İffet ve haya ne demektir? İffet ve haya ile ilgili hadisler nelerdir? İffet ve haya ile ilgili orneklerİffet, nefsi her turlu şehevĂ‚t ve suflî arzulara kapılmaktan muhĂ‚faza etmektir. İffet, insana Ă‚it bir husûsiyettir. İnsanı diğer mahlûkĂ‚ttan ayıran en fĂ‚rik vasıftır. Onun kaybedilmesi; insanlık haysiyetini zĂ‚yî etmek ve diğer mahlûkĂ‚tın durumuna duşmek demektir.
İffet ve nĂ‚mus, butun ahlĂ‚kî fazîletlerin can damarıdır. Şeref, haysiyet, izzet gibi hasletler hep iffetli olmaya bağlıdır.
İFFET İLE İLGİLİ AYETLER CenĂ‚b-ı Hak, iffet husûsunda zirveye cıkmış olan iki şahsı, mu ’minlere numûne-i imtisĂ‚l olarak gostermiş ve onları medhetmiştir. Bunlar Yûsuf Sûresi ’nde “kıssaların en guzeli” diye hikĂ‚yesi anlatılan Yûsuf -aleyhisselĂ‚m- ile muhtelif yerlerde kendisinden ovguyle bahsedilen Hazret-i Meryem -aleyhesselĂ‚m- ’dır. Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem ’i de hatırla!) Biz O ’na rûhumuzdan ufledik; O ’nu ve oğlunu, cumle Ă‚lem icin ibret kıldık.” (el-EnbiyĂ‚, 91)
İffetlerini muhĂ‚faza eden erkek ve kadınlar, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın engin mağfiretine ve buyuk bir ecre nĂ‚il olacaklardır.[1] CenĂ‚b-ı Hak iffet sĂ‚hibi kullarını şoyle medheder:
“O (felĂ‚ha eren mu ’minler), iffetlerini korurlar; ancak eşleri ve mĂ‚lik oldukları (cĂ‚riyeleri) hĂ‚ric. (Bunlarla munĂ‚sebetlerinden dolayı) kınanmış değillerdir. Şu hĂ‚lde, kim bunun otesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.” (el-Mu ’minûn, 5-7)
İFFET İLE İLGİLİ HADİSLER Peygamber Efendimiz insanlara îman ve ibĂ‚det esaslarını tĂ‚lim ettiği gibi, doğruluk, iffet ve akrabĂ‚ları koruyup gozetmek gibi ahlĂ‚k esaslarını da anlatıyordu. Nitekim Bizans HukumdĂ‚rı Herakliyus, “Allah Rasûlu ’nun insanlara neleri emrettiğini” sorduğunda Ebû Sufyan; “durust ve iffetli olmayı, akrabĂ‚yı gorup gozetmeyi emrettiğini” soylemiştir. (BuhĂ‚rî, Bed ’u ’l-Vahy 6, SalĂ‚t 1; Muslim, CihĂ‚d 74)
Allah Rasûlu, iffete o kadar ehemmiyet atfediyordu ki, kadınlardan bilhassa iffetlerini muhĂ‚faza husûsunda bey ’at alıyordu.[2] Butun mu ’minlere hitĂ‚ben:
“Kim bana iki cenesi arasındaki (dili) ile iffet ve nĂ‚musunu koruma sozu verirse, ben de ona cennet sozu veririm.” buyuruyordu. (BuhĂ‚rî, Rikàk, 23)
Diğer taraftan, erkeklerle kadınlar arasında hayĂ‚, iffet, nezĂ‚het ve nezĂ‚ketin hĂ‚kim olması cok muhim bir mes ’eledir. ZîrĂ‚ İslĂ‚m, butun fenĂ‚ işleri, hayĂ‚sızlık ve iffetsizliği haram kılmıştır.
Erkek ve kadının gayr-i meşrû alĂ‚ka ve muhabbeti, “bakış”la başlar. Bu sebeple Musluman erkek ve kadınların birbirlerine şehevî nazarlarla bakmamaları, konuşacakları zaman da başlarını onlerine eğerek konuşmaları emredilmiştir:
(Rasûlum!) Mu ’min erkeklere soyle: Gozlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Cunku bu, kendileri icin daha temiz bir davranıştır. Şuphesiz AllĂ‚h, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
Mu ’min kadınlara da soyle: Gozlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nĂ‚mus ve iffetlerini muhĂ‚faza etsinler. Gorunen kısımları mustesnĂ‚, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başortulerini, yakalarının uzerine (kadar) ortsunler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mu ’min kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (koleleri), erkeklerden, Ă‚ilenin kadınına şehvet duymayan hizmetci vb. tĂ‚bî kimseler, yĂ‚hut henuz kadınların gizli kadınlık husûsiyetlerinin farkında olmayan cocuklardan başkasına ziynetlerini gostermesinler. Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri uzerlerine cekecek tarzda yurumesinler). Ey mu ’minler! Hep birden AllĂ‚h ’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (en-Nûr, 30-31)
Şu Ă‚yet-i kerîme, mu ’minlerin annelerine hitĂ‚b etmekle birlikte, diğer kadınların da dikkat etmeleri gereken hususlara temĂ‚s etmektedir:
“Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah ’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere karşı) cekici bir edĂ‚ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse umîde kapılır. Guzel soz soyleyin. Evlerinizde oturun, eski cĂ‚hiliye Ă‚detinde olduğu gibi acılıp sacılmayın. Namazı kılın, zekĂ‚tı verin, AllĂ‚h ’a ve Rasûlu ’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! AllĂ‚h sizden, sĂ‚dece gunĂ‚hı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (el-AhzĂ‚b, 32-33)
Diğer bir Ă‚yet-i kerîmede de şoyle buyrulur:
“Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve mu ’minlerin kadınlarına soyle de (bir ihtiyac icin dışarı cıktıklarında) dış kıyĂ‚fetlerini uzerlerine alsınlar! Bu, onların (iffetli kadınlar olarak) tanınmalarını ve rahatsız edilmemelerini te ’min eder. Şuphesiz AllĂ‚h, cok bağışlayıcıdır, rahmet edicidir.” (el-AhzĂ‚b, 59)
NĂ‚mahrem erkek ve kadınlar birbirlerinden bir şey isteyeceklerinde veya bĂ‚zı şeyler soyleyeceklerinde, imkĂ‚n nisbetinde kapı ve perde arkasından işlerini gormelidirler.[3]
İnsanlar birbirlerinin evlerine izinsiz girmemelidir. HattĂ‚ hĂ‚ne halkı da birbirlerinin odalarına girerken izin alarak ve geldiklerini hissettirerek girmelidirler. ZîrĂ‚ CenĂ‚b-ı Hak, her hĂ‚lukĂ‚rda iffetli davranmanın daha hayırlı olduğunu bildirmektedir.[4]
CenĂ‚b-ı Hak, kullarının iffetli olmalarına cok ehemmiyet verir ve pek cok Ă‚yette de buna işĂ‚ret eder.[5] Bu sebeple iffetli insanlara iftirĂ‚ atmak cok buyuk bir gunĂ‚h kabûl edilmiş ve iftirĂ‚cılara “kazif haddi” (iftirĂ‚ cezĂ‚sı) tatbik edilmiştir. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“İffetli, nĂ‚muslu, kotuluklerden habersiz mu ’min kadınlara zinĂ‚ isnĂ‚d edenler, dunyĂ‚ ve Ă‚hirette lĂ‚netlenmişlerdir. Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şĂ‚hitlik edeceği gun, onlar icin cok buyuk bir azap vardır.” (en-Nûr, 23)
Bu yuzden Peygamber Efendimiz de; “…İffetli bir kadına zinĂ‚ isnĂ‚d etmeyin!..” buyurmuştur. (Tirmizî, İsti ’zĂ‚n, 33/2733)
Hakîkaten bir kadının en fĂ‚rik vasfı iffetidir. Yukarıdaki beyanlar da iffete yapılan iftirĂ‚ curmunun ağırlığını gostermektedir. Buna gore herhangi bir şĂ‚hitlik durumunda, insanları iffet ve nĂ‚musları hakkında tohmet altında bırakabilecek tarzda her duyduğunu araştırmadan nakletmek bile en ağır curumlerdendir.
Bunun hĂ‚ricindeki hususlarda, bilhassa insanlardan bir şey isteme mevzuunda da iffetli davranmak lĂ‚zımdır. Nitekim CenĂ‚b-ı Hak iffetli kullarını şoyle medheder:
(Yapacağınız hayırlar,) kendilerini AllĂ‚h yoluna adamış, bu sebeple yeryuzunde kazanc icin dolaşamayan fakirler icin olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları sîmĂ‚larından tanırsın. Cunku onlar, yuzsuzluk ederek insanlardan ısrarla bir şey istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak AllĂ‚h bilir.” (el-Bakara, 273)
Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Miskin, (yĂ‚ni yoksul) bir-iki hurma veya bir-iki lokma ile baştan savulan (dilenci) değildir. Asıl yoksul, ihtiyac icinde kıvrandığı hĂ‚lde, iffet ve nezĂ‚ketinden dolayı kimseden bir şey isteyemeyendir. Dilerseniz; «...İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler...» (el-Bakara, 273) Ă‚yetini okuyun!” (Muslim, ZekĂ‚t, 102)
“Cennetlikler uc kısımdır: Âdil, infĂ‚k ehli ve başarılı devlet başkanı, yakınlarına ve muslumanlara karşı merhametli ve yufka yurekli olan kimse ve Ă‚ilesi kalabalık olduğu hĂ‚lde, haram kazanctan sakınıp kimseden bir şey istemeyen iffetli musluman.” (Muslim, Cennet, 63)
“Dilenmekten sakınmak isteyenleri, AllĂ‚h iffetli kılar. Halka karşı tok gozlu davranmak isteyenleri de AllĂ‚h, insanlara muhtac olmaktan kurtarır.” (BuhĂ‚rî, ZekĂ‚t, 18)
Îmandan bir şûbe olan hayĂ‚ ise, kotu ve cirkin sayılan şeylerden uzak durmak, tavır ve davranışlarda olculu olmak, herhangi bir işte haddi aşmamaktır. HayĂ‚ duygusu butun hayırların temeli, her turlu kotuluk ve cirkinliklerin zıddıdır.
HAYA İLE İLGİLİ HADİSLER AllĂ‚h ’ın sevdiği bir haslet olan hayĂ‚ hakkında, Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz şoyle buyurur:
“HayĂ‚ îmandandır!” (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n, 3)
“HayĂ‚ ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” (Suyûtî, I, 53)
“HayĂ‚ ancak hayır kazandırır.” (BuhĂ‚rî, Edeb, 77)
“HayĂ‚nın hepsi hayırdır.” (Muslim, ÎmĂ‚n, 61)
“Kaba soz, ayıptan başka bir şey getirmez! HayĂ‚ ve edep ise, girdiği yeri susler.” (Muslim, Birr, 78)
“AllĂ‚h ’ım! Sen ’den hidĂ‚yet, takvĂ‚, iffet ve gonul zenginliği isterim.” (Muslim, Zikir, 72)
İnsanı ahlĂ‚ka aykırı her turlu fenĂ‚lıktan ve nefsĂ‚nî duşuncelerden ancak hayĂ‚ fazîleti menedebilir. Mu ’mini cirkinliklerden muhĂ‚faza husûsunda edep ve hayĂ‚nın tesiri, yuzlerce kĂ‚nun ve zĂ‚bıta kuvvetinden daha ileridir. İffet ve hayĂ‚ sĂ‚hibi bir insana, herhangi bir hususta; “Utanmıyor musun?” demek kĂ‚fîdir.
Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh-, hayĂ‚ duygusu ve utanma hissi itibariyle misal teşkîl edecek, yuksek bir şahsiyete sĂ‚hipti. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, meleklerin bile ondan hayĂ‚ ettiğini haber vermiştir.[6]
HayĂ‚ sĂ‚hibi olmayan ve hayĂ‚sızlığın şuyû bulmasını (yaygınlaşmasını) isteyenleri, CenĂ‚b-ı Hak şu şekilde îkĂ‚z etmektedir:
“Şuphesiz cirkin soz ve fiillerin inananlar arasında yaygınlaşmasını isteyenler icin dunyĂ‚da da Ă‚hirette de pek elem verici ve can yakıcı bir azap vardır...” (en-Nûr, 19)
HayĂ‚sızlığın toplumda şuyû bulmasını isteyenler, vatan ve milletlerine karşı en buyuk kotuluğu yapmış olurlar. Boyle davrananlar, kendileri de zararların en buyuğune uğrarlar. Cunku hayĂ‚sızlık, Peygamber Efendimiz ’in bildirdiğine gore, helĂ‚k sebebidir:
“Hic şuphesiz Azîz ve Celîl olan AllĂ‚h, bir kulu helĂ‚k etmek istediği zaman, ondan hayĂ‚yı cekip alır. HayĂ‚yı alınca, o kul ancak gazaba uğrayan biri olur. Gazaba uğradığı zaman, kendisinden emĂ‚net (guvenilirlik) kaldırılır. EmĂ‚net kaldırılınca, o ancak hĂ‚in olur. HĂ‚in olduğu zaman, kendisinden rahmet kaldırılır. Rahmet kaldırılınca, o ancak lĂ‚nete uğrar ve mel ’ûn olur. LĂ‚nete uğradığı ve mel ’ûn olduğu zaman da, kendisinin İslĂ‚m ile olan bağı koparılır!” (İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 27)
İFFET VE HAYA ORNEKLERİ Peygamberimizin edep ve hayası Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallĂ‚hu anh- şoyle der:
“Nebiyy-i zî-şĂ‚n Efendimiz, ortunme cağına girmiş bir genc kızdan daha hayĂ‚lı idi. Hoşlanmadığı bir şey gorduğunde bu durum, mubĂ‚rek vech-i pĂ‚kinden hemen anlaşılırdı.” (BuhĂ‚rî, MenĂ‚kıb, 23; Ebû DĂ‚vûd, HarĂ‚c, 34-36)
Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hicbir zaman yuksek sesle konuşmamışlardı. İnsanların yanından yavaşca ve tebessum ederek gecerlerdi. Hoşlanmadıkları kaba bir soz işitince insanların yuzlerine karşı bir şey soylemezlerdi. Yuzunun ifĂ‚deleri, duygularını yansıttığı icin etrafındakiler, konuşmalarında ve hareketlerinde ihtiyatlı olurlardı. HayĂ‚, edep ve nezĂ‚ketleri sebebiyle, kahkaha ile gulmezlerdi. Yalnız tebessum hĂ‚linde bulunurlardı. Hadîs-i şerîflerinde:
“HayĂ‚ îmandandır ve hayĂ‚lı olan kimse cennettedir! HayĂ‚sızlık ise kalbin katılığındandır; kalbi katı olan da cehennemdedir!..” buyurmuşlardır. (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n, 16)
Haya duygusu RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, sĂ‚hip olduğu ulvî hayĂ‚ duygusu sebebiyle bir kimsenin yuzune nazarlarını dikmez, dikkatlice bakmazdı. (MunĂ‚vî, V, 224)
Allah kendisinden haya edilmeye insanlardan daha layıktır Behz bin Hakîm ’in dedesi, Allah Rasûlu ’ne gelerek, avret yerlerinin ortulmesi husûsunu sordu. Efendimiz ona:
“Avret yerini, hanımın ve mĂ‚liki bulunduğun cĂ‚riyenden başka herkesten koru!” buyurdu. Aynı şahsın, kimsenin bulunmadığı bir yerde giyim husûsunda rahat davranıp davranamayacağı sorusuna da:
“AllĂ‚h, kendisinden hayĂ‚ edilmeye, insanlardan daha lĂ‚yıktır.” şeklinde mukĂ‚belede bulundu. (Ebû DĂ‚vûd, HammĂ‚m, 2/4017)
Bir hadîs-i şerîflerinde de:
“Cıplaklıktan sakınınız! Yanınızda, sizden hic ayrılmayan (melekler) vardır. Bunlar, sadece ihtiyac giderirken ve kişi eşine yaklaştığı anda ayrılırlar. Onlardan utanınız ve onlara iyi davranınız.” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Edeb, 42/2800)
Peygamberimizin edep ve hayasına ornek RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hic şuphesiz insanlar arasında hayĂ‚ duygusuna en fazla sĂ‚hip olan kişiydi. O, peygamberliğinden once, ahlĂ‚ksızlığın butun insanlığı sardığı bir devirde dahî bu ulvî haslet ile temĂ‚yuz etmişti. Bunun en guzel misallerinden biri şudur:
KĂ‚be yeniden inşĂ‚ edilirken Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz, amcası Hazret-i AbbĂ‚s ile birlikte taş taşıyordu. AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anh-, taşların cıplak omuzunu incitmemesi icin Efendimiz ’e:
“–İzĂ‚rını (alt elbiseni) omzuna koy!” dedi. Efendimiz, (insanlardan uzak oldukları bir yerde) izĂ‚rını omzuna koymak istediği esnĂ‚da yere yığıldı ve gozlerini semĂ‚ya dikerek amcasına:
“–Bana izĂ‚rımı goster!” dedi. Hemen onu alıp uzerine orttu. (BuhĂ‚rî, Hac, 42)
Allah hayayı ve ortunmeyi sever Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz bir gun, izĂ‚rsız olarak acık alanda gusleden bir kimseye rastlamıştı. Bunun uzerine minbere cıkarak:
“–AllĂ‚h -azze ve celle- cok hayĂ‚lı ve cok gizlidir. Bu nedenle hayĂ‚yı ve ortunmeyi sever. O hĂ‚lde biriniz gusledeceği zaman ortunsun.” buyurdu. (Ebû DĂ‚vûd, HammĂ‚m, 1/4012)
Boyle cıplak dolaşmayın! Misver bin Mahreme -radıyallĂ‚hu anh- anlatıyor:
Ağır bir taşı yuklenip getirdim. Uzerimde hafif bir elbise vardı. Taş omuzumda iken elbisem cozuluverdi. Taşı bırakmadım ve o vaziyette yerine kadar goturdum. Bunun uzerine RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–Don elbiseni al! Boyle cıplak dolaşmayın!” buyurdu. (Muslim, Hayz, 78; Ebû DĂ‚vûd, HammĂ‚m, 2/4016)
Allah ’tan hakkıyla haya edin İbn-i Mesut -radıyallĂ‚hu anh- şoyle nakleder:
Bir gun Peygamber Efendimiz:
“–Allah ’tan hakkıyla (gereği gibi) hayĂ‚ edin!” buyurdu. Biz:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu! ElhamdulillĂ‚h Allah ’tan hayĂ‚ ediyoruz.” dedik. Bunun uzerine Efendimiz şu îzahta bulundu:
“–Soylemek istediğim, sizin anladığınız hayĂ‚ değildir. Allah ’tan hakkıyla hayĂ‚ etmek; başı ve uzerindeki Ă‚zĂ‚ları, bedeni ve ondaki Ă‚zĂ‚ları muhĂ‚faza etmeniz, olumu ve toprakta curumeyi hatırlamanızdır. Âhireti dileyen, dunyĂ‚nın ziynetini terk edip Ă‚hireti bu hayĂ‚ta tercih etmelidir. İşte kim bu soylenenleri yerine getirirse, Allah ’tan hakkıyla hayĂ‚ etmiş olur.” (Tirmizî, KıyĂ‚met, 24/2458)
Cuneyd-i BağdĂ‚dî Hazretleri şoyle demiştir:
“HayĂ‚, Yuce MevlĂ‚ ’nın sayısız nîmetlerini gorme ve bu nîmetler karşısında ne kadar kusurlu olduğumuzu fark etme hĂ‚lidir.”
Sabır ve namaz ile Allah ’tan yardım isteyin Mısır ulkesini Firavun Ă‚ilesi idĂ‚re ediyordu. Bunlar zĂ‚lim ve kibirli kimselerdi. Huduttan, yabancı ve guzel bir kadın şehre girdiği zaman, hemen Firavun ’a bildirilirdi. Evli ise kocası oldurulur, eğer erkek kardeşi var ise, kadın ondan istenirdi. İbrĂ‚him -aleyhisselĂ‚m-, yanında SĂ‚re vĂ‚lidemiz olduğu hĂ‚lde huduttan gecince, yine saraya haber gitti. CemĂ‚l sĂ‚hibi bir kadının Mısır ’a girdiği bildirildi. SĂ‚re vĂ‚lidemizi alıp saraya goturduler. Bu hususla alĂ‚kalı olarak bir hadîs-i şerîfte şoyle buyrulur:
“SĂ‚re saraya girince, hemen abdest aldı ve iki rekĂ‚t namaz kılmak uzere huzûr-i ilĂ‚hîye durdu. Namazı bitirince CenĂ‚b-ı Hakk ’a şoyle ilticĂ‚ etti:
«Ey AllĂ‚h ’ım! Ben, Sana ve Sen ’in peygamberine inanmış, iffetimi de zevcimden başkasına karşı titizlikle korumuş bir kulun isem, şu kĂ‚firi bana musallat etme!»” (BuhĂ‚rî, Buyû ’, 100)
Firavun, SĂ‚re ’nin yanına yaklaşmak istedi. Birden nefesi kesildi. Felc oldu. Cunku AllĂ‚h, SĂ‚re ’yi onun şerrinden korumaktaydı. Bu, birkac defĂ‚ tekrar etti.
Firavun, korkusundan onu serbest bıraktı. CĂ‚riyesi HĂ‚cer ’i de hediye olarak ona verdi. Buna hayret eden etrĂ‚fına:
“–Bu kadın bir cinnîdir. Yakınımda biraz daha kalsa, neredeyse helĂ‚k olacaktım. Zararından korunmak icin ona HĂ‚cer ’i verdim!” dedi.[7]
İffet, hayĂ‚ ve edebi muhĂ‚faza ile ilgili ne guzel bir misal…
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Sabır ve namaz ile Allah ’tan yardım isteyin…” (el-Bakara, 45)
Musluman bir hanımın iffeti EnsĂ‚r kadınlarından biri, alışveriş icin bir yahûdî kuyumcuya uğramıştı. Yahûdî, Musluman hanımın iffet ve nĂ‚musunu lekeleyecek sataşmalarda bulundu, ahlĂ‚ksızca davrandı. Kadının feryĂ‚dı uzerine, oradan gecen ve hĂ‚diseye şĂ‚hid olan bir Musluman da derhĂ‚l kadını himĂ‚ye icin kuyumcu Yahûdînin uzerine yurudu. Derken kavgaya tutuştular. Musluman gĂ‚lip gelerek Yahûdîyi oldurdu. Oraya toplanan yahûdîler de Muslumanı şehîd ettiler. Ortalık iyice karışmış ve Yahûdîlerle yapılmış olan vatandaşlık antlaşması tamĂ‚men ihlĂ‚l edilmişti.
Bunun uzerine Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, yahûdîleri topladı:
“–Ey yahûdî topluluğu! Allah ’tan korkunuz! O ’nun, Kureyş ’e olduğu gibi sizin başınıza da bir ukûbet ve musîbet indirmesinden sakının da musluman olun! Cunku siz, benim (AllĂ‚h tarafından) gonderilen bir peygamber olduğumu biliyorsunuz. Bunu kitabınızda ve AllĂ‚h ’ın size verdiği ahdinde goruyorsunuz.” buyurdu.
Ardından da muĂ‚hedenin yenilenmesini teklîf etti. Ancak Yahûdîlerin cevĂ‚bı kustahca oldu. Bunun uzerine Peygamber Efendimiz, Beni KaynukĂ‚ kabîlesi ’ne savaş îlĂ‚n etti.[8]
Musluman bir hanımın iffeti, işte bu kadar muhimdir.
Şimdi de yakayı tutup ceken mi geldi? Ebû Şehm -radıyallĂ‚hu anh- anlatıyor:
Medîne ’de, yanımdan bir genc kız geciyordu. Yakasından tuttum. Sonra bıraktım. Sabah olunca RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- insanlardan bey ’at alıyordu. Ben de O ’nun yanına gittim. Benden bey ’at almadı ve:
“–Şimdi de yakayı tutup ceken mi geldi?” buyurdu. Ben de:
“–VallĂ‚hi bir daha o fiili yapmayacağım.” dedim. Bunun uzerine RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- benden bey ’at aldı. (Ahmed, V, 294)
Haya imandandır Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- utangac kardeşine bu huyunu terk etmesi yonunde nasihatte bulunan Medîneli bir Muslumanın yanından gecerken ona:
“–Onu kendi hĂ‚line bırak; zîrĂ‚ hayĂ‚ îmandandır.” buyurdu. (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n 16, Edeb 77; Muslim, ÎmĂ‚n 57-59)
Hallad icin iki şehîd sevabı vardır Ummu HallĂ‚d, Medîneli hanım sahĂ‚bîlerden biriydi. Oğlu HallĂ‚d ’ı Yahûdîlerle yapılan Benî Kurayza Gazvesi ’ne gondermişti. İslĂ‚m askerlerinin geri donmekte olduğunu, bu arada HallĂ‚d ’ın da şehîd duştuğunu oğrenen bĂ‚zı Muslumanlar, Ummu HallĂ‚d ’ın evine koşup oğlunun başına geleni haber verdiler. O İslĂ‚m kadını, başortusunu alıp Rasûl-i Ekrem ’e oğlunun Ă‚kıbetini sormak uzere koştu. Onu başortusuyle goren biri hayretle:
“–HallĂ‚d oldu; sen hĂ‚lĂ‚ başortusuyle duruyorsun!” dedi.
Ummu HallĂ‚d, bir İslĂ‚m kadınının hayat goruşunu ve duşunce tarzını ortaya koyan şu muthiş cevĂ‚bı verdi:
“–HallĂ‚d ’ı yitirdiysem, hayĂ‚mı da yitirmedim ya!”
Ummu HallĂ‚d ’ın bu cevĂ‚bı Peygamberimiz ’e iletilince, Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–HallĂ‚d icin iki şehîd sevĂ‚bı vardır.” buyurdu.
“–Nicin yĂ‚ RasûlĂ‚llah?” dediler.
“–Cunku onu kitap ehli olan (Yahûd&#238ler oldurdu.” buyurdu. (İbn-i Sa ’d, III, 531; İbnu ’l-Esîr, Usdu ’l-GĂ‚be, II, 140)
Allah ’ın ortunme emri Hazret-i Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- ’nın yanına, Şamlı kadınlardan bir grup gelmişti. Hazret-i Âişe:
“–Sizler herhĂ‚lde, hanımları hamamlara giren (orada tesetture dikkat etmeyen) bolgedensiniz!” dedi. Kadınlar; “Evet!” diye cevap verdiler. Hazret-i Âişe:
“–Ama ben, RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in; «Elbisesini evinin hĂ‚ricinde bir yerde cıkaran her kadın, mutlakĂ‚ AllĂ‚h ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur.» buyurduğunu işittim.” dedi. (Ebû DĂ‚vûd, HammĂ‚m, 1/4010; Tirmizî, Edeb, 43/2804)
Boyle davranan bir hanım, edep ve hayĂ‚ perdesini yırtmış olur. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚, ona takvĂ‚ elbisesi ile korunmasını emretmiştir. O ise bu hareketiyle hem AllĂ‚h ’ın ortunme emrini hem de takvĂ‚ emrini ihlĂ‚l etmiş olur.
Ahiret icin ne hazırladın? Vaktiyle Emevîler devrinin uc buyuk hiciv şĂ‚irinden biri olan Ferezdak ’ın eşi olmuştu. Defin merĂ‚siminde Hasan-ı Basrî de bulunmaktaydı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, şiirleriyle insanları karalayan, iffetlerini zedeleyen bu şĂ‚ire, bir ara kabri işĂ‚ret ederek:
“–Âhiret icin ne hazırladın?” diye sordu. Yaşlı şĂ‚ir:
“–Yetmiş yıldan beri kelime-i şehĂ‚deti hazırladım.” dedi. Hasan-ı Basrî:
“–Ne guzel hazırlık!” dedikten sonra şu sozleri ekledi:
“–LĂ‚kin kelime-i şehĂ‚detin şartları vardır. Bu yuzden iffetli kadınlara iftirĂ‚ etmekten sakın!”
Bir kimse Vehb bin Munebbih ’e:
“LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llĂ‚h, cennetin anahtarı değil mi?” demişti. O da:
“–Evet, oyledir, fakat dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın acılır, yoksa kapalı kalır, acılmaz.” cevĂ‚bını verdi. (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 1)
Tevhîd anahtarının dişleri; hayır, hasenĂ‚t ve butun amel-i sĂ‚lihlerdir.
Fatih ’in fermanı Osmanlı Devleti ’nde, insanların iffet ve nĂ‚musları teminĂ‚t altında idi. MeselĂ‚ FĂ‚tih, Bosna fethinden sonra cıkarttığı bir fermanda:
“–Sakın ola, Sırp kızları su almak icin ceşme başlarına geldiklerinde, askerlerim oralarda bulunmayalar!..” demiştir.
FĂ‚tih bu fermĂ‚nı ile, hem askerlerini, hem de teminĂ‚tı altındaki Hristiyan tebaanın iffetini muhĂ‚faza etmiş oluyordu.
Kanuni Sultan Suleyman ’ın haya hassasiyeti KĂ‚nûnî devrinde, Fransa ’da dans denilen hayĂ‚sızlık ve rezĂ‚let yeni yeni ortaya cıkmaya başlamıştı. Bunu duyan KĂ‚nûnî, derhĂ‚l Fransa kralına şu tĂ‚limĂ‚tı gonderdi:
“...İşittim ki, memleketinizde kadın ve erkeklerin dans adı altında birbirlerine sarılmak sûretiyle halk onunde ahlĂ‚k ve hayĂ‚ya mugĂ‚yir davrandıkları suflî bir eğlence îcĂ‚d edilmiş! Bu rezĂ‚letin, hem-hudûd olmamız sebebiyle memleketime sirĂ‚yet etme ihtimĂ‚li vardır. Bu itibarla, nĂ‚me-i humĂ‚yunum elinize ulaşır ulaşmaz derhĂ‚l bu rezĂ‚lete son verile! Aksi hĂ‚lde bizzat gelip o rezĂ‚leti kaldırmaya elbette muktedirim.”
TĂ‚rihci Hammer, bu mektup uzerine, dansın Fransa ’da tam yuz yıl yasaklandığını kaydetmektedir.
Sağ elin verdiğini sol el gormesin EcdĂ‚dımızın, iffet ve utancından dolayı kimseden bir şey isteyemeyecek olanların gonullerini rencide etmemek ve onları istemek zorunda bırakmamak icin eski İstanbul ’un bĂ‚zı semtlerine koydukları sadaka taşları pek meşhurdur.
Bu sadaka taşları, bir zamanlar ne buyuk bir hizmete ve hayır yarışına şĂ‚hid idiler. HĂ‚li vakti yerinde olanlar; “sağ elin verdiğini sol el gormeyecek şekilde” infakta bulunabilmek icin gece karanlığında sadakalarını bu taşın tepesindeki cukura bırakırlardı.
Daha sonra semtin fazîletli ve iffetli fakirleri de ihtiyacları kadar parayı oradan alırlar, fazlasına ilişmezlerdi. Bilhassa ihtiyacı olmasına rağmen dilenmekten cekinenler, gecenin gec saatlerinde taşın yanına para almaya gelir, ihtiyacları kadar alırlardı. On yedinci asır İstanbul ’unu anlatan bir Fransız seyyah, uzerinde para bulunan bir taşı, tam bir hafta boyunca gozetlediğini, ancak oradan sadaka almaya gelen kimseyi goremediğini yazmaktadır.
MU ’MİN İFFETLİ VE HAYA SAHİBİ HĂ‚sılı mu ’min, iffetli ve hayĂ‚ sĂ‚hibi olmalıdır. NefsĂ‚nî arzu ve hislerin butun kuvveti tasavvurda olduğundan, iffet ve nĂ‚musu korumak ve nefse hĂ‚kim olabilmek icin kalbi dĂ‚imĂ‚ guzel hislerle, zihni de ulvî duşuncelerle meşgul etmek lĂ‚zımdır. Ayrıca bu hususta kotu arkadaşlardan sakınmak da cok muhim bir esastır.
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurur:
“Yabancı (nĂ‚mahrem) kadınlar karşısında siz iffetli olun ki, sizin kadınlarınız da iffetli olsunlar. Babalarınıza iyilik edin ki, cocuklarınız da size iyilik etsinler. Ozur dileyerek yanına bir kardeşi gelen kimse, ister haklı ister haksız olsun, onu kabûl etsin. Aksi hĂ‚lde cennette havz-ı kevserde yanıma gelemez.” (HĂ‚kim, IV, 170/7258)
İnsanlığın ziyneti olan hayĂ‚, sĂ‚hibini her turlu kotulukten muhĂ‚faza eden mĂ‚nevî bir kalkandır. İnsanın, AllĂ‚h ’a ve kullarına karşı butun vazîfelerini hakkıyla yerine getirmesini sağlar. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, hayĂ‚nın bu tesir ve ehemmiyetini tebĂ‚ruz ettirerek şoyle buyurur:
“İlk peygamberlerden itibĂ‚ren halkın hatırında kalan bir soz vardır: «HayĂ‚ etmedikten sonra istediğini yap!»” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 54, Edeb 78)
Dipnotlar:
[1] Bkz. el-AhzĂ‚b, 35. [2] Bkz. el-Mumtehine, 12. [3] Bkz. el-AhzĂ‚b, 53. [4] Bkz. en-Nûr, 27, 58-60. [5] Bkz. en-NisĂ‚, 25; el-MĂ‚ide, 5; el-EnbiyĂ‚, 91; en-Nûr, 4, 23; et-Tahrîm, 12. [6] Ahmed, I, 71; VI, 155. [7] Bkz. Muslim, FedĂ‚il, 154. [8] İbn-i HişĂ‚m, II, 426-429; VĂ‚kıdî, I, 176-180; İbn-i Sa ’d, II, 28-30.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan