İstikÂmet nedir, ne anlama gelir? Sırat-ı mustakim uzere yaşamak ne demektir? İstikÂmet ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? İstikÂmet ile ilgili ornekler.İstikÂmet, umûmî mÂnÂsıyla bir hedefe tezatsız, tereddutsuz ve devamlı olarak yonelip ilerlemek demektir. Tasavvuf ıstılÂhında ise, yaratılıştaki mÂsumiyet ve sÂfiyeti lekelemeden muhÂfaza edebilmektir.
İSTİKAMET NE DEMEK? Diğer bir ifÂde ile istikÂmet, Allah Rasûlu ’ne muhabbeti tÂze tutarak O ’nun ornek şahsiyetinden nasîb almak, ahlÂkı ile ahlÂklanmak, bir omur Kur ’Ân ve Sunnet ’in rûhÂniyeti ile yaşamak, nefsÂnî duny zevklerinden uzaklaşıp ibÂdet, kulluk ve mÂrifet sırlarına vukûfiyet kazanabilmektir.
Hakk ’a vÂsıl olmak icin istikÂmetten başka yol olmadığı gibi, her hususta istikÂmeti muhÂfaza etmek kadar yuksek bir makam ve onun lÂyıkıyla yerine getirilmesi kadar zor olan hicbir emir yoktur. Bu sebeple Hak yolunda istikÂmet, en buyuk kerÂmet olarak gorulmuştur.
CenÂb-ı Hak, istikÂmet ehlini şoyle mujdeler:
“Şuphesiz; «Rabbimiz Allah ’tır.» deyip sonra istikÂmet uzere bulunanların uzerine melekler iner ve onlara; «Korkmayın, uzulmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin! Biz, duny hayÂtında da Âhirette de sizin dostunuzuz. Gafûr ve Rahîm olan AllÂh ’ın bir ikrÂmı olmak uzere, orada canınızın cektiği ve arzu ettiğiniz her şey sizin icin hazırdır.» derler.” (Fussilet, 30-32)
“«Rabbimiz Allah ’tır.» deyip sonra da istikÂmet uzere bulunanlar icin ne korku ne de huzun vardır. Onlar, işlediklerinin karşılığı olarak cennette ebedî kalacaklardır.” (el-Ahkàf, 13-14)
İstikÂmet ehlinin yolu “sırÂt-ı mustakîm”dir. Bu dosdoğru yola lÂyıkıyla sulûk edebilenler hakkında Kur ’Ân-ı Kerîm ’de şoyle buyrulmuştur:
“Kim AllÂh ’a ve Rasûl ’une itaat ederse işte onlar, AllÂh ’ın kendilerine lûtuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sÂlihlerle beraberdir. Bunlar ne guzel arkadaştır!” (en-NisÂ, 69)
SırÂt-ı mustakîm, seckin kimselerin yoludur. İstikÂmetin esası da îman ve takvÂdır. Bu ikisinin mahalli ise kalptir. Bu itibarla istikÂmet, kalpte bulunan îman ve takv ile vucûdun yek-Âhenk olmasıdır. Kalpteki îman, ihlÂs ve îtidÂl, istikÂmeti sağlar ve dÂimî kılar. Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“Dil istikÂmet uzere olmadıkca kalp, kalp istikÂmet uzere olmadıkca da îman mustakîm olmaz.” buyurmuştur. (Ahmed, III, 198)
Mu ’min, şu fÂnî hayatta dÂim mustakîm olmalı, hicbir zaman hak yoldan sapmamalıdır. ŞÃ‚ir ne guzel soyler:
Korkma duşmandan ki Âteş olsa yandırmaz seni!
Mustakîm ol, Hazret-i AllÂh utandırmaz seni!
İSTİKAMET İLE İLGİLİ ORNEKLER Beni Hud suresi ihtiyarlattı hadisi CenÂb-ı Hak, Peygamber Efendimiz ’e ve O ’nun şahsında biz ummetine şoyle buyurmuştur:
(Ey Habîbim!) Emrolunduğun gibi istikÂmet uzere ol! Sen ’inle beraber tevbe eden (mu ’min) ’ler de emrolundukları gibi istikÂmet uzere olsunlar! Ve sakın aşırılığa kacmayın!..” (Hûd, 112)
Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bu Âyet-i kerîmeye işÃ‚retle:
“Beni Hûd Sûresi ihtiyarlattı...” buyurmuştur. (Tirmizî, Tefsîr, 56/3297; Kurtubî, IX, 107)
AbdullÂh bin AbbÂs -radıyallÂhu anh- bu Âyetle alÂkalı olarak şoyle demiştir:
“Kur ’Ân-ı Kerîm ’de RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- icin bu Âyet-i kerîmeden daha şiddetli bir hitap vÂkî olmamıştır.”[1]
Buradaki hitap her ne kadar Nebiyy-i ZîşÃ‚n Efendimiz ’e ise de, O ’nu bu kadar meşakkate sokan, sÂdece şahsıyla alÂkalı istikÂmet endîşesi değildi. Zîr O:
(Ey Habîbim! Sen) sırÂt-ı mustakîm uzeresin.” (YÂsîn, 4) te ’yîd-i ilÂhîsine mazhardı. O ’nu ihtiyarlatacak kadar duşunduren husus, emrin mu ’minlere de şÃ‚mil olması sebebiyle onlar hakkında duyduğu endişedir.
En hayırlı ameliniz namazdır Fahr-i KÂinÂt Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde:
“İstikÂmet uzere olun. (Bunun sevÂbını) siz takdîr edip kavrayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır…” buyurmuşlardır. (Muvatta, TahÂret, 6)
Dosdoğru ol SufyÂn bin AbdullÂh -radıyallÂhu anh- şoyle anlatır:
RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e:
“–YÂ RasûlÂllah! Bana İslÂm ’ı oyle bir anlat ki, onu bir daha başkasına sormaya ihtiyac hissetmeyeyim.” dedim. Efendimiz:
“–AllÂh ’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu. (Muslim, İmÂn, 62)
İstikÂmet uzere olanlar Hazret-i Enes -radıyallÂhu anh- ’ın naklettiğine gore, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-; “Şuphesiz; «Rabbimiz Allah ’tır.» deyip sonra istikÂmet uzere bulunanların uzerine melekler iner ve onlara; «Korkmayın, uzulmeyin, size vaad olunan Cennet ’le sevinin!» derler.” (Fussilet, 30) Âyetini okudu ve şoyle buyurdu:
“İnsanlar, bunu hep soylediler. Ancak, sonradan ekserisi kufre duştu. Kim bu soz uzere olurse, o kimse istikÂmet uzere olanlardandır.” (Tirmizî, Tefsîr, 41/3250)
Yani istikÂmet, insanın guzel hÂlini hicbir zaman bozmaması ve bunu omrunun sonuna kadar devam ettirebilmesidir.
Kulluktaki istikÂmet Buyuklerden biri, arkasına odun yuklenmiş, guclukle yuruyen bir ihtiyara rastladı. Onun hÂline bakarak:
“–Ey ihtiyar! Senin rızık verici olan AllÂh ’a îtimÂdın kalmadı mı ki, şu yaşında hÂl bu mihneti cekiyorsun? Yoksa sana bakacak kimse yok mu?” dedi.
İhtiyar oduncu, muhÂtabının mÂnevî idrÂk eksikliğini gidermek icin gozlerini semÂya kaldırıp ellerini acarak:
“–YÂ Rabbi! Şunları altına donuştur!” der demez odunlar altın oluverdi.
Bu kerÂmeti goren zÂt, bu defa şaşkınlıkla:
“–Boyle bir mertebeye ulaşmış bir kimse, nicin odun taşıyor?” diye sordu.
İhtiyar oduncu dedi ki:
“–EvlÂdım, bunu nefsimin beni kul olarak bilmesi ve kulluk dÂiresinin dışına cıkmaması icin yapıyorum. Zîr Hak katında makbûliyet, kulluktaki istikÂmet nisbetindedir...”
Havada bağdaş kurup oturabilen birini gorurseniz BÂyezîd-i BistÂmî -kuddise sirruh- şoyle der:
“Havada bağdaş kurup oturabilen birini gorurseniz, o şahsın ilÂhî emir ve nehiy hudutlarını koruduğunu, Sunnet ’e tÂbî olduğunu ve Hakk ’ın hukûkuna riÂyet ettiğini gormedikce, bunun bir kerÂmet olduğuna inanmayınız.”
Bana Kerîm lÂzım, kerÂmet değil! Yine BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri şoyle anlatır:
Bir gun Dicle nehrinden karşı tarafa gececektim. Yanına varınca Dicle ’nin iki yakası, bana yol vermek icin birleşti. DerhÂl kendimi toparladım ve Dicle ’ye şoyle dedim:
“Andolsun ki, ben buna kanmam. Zîr sandalcılar bir adamı yarım akceye karşıya geciriyorlar. Ama sen, otuz senelik amelimi istiyorsun! O hÂlde mahşer icin hazırladığım amel-i sÂlihlerimi asl burada yarım akce karşılığında ziyÂn edemem. Bana Kerîm lÂzım, kerÂmet değil!”
ŞÃ‚h-ı Nakşibend Hazretleri ’nin kerÂmet yorumu Bir gun murîdleri, ŞÃ‚h-ı Nakşibend Hazretleri ’nden kerÂmet istemişlerdi. Hazret buyurdu ki:
“–Bizim kerÂmetimiz acıktır. İşte bakınız; omuzlarımızdaki bunca gunah yukune rağmen hÂl ayakta durabiliyor ve yeryuzunde yuruyebiliyoruz. Bundan daha buyuk kerÂmet mi olur?..”
Ardından tasavvufta muhim olan husûsun kerÂmet değil, istikÂmet olduğunu bir kez daha hatırlatarak şoyle buyurdular:
“–Bir kimse bir bahceye girse ve oradaki ağacların her bir yaprağının dile gelip; «Ey AllÂh ’ın velîsi merhabÂ!» diye seslendiğini duysa, gerek zÂhiren, gerek de bÂtınen bu sese asl iltifat etmemelidir! BilÂkis kulluktaki gayret ve azmi daha da ziyÂdeleşmelidir.”
Bunun uzerine bÂzı murîdleri:
“–Efendim, ne kadar uzerini ortseniz de, sizden de zaman zaman kerÂmet zÂhir olmakta!..” dediler.
O buyuk tevÂzû Âbidesi Hak dostu:
“–O muşÃ‚hede ettikleriniz, murîdlerimin kerÂmetleridir.” buyurdu.
Cunku o, buyuk bir mahfiyet hÂli, yÂni mÂnevî derecesini gizleme duygusu icerisindeydi. Bu yuzden de henuz hayatta iken soz ve kerÂmetlerini yazmak isteyen murîdi HusÂmeddîn HÂce Yûsuf ’a musÂade etmemişti.
İslÂm buyukleri, Hak yolunda kendilerine kerÂmeti değil dÂim istikÂmeti dustûr edinerek o yuce makamlara erişebilmişlerdir. Onlar, kerÂmet sÂyesinde havada ucan kuşun, suda yuzen balığın sÂhip olduklarından daha fazla bir değer kazanmadıklarını dile getirmişlerdir. Yine onlar, yegÂne mÂrifetin, kuş ile balığın yaptığını taklide yonelmekte değil, Hakk ’ın rızÂsına rÂm olarak yuksek bir kulluk şuuru icinde istikÂmet uzere yaşayabilmekte olduğunu, her vesîle ile ifÂde etmişler ve bunu hÂl ve davranışlarıyla da ortaya koymuşlardır.
Hak dostları, gosterişten berî bulundukları icin cok mecbur kalmadıkca kerÂmet izhÂr etmezler. İnsanlara, ornek alınabilecek beşerî ahlÂk mukemmellikleriyle gorunurler.
Hasan-ı Basrî Hazretleri ’nin, talebelerinden birine kerÂmetle ilgili yaptığı şu vasiyet cok cÂlib-i dikkattir:
“İlim, hÂl ve irfÂn seviyenin yuksekliğine aldanma! Bel ’am bin BÂûr ’nın Levh-i Mahfûz ’a bakıp onu okuyacak makÂma geldikten sonra başına neler geldiğini hatırla!”
Onun ibretli hÂli Kur ’Ân-ı Kerîm ’de şoyle ifÂde buyrulur:
“…Fakat o, dunyÂya saplandı ve hevesinin peşine duştu. Onun durumu tıpkı kopeğin durumuna benzer: Ustune varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte Âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu boyledir. Kıssayı anlat; belki duşunurler.” (el-A‘rÂf, 176)
MevlÂn HÂlid-i BağdÂdî Hazretleri:
“İstikÂmet ve gayret, sayısız keşif ve kerÂmetten efdaldir. Ayrıca bilinmelidir ki keşif ve kerÂmet, dînin emirlerine riÂyeti artırmaya vesîle olmuyorsa, bel ve fitneden başka bir şey değildir.” der.
İstikÂmetin ehemmiyeti Muhammed Es ’ad Efendi -rahmetullÂhi aleyh- ’in, bilhassa onde gidenlere, istikÂmetin ehemmiyetini beyan sadedindeki îkazları şoyledir:
“Âlim olsun, şeyh olsun, başında istikÂmet sarığı bulunmayan herkes, sonunda zevÂl bulup gider.”
“Eğer sırtın istikÂmet yuku altında iki kat olmamışsa, arzu okun hic AllÂh ’a yakınlık hedefine isÂbet eder mi?” (DîvÂn, İstanbul, 1991, s. 27)
İstikÂmet husûsunda, kerÂmet ehli Hak dostlarının bile yurekleri endişe icinde titrerken, biz gunahkÂr mu ’minlerin bu hususta ne kadar hassÂsiyet gostermemiz îcÂb ettiğini bir teemmul edelim…
İSTİKÂMET HER MU ’MİN İCİN ZARÛRÎDİR VelhÂsıl, istikÂmet her mu ’min icin zarûrîdir. Ancak ona sÂhip olmak da muhÂfaza etmek de cok zordur. Elde edilen bir netîcenin şerefi, ona ulaşmak icin katlanılan meşakkatler nisbetinde olduğundan, istikÂmet sÂhipleri, odedikleri buyuk bedele mukÂbil, yuksek bir şerefe ve sonsuz mukÂfÂtlara nÂil olurlar.
Dipnotlar:
[1] Nevevî, Şerhu Sahîh-i Muslim, Mısır 1981, II, 9.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan