Muslumanca yaşama sanatı; en faydalı işi, tarzı, uslubu ve cevreyi bularak razı olma ve razı etme makamında yaşamanın adıdır. İşte Muslumanca yaşamanın 7 kuralı...İnsan olmanın en fÂrik vasıflarından birisi, soru sormaktır. Soru sormak bizi diğer mahlûkattan, doğru soruyu sormak ise insanlardan ayırır. Kendini fark etmekle ilk soru zuhur eder de kim bu sorunun peşine duşer? Sorunun peşine duşmek herkese nasip olmaz. Hic kimsede olmayan bir beden, zihin ve kalp bize niye verilmiş olabilir? Bu soru ile yuzleşmek zordur, cunku hakkımızdaki murÂdı ancak Rabbimiz bilebilir. Ne var ki hayat, Rabbimizin bildiğini ve bizden istediğini keşfetme yolculuğudur; hayata gelmek, bu yolculuğa behemehÂl cıkmaktır.
Keşif yolculuğu meşakkatlidir. Yol uzerinde saptırıcılar kaynar. Kendimizden de masun değilizdir. İcimizde duşman vardır. Yoldan cevirmeye calışır, surekli pusudadır. Kulluk, bu zor yolculukta hakkımızdaki murada giden yolun haritasını cizmektir. Bu harita, insanın kendisi kadar ozgun, kendisi kadar biriciktir. Yolun sonu, goreni hayran bırakan ve herkesin kendi haritası icin yardım alacağı parlak bir delil de olabilir, bakanı kasvete surukleyen ve dipsiz kuyulara sevk eden puslu bir karartı da…
Kulluk, mesuliyet haritasının ressamlığıdır. Elimiz, dilimiz, gozumuz, zihnimiz ve kalbimizden hayat tuvaline duşen yorumlar varıp bulduğumuz yeri gosterir. Kulluk bu acıdan “ne guzel kuldu” şeklindeki ilahi hitabın ima ettiği şekilde bir inşa faaliyeti, eldeki ile ufuktakini buluşturma becerisidir. Herkes elindekilerle en guzel eserini ortaya koymak, kendine ozgu yorumu yapmak ve akabinde resmin, fırcanın, boyanın ve tuvalin hesabını vermek zorundadır. Bu hesabı guzel verenler, Muslumanca yaşama sanatının sanatkÂrlarıdır.
Muslumanca yaşama sanatı; en faydalı işi, tarzı, uslubu ve cevreyi bularak razı olma ve razı etme makamında yaşamanın adıdır. Hayatta her şeyin hakkını vermeyi gerektiren bu denge işini ancak selim vasfını kazanmış kalp başarabilir. Selim kalp; Allah ’ı tanıyan, dini bilip yaşayan, yaşadığından tat alan, o tadı vucudun her zerresine hÂkim kılan ve bu hÂl uzere sabırla devam eden kalptir. Bu kalbin sahibi, fıtratının rehberi olan Kur ’an ve Sunneti; kendi markası yapmaya muvaffak olmuş bir bahtiyardır.
Muslumanca yaşama sanatı, nefesleri niye alıp verdiğine dair bir şuur talimidir. Bu bir terbiye sureci gerektirir. Âlemlere Rahmet Efendimiz ’den bu yana akıp gelen terbiye mecraları bunun icin var olmuştur. Bir murebbi nezaretinde boyle bir terbiyeye talip olmak, icinde yer aldığımız kurguyu hemen bir mektebe cevirir. Oradan devşirilen ibret, hayret ve haşyet dersleri kalbin En Yuce Dost ’a doğru seyrinin nakışlarına donuşur. İdrak, zevk ve vahyin muhteşem birlikteliği o nakışların sahibini Muslumanca yaşama sanatının muşahhas bir numunesi yapar.
Muslumanca yaşama sanatı şÃ‚hitliğe liyakat kazanmaktır. Rabbimiz bizi, diğer insanlara şÃ‚hit olalım diye mutedil bir topluluk kılmıştır. Peygamber Efendimiz sallallÂhu aleyhi ve sellem de bize şÃ‚hittir. (Bakara, 143) Peygamber Efendimiz ’in şÃ‚hitliği ile yaşanan ornek hayatlar hem Hakk ’a şÃ‚hitliğin, hem de Hakk ’ın şÃ‚hitliğinin delilidir. Kulluğun şÃ‚hidi insanlar, insanların şÃ‚hidi kullardır. Kul olmak en buyuk şehÂdet, boylesi bir şÃ‚hitlikle anılmak en buyuk saadettir.
MUSLUMANCA YAŞAMANIN 7 KURALI Muslumanca yaşama sanatı, aklın ve kalbin birleştiği yerden yeşeren bir şuur hÂlidir. Şuur, bilmekle başlar. “Bil ki Allah ’tan başka ilah yoktur.” (Muhammed, 19) ayeti en temel rukun olan tevhidi bile “fa ’lem” diyerek bilmeye bağlar. Bilmek, sadece faydalı ve zararlıyı birbirinden ayırmak değil, iki faydalı arasında daha faydalısını tercih edebilmektir. Huner, kendi meşrebine munasip olanı, guzel ve kolay bir yolla tahsil etmektir. Bu tahsilden hÂsıl olan kişinin kendisi kadar hususi olsa da temelde belli tercihleri havidir ki biz bunları Muslumanca yaşama sanatının dusturları olarak isimlendirebiliriz:
İlk tercih, ferdiyet imtiyazını maiyet bereketi ile taclandırmaktır. Selim kalp ancak kendi gibilerin arasında selÂmet bulur. Yalnızlık Allah ’a mahsustur. Doğruyu bulmak kolay olabilir, ama doğru kalmak, doğru yaşamak ve doğruda tevakkuf etmek zordur. Bu ancak, doğrulukta sabrı bir hayat tarzına donuşturmuş olanların maiyeti ile mumkundur. Takva ile birlikte sadıklarla beraberliğin emredilmesi (Tevbe, 119) bunun icindir. Akıllı, bu Âlemde yerini, haddini ve hududunu bilir. Zamanı en doğru işe, en doğru şekilde sarf etmek istediği icin de doğru insanlarla beraber olmayı onceler. Akıllının işareti, akıllıların yanında olmasıdır. İkinci tercih, hakkından once vazifesini aramaktır. Herkesin hakkının derdine duştuğu bir hengÂmda vazifesini oncelemek, hic hak etmeden geldiğimiz şu dunyada yapılacak en doğru işlerden bir tanesidir. Burada neyimiz varsa hepsi bahşedilmiştir. Geliş bir nimettir, hayat bir nimettir, İslam bir nimettir, En Guzel İnsan ’a ummet olmak bir nimettir. Nimet, nimet ustunedir; saymakla bitmez. Hakkını değil vazifesini arayan er gec haklı olacak, hakkını bulacağı bir yola iletilecektir. Ucuncu tercih, takdirin ve nasibin peşinden koşmayı hic ertelememektir. Verilene rıza esastır, ama diğer taraftan da faydanın artması icin gayret etmekten geri durmamalıdır. Geri durmak zayıflık, ileri gitmeye calışmak kuvvettir: “Kuvvetli mu ’min, Allah nazarında zayıf mu ’minden daha sevgili ve daha hayırlıdır. Aslında her ikisinde de hayır vardır. Sana faydalı olan şeye karşı gayret goster. Allah ’tan yardım dile, acizlik gosterme. Başına bir sıkıntı gelirse: “Eğer şoyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!” deme. “Allah takdir etmiştir. Onun dilediği olur!” de! Zira “eğer” kelimesi şeytan işine kapı acar.” (Muslim, Kader 34) Dorduncu tercih, şukru temel karakter cizgisi yapmaktır. En buyuk şukur, verilenin memnuniyeti icinde olmaktır. Nimeti fark etmek şukurdur. En buyuk nimet, İslam ’la birlikte verilen hayattır. Boyle bir hayatı sevmek Allah ’ı sevmektir. Her doğan guneşte yeniden doğmak, O ’nun murat ettiğine razı olmak demektir. Var oluşu idrak etmek, nefes alıp vermenin hazzını iliklere kadar hissetmek ve bunu lutfedene karşı bir minnettarlık duymaktan daha guzel teşekkur var mıdır? Beşinci tercih, şukrun yanına şevk halini eklemektir. Hayat bir yuruyuştur. Bu yuruyuşte canlılık esastır. Yuruyuş; ne calımlı, ne de gosterişlidir; yuruyuş, heyecanlı ve şevklidir. Şevk, her hucremizden yansıyan bir hamd ve şukur ışıltısıdır. Hayat yolunda usanmadan yurumenin otesinde; guzelin, iyinin ve doğrunun muşahhas temsilcisi olmak, hep bunun heyecanını hissetmek, “her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası” ufkunda seyretmek ne guzeldir! Madem istikamet selamet yurdunadır, madem gidiş sonsuzluğadır, o yuruyuşte şevk u şetÂret esastır. Altıncı tercih, şukur ve şevkin muteşebbisi olmaktır. Muteşebbislik, istifade etmenin yanında istifade ettirme cabası ile yaşamaktır. Memnun olduğumuz hayatı coğaltmak gerekir. Madem hayat kÂr edeceğimiz yegÂne sermayemizdir, onu korumak, uzerine titremek yetmez; artırmak gerekir. Onu kıyısından koşesinden eksiltmeye, boylece bizi husrana uğratmaya calışanlara karşı en iyi cevap, şukur ve şevk markalı hayatları coğaltma cabasıdır. İhsan şuuru ile işlenen amel-i sÂlihler buna yardımcı olur. İhsan, ameli; Allah icin, Allah goruyormuş gibi ve Allah ’a lÂyık bir kalitede yapmaktır. Allah ihsan kıvamı ile yapılan ameli bereketlendirir. O amel kalıcı amele donuşur. Kalıcı amel, kendi markasından insanlar doğurmak, boylece sozunu, manasını ve sırrını coğaltmaktır. Yedinci tercih, hayatın rıza ekseninde yaşanmasıdır. Muslumanca yaşama sanatı bir razı olma ve razı etme cabasıdır. Allah ’ın rızası en baş vecibedir. (Tevbe, 72) O ’nun rızası nimetinde saklıdır. En buyuk nimet İslam ’dır. İslam ’dan razı olmak, O ’ndan razı olmaktır. O ’ndan razı olmak ise O ’nun rızasına kavuşmanın ilk şartıdır. Sonra insanlar gelir. Onların da rızası muhimdir. Muslumanca yaşama sanatı, insanların rızasına kıymet vermeyi gerektirir. Kıymet hem hilkatte eşimiz olmaları, hem de şÃ‚hitlikleri acısındandır. Biz onlara şÃ‚hidizdir, ama esas onemli olan onların bize şÃ‚hit olmasıdır. Biz onları iyi gorur, onların da bizi iyi gormesinin gayreti icinde oluruz, zira şÃ‚hitlik, “vecebet” muhruyle birbirimiz hakkında hukum olacaktır.
Kendi rızamız da muhimdir. “Ey itminana ermiş nefis” cağrısının muhatabı, sadece razı etmiş değil, razı olmuş nefistir. İnsanın rızası, gonlunu ikna etmesidir. Bizi murÂd ederek dunyaya gondermiş olanı samimiyet, muhabbet ve şevkle bizim de istememiz gerekir. Bunun ilk şartı da her sabah hayata şu Peygamber tavsiyesi ile başlamaktır: “Rab olarak Allah ’tan, din olarak İslam ’dan ve Peygamber olarak Muhammed sallallÂhu aleyhi ve sellem ’den razıyım.” Gonul ferman dinlemez, ama kendisini yaratanı dinler. Biz O ’ndan razı olursak, O bizi kendisinden razı olacağımız bir hayata muvaffak kılar.
Nihayet mahlûkat da bizden razı olmalıdır. Hayvanlar, bitkiler, cansızlar, velhasıl her şey varlığımızdan istifade etmeli, en azından bizden incinmemelidir. Boyle bir rıza ufkunda yaşayan insan; etrafı ve zamanı icin bir bereket ve feyz membaıdır. O ’na muhatap olan herkes mesuttur. O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ’in pÂk ve parlak yolunun hizmeti ile taltif edilmiştir.
Rabbimiz hepimizi Muslumanca yaşama sanatının kendimize mahsus cizgilerini bulmaya muvaffak kılsın. Nereye donersek kapı oradan acılır. İcine bu duanın derdi duşenler boyle bir kıvama erdirileceklerinin umidini de hissetmelidirler. “Ne guzel kuldu!” hitÂbı işte bu umitle ruhumuzun ufkunda ışıldayan bir gÂye-i hayÂldir. Kulluğuyla muşerref olduğumuz Rabb-i Kerimimiz lutfeylesin.
Kaynak: M. Lutfi Arslan, Altınoluk Dergisi Temmuz 2020, Sayı:413
İslam ve İhsan
BİR MUSLUMAN NASIL OLMALIDIR?