diye duĂ‚ ederdim.” cevĂ‚bını verdi. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:
“–SubhĂ‚nallĂ‚h! Senin buna gucun yetmez. Şoyle duĂ‚ etseydin olmaz mıydı:
«...Rabbimiz! Bize dunyĂ‚da da iyilik ver, Ă‚hirette de iyilik ver ve bizi Cehennem azĂ‚bından koru!» (el-Bakara, 201)”
Bunun uzerine adam bu duĂ‚yı yaptı ve şifĂ‚ buldu. (Muslim, Zikir, 23; Tirmizî, DeavĂ‚t, 71/3487)
DuĂ‚ ederken Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan ne istediğimize dikkat etmeli ve Ă‚dĂ‚bına riĂ‚yetle niyazda bulunmalıyız. CenĂ‚b-ı Hak ’tan devamlı hayır, iyilik ve Ă‚fiyet istemeliyiz.
Hz. Ali ’nin Borctan Kurtulma ve Rızık Duası Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- ’tan rivĂ‚yet edildiğine gore mukĂ‚tep (anlaşmalı) bir kole ona gelerek:
“–Borcumu odeyecek gucum yok, bana yardım et!” dedi. O da:
“–RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in bana oğrettiği duĂ‚yı ben de sana oğreteyim mi? Buna devĂ‚m ettiğin takdirde, uzerinde Sebir Dağı kadar borc olsa bile Allah TeĂ‚lĂ‚ onu odemene yardım eder.” dedi ve şu duĂ‚yı okudu:
“AllĂ‚h ’ım! Bana helĂ‚l rızık nasip ederek beni haramlardan koru! Lûtfunla beni Sen ’den başkasına muhtac etme!” (Tirmizî, DeavĂ‚t, 110/3563)
SULAN 1. MURAT ’IN DUASI Sultan 1. Murat HudĂ‚vendigĂ‚r, 8 Ağustos 1389 ’da Kosova ovasına girdiğinde ortalığı toza dumana katan bir fırtına ile karşılaşmıştı. Bu durumda Ă‚deta goz gozu gormuyordu. İşte o gece BerĂ‚t Gecesi idi. Murat Han, iki rekĂ‚t namaz kıldıktan sonra, gozyaşları icinde şu duĂ‚yı yaptı:
“YĂ‚ Rabbi! Bu fırtına, şu Ă‚ciz Murad kulunun gunahları sebebiyle cıktıysa, onun yuzunden mĂ‚sum askerlerimi cezĂ‚landırma!.. AllĂ‚h ’ım! Onlar ki buraya kadar sĂ‚dece Sen ’in adını yuceltmek ve İslĂ‚m ’ı teblîğ etmek icin geldiler!
İlĂ‚hî! Bunca kerre beni zaferden mahrûm etmedin. DĂ‚imĂ‚ duĂ‚mı kabul buyurdun. Yine Sana ilticĂ‚ ediyorum, duĂ‚mı kabûl eyle! Bir yağmur nasîb eyle! Bu toz bulutu kalksın. KĂ‚firin askerini Ă‚şikĂ‚r gorup, yuz yuze cenk edelim!
YĂ‚ İlĂ‚hî! Mulk de, bu kul da Sen ’indir. Ben Ă‚ciz bir kulum. Benim niyetimi ve esrĂ‚rımı en iyi Sen bilirsin. Mal ve mulk maksadım değildir. Yalnız Sen ’in rızĂ‚nı isterim.
YĂ‚ İlĂ‚hî! Bu mu ’min askerleri kuffĂ‚r elinde mağlûb edip helĂ‚k eyleme! Onlara oyle bir zafer lûtfet ki, butun muslumanlar bayram eylesin! Dilersen o bayram gununun kurbĂ‚nı da şu Murat kulun olsun!
YĂ‚ İlĂ‚hî! Bunca Musluman askerin helĂ‚kine beni sebep kılma! Bunlara yardım eyle ve zafer bahşeyle! Bunlar icin ben cĂ‚nımı kurbĂ‚n ederim; yeter ki Sen beni şehîdler zumresine kabûl eyle!.. İslĂ‚m askerleri icin rûhumu teslîme rĂ‚zıyım... Beni gĂ‚zî kıldın. Sonunda lûtfen ve keremen şehîdlik de nasîb eyle!.. Âmîn!”
Bu hĂ‚lisĂ‚ne munĂ‚cĂ‚ttan sonra Sultan, fevkalĂ‚de bir huzur icinde Kur ’Ă‚n-ı Kerîm tilĂ‚vetine başladı. Cok gecmeden rahmet bulutları peydĂ‚ oldu. Kosova meydanı uzerine sağnak hĂ‚linde yağmur boşaldı. RuzgĂ‚r durdu. Toz bitti…
Bu tecellîlerin ardından duşmana hucûm edildi. Sekiz saat suren muhĂ‚rebe zaferle netîcelendi.
Murad Han, savaş meydanında bulunan yaralı ve şehîdlerin arasında dolaşıyordu ki, oluler arasından yaralı bir Sırp askeri kalkarak:
“–Beni bırakınız; pĂ‚dişĂ‚hın elini opup musluman olacağım!” dedi. Yaralı taklidi yapan Sırp, pĂ‚dişĂ‚hın elini oper gibi yaptı ve koltuğunun altında sakladığı hancerini hızla HunkĂ‚r ’ın goğsune sapladı. Orada şehĂ‚det şerbetini icen Murat HĂ‚n ’ın duĂ‚sı da kĂ‚milen gercekleşmiş oldu…
İBADET HAYATININ OZU VelhĂ‚sıl duĂ‚, kulluğun ve ibĂ‚det hayĂ‚tının ozu mevkiindedir. ZîrĂ‚ AllĂ‚h ’ın en cok hoşnud olduğu şeylerden biri de, kulunun, acziyetini idrĂ‚k ederek el acıp hĂ‚lini Rabbine arz etmesi, duĂ‚ ve ilticĂ‚da bulunmasıdır. Bu yuzdendir ki Allah TeĂ‚lĂ‚, duĂ‚ya tenezzul etmeyip kendisinden bir şey istemeyen kimseyi azĂ‚ba uğratır.
Nitekim Ă‚yet-i kerîmede buyrulur:
“(Ey Rasûlum!) De ki: Eğer sizin kulluk ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!..” (el-FurkĂ‚n, 77)
DuĂ‚, rahmet kapılarının anahtarı, mu ’minin silĂ‚hı, dînin direği, goklerin ve yeryuzunun nûrudur. Kime duĂ‚ kapıları acılmışsa, ona hayır, hikmet ve rahmet kapıları acılmış demektir. Sıkıntı ve darlık zamanında duĂ‚sının kabûl olmasını isteyen kimse, bolluk ve rahatlık zamanında da duĂ‚yı bol yapmalıdır. Buyuk ruhlar, hayatlarını dĂ‚imĂ‚ duĂ‚ hĂ‚linde yaşayanlardır.
Dipnotlar:
[1] Ebû DĂ‚vûd, Vitir, 23/1482.
[2] Bkz. Meryem, 7-8; İbn-i AllĂ‚n, Delîlu ’l-FĂ‚lihîn, IV, 311-312.
[3] Bkz. BuhĂ‚rî, MeğĂ‚zî, 6; Tirmizî, Siyer, 38/1598.
[4] Bkz. İbn-i Kesîr, el-BidĂ‚ye, V, 166-168; Heysemî, III, 252; İbn-i Kayyım, ZĂ‚du ’l-MeĂ‚d, Beyrut 1995, II, 237.
[5] Bkz. GazĂ‚lî, İhyĂ‚u Ulûmi ’d-Dîn, Beyrut 1990, I, 337-338; Beyhakî, Şuabu ’l-ÎmĂ‚n, II, 25-26.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları


İslam ve İhsan
PEYGAMBER EFENDİMİZİN ALLAH ’A YAKARIŞI