Kur ’Ân-ı Kerîm ’de Allah ’ın geceyi istirahat, gunduzu de gecim temini icin yarattığı (el-Kasas 28/73), kural olarak insan icin calışıp cabalamaktan başka bir kazanc ve başarı yolu olmadığı (en-Necm 53/39) belirtilmiştir. A‘rÂf sûresinde (7/32) dunya nimetleri icin “Allah ’ın ziyneti” ve “guzel rızıklar” denilmiş; Cum‘a sûresinde de (62/9) Muslumanlara, yeryuzune dağılarak bu guzel rızıklardan kazanıp yararlanmaları oğutlenmiştir.“Hicbir kimse elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.” (BuhÂrî, “Buyû‘”, 15) buyuran İslÂm Peygamber ’i, dağdan odun toplama olsa bile, bir iş tutmanın başkalarına el avuc acmaktan daha iyi olduğunu soylemiştir. (BuhÂrî, “ZekÂt”, 50) Bu kısa bilgilerden de anlaşılacağı uzere ister uretim, ister ticaret yoluyla olsun, İslÂm ’da ferdî kazanma teşebbusleri meşrûdur. Ozel kabiliyetlerin toplumun gelişmesine ve refahına yararlı kılınması icin gerekli ortam ve şartları hazırlamak yerine, bu kabiliyetlerin icat etme, uretme ve kÂr etme eğilimlerinin koreltilmesi, sunnetullahın bir sonucu olan bireysel ve toplumsal fıtrat ve tabiata aykırı duşer. İslÂm, kendi sistemi icinde ferdî kabiliyetleri toplumun refahına ve gelişmesine yararlı kılmak icin gerekli onlemleri almıştır. Hukukî ve toplumsal yaptırımlarla birlikte İslÂm ’ın asıl tedbiri, erdemlerle donanmış insandır. Bu insanın ayırıcı ozelliği ise Allah ’a saygı ve insanlara sevgisidir. İslÂm ’ın asıl meselesinin, belli bir hukukî ve iktisadî sistem kurmadan once, erdemli insan yetiştirmek olduğunun acık delili, Mekke ’de inen Âyetlerle Medine ’de inen Âyetlerin iceriğidir. Mekkî Âyetler, buyuk capta iman ve ahlÂka, yani mÂnevî ve ruhsal gelişmeye ağırlık verirken, Medenî Âyetlerde hukukî, iktisadî, siyasî vb. sosyal konular yoğundur.

CALIŞMA, URETİM VE KAZANMANIN ONEMİ

Calışma, uretim ve kazanmanın onemiyle ilgili olarak ahlÂk kitaplarında yer alan bilgiler icinde MÂverdî ’nin goruş ve tahlillerinin cok buyuk bir değer taşıdığı gorulmektedir. MÂverdî insanların gelecekle ilgili ekonomik duşunce ve projelerini “geniş emel” şeklinde adlandırarak bunun daha iyi bir gelecek, daha gelişmiş bir ulke ve toplum projesi olduğunu belirtir. MÂverdî ’ye gore insanların daha cok calışıp daha cok kazanma arzusu taşımaları, Allah ’ın insanlık icin bir lutfudur. “Eğer insanlar gelecek kaygısı ve projesi taşımadan gunluk ihtiyaclarıyla yetinseler ve daha fazlasına karşı bir istek duymasalardı dunya harap olurdu.” Ulkelerin daha cok gelişmesi ve mÂmur hale gelmesi, bireylerin icindeki kazanma arzusuna bağlıdır. “Bu sayede her nesil bir sonraki nesle, bir onceki nesilden aldığından daha gelişmiş ve bakımlı bir ulke bırakır. Boylece zaman gectikce ulke daha duzenli, daha huzurlu bir hale gelir”. Bu sebeple Hz. Peygamber, “Emel, ummetime Allah ’ın bir rahmetidir” (Hatib el-Bağdadî, Tarih, II, 52) buyurmuşlardır. Fakat emel ile hayal arasında fark vardır. Emel sebeplere sarılmak, hayal ise boş kuruntularla avunmaktır (Edebu ’d-duny ve ’d-dîn, s. 145-146).

MÂverdî, bolluk ve refahın artmasıyla toplum barışı arasındaki ilişkiyi irdelerken de dengeli bir gelir dağılımıyla refahın yaygınlaştırılmasının insanları rahatlatacağını, boylece ulke imkÂnlarından, zenginlerle birlikte fakirlerin de pay alacağını; bunun da yokluktan kaynaklanan kıskanclık ve duşmanlıkları ortadan kaldırarak bireyler ve kesimler arasında kaynaşmayı arttıracağını ifade eder. Aynı Âlime gore gecim bolluğu insanları comert, tok gozlu ve guvenilir yapar. Refah ve bolluğun faydaları butun topluma sirayet ettiği gibi, yokluk ve kıtlığın zarar ve tahribatı da butun topluma zarar verir. Refahın yaygınlaşması iki şeyle sağlanır: İş alanlarının cokluğu, ihtiyac maddelerinin bolluğu (a.g.e., s. 146-147).

Kaynak: İslam İlmihali 2, TDV Yayınları
İslam ve İhsan