Hamd nedir, şukur nedir? Hamd ve şukur ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Allah ’a hamd etmenin fazileti nedir? Hamd ve şukur ile ilgili ornekler.CenĂ‚b-ı Hakk ’ın sonsuz azametinin, ilĂ‚hî sanat ve sıfat tecellîlerinin medh u senĂ‚ edilmesi “hamd”; O ’nun sayısız lûtuf, nîmet ve ikramlarına karşı lisĂ‚nen, fiilen ve kalben medh u senĂ‚ ve teşekkurde bulunulması da “şukur”dur. Her iki lĂ‚fız da mĂ‚nĂ‚ itibĂ‚riyle birbirine cok yakındır.
Her turlu tĂ‚zîm AllĂ‚h ’a mahsus ve hamd de sĂ‚dece O ’nun hakkıdır. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın butun nîmetlerine hamd etmek, muslumanın kulluk vazîfelerinden biridir. Hamd etmek kulluk borcu olduğu hĂ‚lde, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın hamd eden kuldan rĂ‚zı olduğunu bildirmesi,[1] buyuk bir lûtuf ve ihsandır; O ’nun sonsuz rahmetinin bir tecellîsidir.
HAMD İLE İLGİLİ AYETLER Hamde lĂ‚yık yegĂ‚ne varlık, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dır. Âyet-i kerîmede buyrulduğu uzere:
“Hamd, gokleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden AllĂ‚h ’a mahsustur...” (el-En ’Ă‚m, 1)
CenĂ‚b-ı Hak, kullarının her fırsatta kendisine hamd etmelerini istemektedir. Âyet-i kerîmelerde şoyle buyrulur:
“...AllĂ‚h ’a hamd olsun, de!..” (el-İsrĂ‚, 111)
“...Onların duĂ‚ları; «Butun hamd u senĂ‚lar, Ă‚lemlerin Rabbi AllĂ‚h ’a mahsustur.» diye son bulur.” (Yûnus, 10)
Namazın her rekĂ‚tında okuduğumuz FĂ‚tiha ’nın ilk Ă‚yeti, bize “hamd”i telkîn eder:
“Hamd, Âlemlerin Rabbi AllĂ‚h ’a mahsustur.”
ZĂ‚ten Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya hamd edilmeden başlanan bir iş ve davranıştan hayır ummak mumkun değildir. RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“AllĂ‚h ’a hamd ederek başlanmayan her muhim iş, bereketsiz olur.” (Ebû DĂ‚vûd, Edeb, 18/4840) buyurmak sûretiyle biz ummetini bu hususta îkĂ‚z etmiştir.
HAMD ETMENİN FAZİLETİ Hamd, aynı zamanda muhim bir zikirdir. Peygamber Efendimiz, hamdin fazîletini şoyle beyĂ‚n eder:
“Temizlik îmĂ‚nın yarısıdır. «ElhamdulillĂ‚h» duĂ‚sı mîzĂ‚nı, «SubhĂ‚nallĂ‚hi ve ’l-hamdulillĂ‚h» sozleri ise, yer ile gokler arasını sevap ile doldurur. Namaz nûrdur; sadaka burhĂ‚ndır; sabır ziyĂ‚dır. Kur ’Ă‚n, senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara cıkar) nefsini satar; kimi onu Ă‚zĂ‚d, kimi de helĂ‚k eder.” (Muslim, TahĂ‚ret 1; Tirmizî, DeavĂ‚t 85/3517)
Hamd gibi muhim kulluk vazîfelerinden biri de şukurdur. Şukur; kulun, kendisine lûtfedilen nîmetlere ve iyiliklere karşı sevinerek, onları ihsĂ‚n eden Rabbine ceşitli soz ve davranışlarla hĂ‚lisĂ‚ne bir kullukta bulunmasıdır. Bu da gosteriyor ki şukur, nîmetin hakîkî sĂ‚hibini bilmektir.
LĂ‚yıkıyla şukreden bir kul olabilmek icin, sĂ‚dece nĂ‚il olunan nîmetlerin AllĂ‚h ’ın lûtfu olduğunu bilmek ve bunu dille ifĂ‚de etmek kĂ‚fî değildir. Rabbimiz ’e karşı îcĂ‚b eden ibĂ‚det ve davranış guzelliklerini îfĂ‚ etmek, yĂ‚ni amel-i sĂ‚lihlerde bulunmak zarûrîdir.
Gercekten, varlıkların en basitinden en mutekĂ‚miline kadar hiyerarşik teselsulunde zirve noktasını teşkîl eden insanın, “eşref-i mahlûkĂ‚t” (varlıkların en şereflisi) olmasının tabiî bir îcĂ‚bı olan “hamd ve şukur”, dînin en derin ve en muhim meselelerinden biridir. Bunun icindir ki;
“Şukur, îmĂ‚nın yarısıdır...” buyrulmuştur. (Suyûtî, I, 107)
Yaratılışındaki izzet ve asĂ‚leti muhĂ‚faza etmiş olan her insan, kendisine bir bardak su ikrĂ‚m edene bile vicdĂ‚nen bir teşekkur borcu hisseder. HĂ‚l boyleyken insanoğlunun, butun nîmetlerin kaynağı ve ikrĂ‚m edeni olan Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya karşı alık ve abus kalması, akıl, iz ’an ve vicdan dışıdır. Bu hĂ‚l, ancak duşunce yoksulluğu ve his donukluğunun bir ifĂ‚desidir.
Buna rağmen, maalesef pek cok kimse, AllĂ‚h ’ın kendisine lûtfettiği sayısız nîmetlere karşı gaflet icindedir. İnsanların bu derin gafleti sebebiyle Rabbimiz:
“…Kullarımdan şukredenler pek azdır.” (Sebe, 13) buyurmaktadır.
Şukursuzluk hĂ‚li, Rabbimiz ’in hoşnud olmadığı bir durumdur. Rabbimiz ’in ihsĂ‚n ettiği nîmetlerin elden gitmesine sebep olur. Nitekim CenĂ‚b-ı Hak, Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle buyurur:
“Ben ’i zikredin; Ben de sizi zikredeyim! Bana şukredin; sakın kufrĂ‚n-ı nîmette bulunmayın!” (el-Bakara, 152)
“…Eğer şukrederseniz, elbette size olan (nîmetlerimi) artırırım. Eğer nankorluk ederseniz, hic şuphesiz azĂ‚bım cok şiddetlidir!” (İbrĂ‚hîm, 7)
“…Şukreden, ancak kendisi icin şukretmiş olur. Nankorluk eden de bilsin ki, AllĂ‚h hicbir şeye muhtac değildir, her turlu hamde lĂ‚yıktır.” (LokmĂ‚n, 12)
HAMD VE ŞUKUR ORNEKLERİ Peygamberimiz sofrasını kaldırdığı zaman ne derdi? Peygamber Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- sofrasını kaldırdığı zaman şoyle derdi:
“Ey Rabbimiz! Sana tertemiz duygularla, eksilmeyip artan, huzûrundan geri cevrilmeyip kabûl edilen sayısız hamd ile hamd ederiz.” (BuhĂ‚rî, Et`ime, 54; Ebû DĂ‚vûd, Et`ime, 52; Tirmizî, DeavĂ‚t, 55)
Yemekten sonra hamd etmek RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Allah TeĂ‚lĂ‚, yemek yedikten veya bir şey ictikten sonra kendisine hamd eden kulundan hoşnud olur.” (Muslim, Zikir, 89; Tirmizî, Et ’ime, 18)
Aksırınca ne denir? Nebî -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in yanında iki kişi aksırmıştı. Efendimiz onlardan birine “yerhamukellĂ‚h” dedi, diğerine ise soylemedi. Kendisine “yerhamukellĂ‚h” demediği kişi:
“–FilĂ‚n kişi aksırdı, ona yerhamukellĂ‚h dediniz; ben aksırdım, bana niye demediniz?!” diye sorunca Peygamber Efendimiz:
“–O kişi elhamdulillĂ‚h dedi, sen ise demedin.” buyurdu. (BuhĂ‚rî, Edeb, 127; Muslim, Zuhd, 53)
Hamd eden olarak yaşa Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz, Hazret-i Omer ’in uzerinde bir gomlek gormuştu. Ona:
“–Bu gomleğin yeni mi, yoksa yıkanmış mı?” diye sordu. Omer -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Yeni değil, yıkanmış gomlektir, yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” deyince Allah Rasûlu:
“–Yeni giy, hamd eden olarak yaşa, şehîd olarak ol!” buyurdu. (Ahmed, II, 89)
Peygamber Efendimiz ’in bu mûcizevî beyanları, zamanı gelince aynen gercekleşmiş ve Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-, şehîd olarak vefĂ‚t etmiştir.
Kulun yaptığı en muhim iş Kulun yaptığı en muhim iş, hic şuphesiz AllĂ‚h ’a hamd etmektir. RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hamdin fazîletini bildiren bir hadîs-i şerîflerinde şoyle buyururlar:
“AllĂ‚h ’ın kullarından bir kul; «YĂ‚ Rabbi! Vechinin (yuzunun) celĂ‚line, kudret ve hĂ‚kimiyetinin azametine lĂ‚yık şekilde Sana hamd olsun.» dedi. Bu hamd, kulun amelini yazmakla vazîfeli iki meleği Ă‚ciz bıraktı. Onlar bu hamdin sevĂ‚bını nasıl yazacaklarını bilemediler. SemĂ‚ya cıktılar ve:
«–Ey Rabbimiz! Sen ’in kulun oyle bir soz soyledi ki, sevĂ‚bını nasıl yazacağımızı bilemiyoruz.» dediler. Allah TeĂ‚lĂ‚ Hazretleri -kulun soylediği sozu en iyi bilen olduğu hĂ‚lde-:
«–Benim kulum ne soyledi?» diye sordu. Melekler şoyle cevap verdi:
«–Ey Rabbimiz! O kul şu şekilde hamd etti:
YĂ‚ Rabbi! Vechinin (yuzunun) celĂ‚line, kudret ve hĂ‚kimiyetinin azametine lĂ‚yık şekilde Sana hamd olsun.»
Bunun uzerine Allah TeĂ‚lĂ‚ o iki meleğe buyurdu ki:
«–Kulum Bana kavuşup da Ben onu soylediği soze (hamde) karşılık mukĂ‚fatlandırıncaya kadar, siz o sozu kulumun soylediği gibi yazınız!» buyurdu.” (İbn-i MĂ‚ce, Edeb, 55)
Rabbimiz cumlemize, bu duĂ‚yı ihlĂ‚s ile îfĂ‚ edebilmeyi nasîb eylesin!..
Allah ’a hamd olsun Ebû Hureyre -radıyallĂ‚hu anh- şoyle demiştir:
“Yetim buyudum, yoksul olarak hicret ettim. GazvĂ‚n ’ın kızı (Busre) ’ye karın tokluğuna, ayak pabucu karşılığında işci oldum. (Yolculuk esnĂ‚sında) konakladıklarında onlara odun toplardım, hayvanlarına bindikleri zaman da hidĂ‚ yapar; guzel nağmelerle develerini hızlandırırdım. İslĂ‚m dînini guclendiren ve Ebû Hureyre ’yi imam yapan AllĂ‚h ’a hamd olsun.” (İbn-i MĂ‚ce, Ruhûn, 5)
Allah ’a cok şukreden bir kul olmayayım mı? Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- şoyle anlatır:
“Bir gece RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bana:
«–Ey Âişe! İzin verirsen, geceyi Rabbime ibĂ‚det ederek gecireyim.» dedi. Ben de:
«–VallĂ‚hi Sen ’inle beraber olmayı cok severim, ancak Sen ’i sevindiren şeyi daha cok severim.» dedim.
Sonra kalktı, guzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mubĂ‚rek sakalları, hattĂ‚ secde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hĂ‚ldeyken Hazret-i BilĂ‚l namaza cağırmaya geldi. Ağladığını gorunce:
«–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Allah TeĂ‚lĂ‚ Siz ’in gecmiş ve gelecek gunahlarınızı bağışladığı hĂ‚lde nicin ağlıyorsunuz?» dedi.
Bunun uzerine Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
«–AllĂ‚h ’a cok şukreden bir kul olmayayım mı? VallĂ‚hi bu gece bana oyle Ă‚yetler indirildi ki, onu okuyup da uzerinde tefekkur etmeyenlere yazıklar olsun!» karşılığını verdi ve şu Ă‚yetleri okudu:
«Şuphesiz ki goklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gunduzun birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sĂ‚hipleri icin (AllĂ‚h ’ın birliğini gosteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları uzerine yatarken (her an) AllĂ‚h ’ı zikrederler; goklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkur ederler ve; “–Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen ’i tesbîh ederiz; bizi Cehennem azĂ‚bından koru!” (derler).» (Âl-i İmrĂ‚n, 190-191) (İbn-i HibbĂ‚n, II, 386)
Allah ’a şukrederdi RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, kendisinde bulunan nîmetlerin başkalarında olmadığını muşĂ‚hede ettiğinde, hemen AllĂ‚h ’a şukrederdi. Nitekim bir defĂ‚sında koturum bir hastanın yanına uğrayıp onun hĂ‚lini gorduğunde, hemen hayvanından inerek şukur secdesine kapanmıştı. (Heysemî, II, 289)
Allah Rasûlu ’nu sevmenin alĂ‚meti, O ’nun hĂ‚liyle hĂ‚llenmektir. Bizler, şĂ‚hid olduğumuz nice ibret dolu manzaralar karşısında ne kadar şukur secdesine kapanabiliyoruz?!
Peygamberimize şukur secdesi yaptıran mujde Sa ’d bin Ebî VakkĂ‚s -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
“Bir gun RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ile beraber Medîne ’ye gitmek uzere Mekke ’den yola cıkmıştık. Azvera denen yere yaklaştığımızda Rasûl-i Ekrem Efendimiz bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırarak bir sure duĂ‚ etti, daha sonra secdeye kapandı, uzunca bir sure secdede kaldı. Bunu uc defa tekrarladı. NihĂ‚yetinde şoyle buyurdu:
«Rabbimden dilekte bulundum ve ummetim icin şefĂ‚at niyĂ‚z ettim. O da ummetimin ucte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şukretmek icin secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ummetimi bağışlamasını diledim; O da bana ummetimin ucte birini daha bağışladı. Ben de bunun uzerine Rabbime şukur secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ummetimi diledim; O da bana ummetimin geri kalan ucte birini bağışladı. Ben de Rabbime şukretmek uzere tekrar secdeye kapandım.»” (Ebû DĂ‚vûd, CihĂ‚d, 162/2775)
Burada Efendimiz ’i son derece sevindirip şukur secdelerine sevk eden mujde; ummetinden buyuk gunah işleyenlerin, bu gunahları sebebiyle cezĂ‚ gorseler bile, cehennemde ebediyyen kalmayacakları ve kendisinin şefaatiyle cennete kavuşacakları, kucuk gunah işleyenlerin ise belki de hic cezĂ‚ gormeden affedilecekleriydi. Îmandan nasîbi olmayanlarınsa cennete girmesi mevzubahis değildir.
Peygamberimizin şukur hassasiyeti AbdurrahmĂ‚n bin Avf -radıyallĂ‚hu anh-, Peygamber Efendimiz ’in AllĂ‚h ’ın ikram ve ihsanlarına karşı şukur husûsundaki hassĂ‚siyetini gosteren bir hĂ‚diseyi şoyle anlatıyor:
“Bir defĂ‚sında RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- mescidden cıkmıştı. Ben de hissettirmeden onu tĂ‚kip ettim. Bir hurma bahcesine girdi. Kıbleye karşı durarak secdeye vardı. Secdesini o kadar uzattı ki, vefĂ‚t etti sandım. Hemen yanına vardım, eğilip yuzune bakmaya başladım. Başını kaldırdı ve:
«–Ne oldu ey AbdurrahmĂ‚n?» diye sordu.
«–YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Secdeyi o kadar uzattınız ki, vefĂ‚t ettiniz diye korktum ve hemen yanınıza geldim.» dedim. Peygamber Efendimiz:
«–Bahceye girdiğimde CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ile karşılaştım. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın şoyle buyurduğunu mujdeledi: “Kim Sana selĂ‚m verirse Ben de ona selĂ‚met veririm. Kim Sana salevĂ‚t getirirse, Ben de ona salĂ‚t ederim.” (Bunun icin Rabbime şukur secdesi yaptım)» buyurdu.” (HĂ‚kim, I, 344-345/810)
Allah sana hayırlar versin Bize lûtfedilen butun nîmetlerin Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan olduğu muhakkaktır. LĂ‚kin nîmetlerin bize ulaşmasına vesîle olana teşekkur etmek de, bir vefĂ‚ ve nezĂ‚ket îcĂ‚bıdır. Hadîs-i şerîfte:
“Kendisine iyilik yapılan kimse, yapana; «AllĂ‚h sana hayırlar versin!» diyerek duĂ‚ ederse, şukur borcunu pek yuksek bir şekilde îfĂ‚ etmiş olur...” buyrulmaktadır. (Tirmizî, Birr, 87/2035)
Allah ’a şukretmek Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- şoyle der:
RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bana sık sık şoyle buyururdu:
“–Ey Âişe! Ezberindeki beyitlerden biraz okur musun?” Ben:
“–Hangi beyitleri istiyorsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah! HĂ‚fızamda bircok şiir var?” derdim.
“–Şukur hakkındakilerden!” buyururdu. Ben de bir defasında:
“–Anam babam Sana fedĂ‚ olsun! ŞĂ‚ir şoyle demiştir.” dedim ve:
“Gorduğun zayıfın elinden tut ve onu kaldır. Onun zayıf olması seni aldatmasın. Gun gelir musîbetler sana ulaşır ve her tarafını kuşatır. İşte o zaman o yardım ettiğin fakir sana karşılığını verir veya bir şey yapamazsa, hic değilse seni senĂ‚ eder. Cunku yaptığın bir işten dolayı senĂ‚ eden kimse de seni mukĂ‚fatlandırmış olur. Kerîm olan bir kimseyi ayıplamak istersen, şunu bil ki, onun sağlam ipini zayıf kuvvetler eskitemez.” şiirini okudum.
Bunun uzerine Allah Rasûlu:
“–Ey Âişe! Cibrîl ’in bana haber verdiğine gore, Allah TeĂ‚lĂ‚ kıyĂ‚met gunu mahlûkĂ‚tı haşrettiğinde, bir başkasından iyilik goren kuluna şoyle buyurur:
«–Sana iyilik eden kuluma teşekkur ettin mi?»
O da:
«–Ey Rabbim! Bana dokunan iyiliğin Sen ’den geldiğini bildiğim icin sĂ‚dece Sana şukrettim.» der. Allah TeĂ‚lĂ‚ ona:
«–Bu iyiliklerin sana ulaşmasına vĂ‚sıta kıldığım kuluma teşekkur etmedikce Bana şukretmiş olmazsın!» buyurur.” (Ali el-Muttakî, III, 741-742)
Âlemlerin Efendisi diğer bir hadîslerinde, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya şukretmekle, iyilik yapan insana teşekkur etmek arasındaki yakın alĂ‚kayı şoyle ifĂ‚de buyurmuştur:
“İnsanlara teşekkur etmeyen, AllĂ‚h ’a şukretmiş olmaz.” (Ebû DĂ‚vûd, Edeb, 11/4811; Tirmizî, Birr, 31)
Şukreden kalp Peygamber Efendimiz, insana verilen en buyuk nîmetler arasında şukreden bir kalbi zikretmiştir. SevbĂ‚n -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
…Altın ve gumuşu biriktirip de bunları AllĂ‚h yolunda sarf etmeyenlere, can yakıcı bir azĂ‚bı mujdele!” (et-Tevbe, 34) Ă‚yeti nĂ‚zil olduğu zaman biz, Allah Rasûlu ile birlikte seferde bulunuyorduk. AshĂ‚bdan bĂ‚zısı:
“–Altın ve gumuş hakkında inecek olan indi. (Artık bir daha onları biriktirmeyiz.) Keşke hangi malın daha hayırlı olduğunu bilsek de ondan biraz edinsek?” dedi. RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şu cevĂ‚bı verdi:
“–SĂ‚hip olunan şeylerin en kıymetlisi, zikreden bir dil, şukreden bir kalp, kocasının îmĂ‚nına yardımcı olan sĂ‚liha bir zevcedir.” (Tirmizî, Tefsîr, 9/3094)
Nasıl şukredilir? DĂ‚vûd -aleyhisselĂ‚m-, Rabbine cok şukrederdi. O, bir keresinde şoyle demiştir:
“–YĂ‚ Rabbi! Ben Sana nasıl şukredeyim. ZîrĂ‚ Sen ’in şukrune ancak Sen ’in nîmetinle erişebiliyorum.”
O ’na şoyle vahyedildi:
“–Sana olan nîmetlerimin hepsinin Ben ’den olduğunu biliyor musun?”
Hazret-i DĂ‚vûd:
“–Evet.” dedi.
Bunun uzerine Allah TeÂlÂ:
“–Bu şekilde duşunmen, Ben ’im Sen ’den rĂ‚zı olmama kĂ‚fîdir.” dedi.[2]
Kullarımdan şukredenler pek azdır Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-, bir mu ’mine rastlamıştı. O devamlı; “AllĂ‚h ’ım, beni azlardan eyle!” diye duĂ‚ ediyordu. Omer -radıyallĂ‚hu anh-, o zatın bu duĂ‚ ile neyi kastettiğini anlayamamıştı.
“–Nicin boyle duĂ‚ ediyorsun?” diye sordu. O mu ’min, şu cevĂ‚bı verdi:
“–Allah TeĂ‚lĂ‚; “...Kullarımdan şukredenler pek azdır.” (Sebe, 13) buyuruyor. Ben de o mes ’ûd azınlıktan olmayı talep ediyorum.” dedi.
Bu guzel duşunce karşısında hayran kalan Omer -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Yazık bana, herkes Omer ’den daha akıllı ve bilgili!” diye hayıflandı. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 81)
Şukur nedir? Cuneyd-i BağdĂ‚dî yedi yaşında iken dayısı Seriyy-i Sakatî onu hacca goturur. Harem icinde gercekleşen irfan sohbetlerinden birinde, şukur hakkında konuşulur. Oradaki Ă‚riflerin her biri kendi değerlendirmelerini yaptıktan sonra, Seriyy-i Sakatî, Cuneyd ’e donerek onun da konuşmasını ister. Cuneyd, bir muddet duşundukten sonra şu muhteşem cevĂ‚bı verir:
“–Şukur, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın lûtfettiği nîmetle O ’na Ă‚sî olmamak ve o nîmeti mĂ‚siyete sermĂ‚ye etmemektir.” (Ferîduddîn AttĂ‚r, s. 318)
Bulursak şukredip infak eder, bulamazsak şukredip sabrederiz Şukur hĂ‚li husûsunda İbrĂ‚him bin Edhem ile Şakîk-i Belhî arasında gecen şu mulĂ‚kat, ne kadar hikmetlidir:
Şakîk-i Belhî, İbrĂ‚him bin Edhem ’e sorar:
“–Gecim husûsunda ne yaparsınız?”
İbrĂ‚him bin Edhem şoyle cevap verir:
“–Bulunca şukrederiz, bulamayınca sabrederiz!..”
ŞĂ‚kîk-ı Belhî:
“–Horasan ’ın kopekleri de boyle yapar!” deyince bu defa İbrĂ‚him bin Edhem sorar:
“–Ya siz ne yaparsınız?”
Şakîk-i Belhî şoyle cevap verir:
“–Bulursak şukredip infĂ‚k eder, bulamadığımızda ise yine şukredip sabrederiz.”
Nimete şukur AllĂ‚h ’ın bahşettiği nîmetlere hakkıyla şukredebilmek mumkun değildir. Ancak, elimizden geldiğince hamd ve şukredersek, CenĂ‚b-ı Hak, azımızı cok kabûl ederek bizden rĂ‚zı olur. AllĂ‚h dostlarından Bişr-i HĂ‚fî, bu hususta guzel bir misal teşkîl eder:
Hazret, vefĂ‚tından sonra ruyĂ‚da goruldu. Kendisine:
“–AllĂ‚h senin hakkında ne hukum verdi?” diye sorulunca, şu mukĂ‚belede bulundu:
“–AllĂ‚h beni affetti ve cenneti bana lûtfederek dedi ki:
«–Ey Bişr! Eğer Ben ’im icin ateş korları uzerinde secde etseydin bile kullarımın kalbinde senin icin yerleştirmiş olduğum muhabbetin şukrunu edĂ‚ edemezdin!»” (Kuşeyrî, RisĂ‚le, Beyrut 1990, s. 406)
Barbaros Hayreddîn Paşa ’nın şukru Barbaros Hayreddîn Paşa, Andrea Dorya ’yı Preveze ’de mağlûb eder. Andrea Dorya, perişan bir hĂ‚lde donanmasını bırakıp kacmak sûretiyle canını zor kurtarır.
Barbaros, direkleri yatırılmış duşman kadırgalarını ve icinde on binlerce esiri onune katarak Sarayburnu ’ndan Halic ’e girmektedir. Denizin ustu, icleri esir dolu duşman kadırgalarıyla kaplıdır.
KĂ‚nûnî, vezirler ve paşalar bu muhteşem manzarayı, Sarayburnu ’nda şu anda mevcûd olmayan bir sĂ‚hil sarayının onunden seyretmektedirler. Paşalardan biri heyecanla:
“–Sultanım, dunyĂ‚ boyle bir manzarayı acabĂ‚ kac kere seyretti? Sizler ne kadar fahretseniz (ovunseniz) azdır!” der.
Ulu HĂ‚kan KĂ‚nûnî ise cevĂ‚ben:
“–Paşa! Bize; fahretmek mi (gururlanıp ovunmek mi), yoksa bu muzafferiyetleri bahşeden yuce Rabb ’imize hamd ile şukretmek mi duşer?” der.
Ne muazzam bir İslĂ‚mî terbiye, ne muhteşem bir gonul Ă‚lemi…
ALLAH ’A HAMD VE ŞUKUR VelhĂ‚sıl, her Ă‚nımızı hamd ve şukur duyguları icinde yaşamamız, muhim bir kulluk vazîfemizdir. Bu muhim vazîfeyi îfĂ‚ etmemiz, bizi aynı zamanda Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya yaklaştıracak, uzerimizdeki nîmetlerin ziyĂ‚deleşmesine vesîle olacaktır. MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri ne guzel soyler:
“Nîmete şukretmek nîmetten daha hoştur. Şukru seven kimse, şukru bırakır da nîmet tarafına gider mi? Şukretmek, nîmetin canıdır. Nîmet ise deri gibidir, kabuk gibidir. Cunku seni dostun kapısına ancak şukur goturur. Nîmet insana uyanıklığın zıddına gaflet de verebilir. Şukretmek ise dĂ‚imĂ‚ uyanıklık getirir. Sen aklını başına al da şukur nîmeti ile gercek nîmeti avla!”
Dipnotlar:
[1] Muslim, Zikir, 89. [2] İbn-i Kesîr, Kısasu ’l-EnbiyĂ‚, Beyrut, DĂ‚ru ’l-Kalem, s. 524.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan