
Bir muminin her hareketinde daima duşunmesi gereken ilk şey ne olmalıdır? Musluman işlediği guzel amellerle kimi sevindirip, kotu amellerle kimi uzer?Bir mu ’min; her fiilinde dÂimÂ; «Rasûlullah Efendimiz yanımda olsaydı bu davranışıma tebessum mu ederdi yoksa uzulur muydu?» diye tefekkur etmelidir.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“(Habîbim!) Sen onların icinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.” (el-EnfÂl, 33)
Demek ki, helÂke karşı iki mÂnevî siper vardır:
İstiğfar ve Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile beraberlik. Dunya aylardır bir kucucuk virusun tehdidi altında. Ekonomiler altust oluyor. Ucaklar ucmuyor. Milyonlar evlerinden cıkamaz vaziyette.
Bilim ve tıp, butun teknolojisine ve butun gayretlere rağmen acziyet icinde. Bu yazının yazıldığı tarihe kadar 300.000 civarında can kaybı yaşandı.
Meselenin mÂnevî buuduna bakanlar icin, bu musîbetin arkasında; yıllardır devam eden onca zulumleri ve adÂletsizlikleri, merhametin ve vicdanın kurumasını, tabiata dahî gosterilen insafsızlık ve şiddeti gormemek mumkun değildir. ZÂlimler zulmederken; İslÂm Âlemi de kardeşliği unutmuş, duşmanlarıyla dost olmuş ve birbirine duşmuş vaziyettedir.
Bu musîbetin izÂlesi yahut ondan zarar gormeden cıkabilmek icin, bol bol istiğfÂr etmek, nedÂmetle gozyaşları dokmek ve bol bol tasaddukta bulunmak lÂzımdır.
Tek care;
CenÂb-ı Hakk ’ın en sevdiği kulu olan Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’dir. Efendimiz ’i seven kimseyi, Allah da sever ve korur. SahÂbe-i kiram, omur boyu bu hakikatin icinde yaşadı ve;
«Kişi, sevdiğiyle beraberdir.» (BuhÂrî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfini şiÂr edindi.
Bu beraberliği; bilhassa îman, takvÂ, ahlÂk ve fazîletler bahsinde gercekleştirdi. Dunyadaki bu beraberliğin Âhirette de devam etmesi, onların yegÂne arzusu oldu. Bu gayeyle dÂim O ’nun izinden gittiler.
Merhametlerini O ’nun merhametine benzettiler. Zira O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- acları doyurmadan huzur bulamaz ve doyamazdı. Affetmekte O ’na benzemeye calıştılar. Zira O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- affetmeden huzura kavuşamazdı. Kızının kātilini dahî, kelime-i tevhîdin hatırına affetmişti. AshÂb-ı kiram, hidÂyetlere vesile olmak icin dunyanın dort bir yanına gittiler. Zira mahrumları hidÂyetlere erdirmek ve henuz takvÂya ulaşamamış mu ’minleri irşÃ‚d etmek, O ’nun en buyuk hedefi ve gayesi idi. SahÂbe, dÂim infÂk ehli oldu. Zira O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- yalnızlar, kimsesizler ve gariplerin dert ortağıydı. Bir mu ’min; her fiilinde dÂimÂ; «Rasûlullah Efendimiz yanımda olsaydı bu davranışıma tebessum mu ederdi yoksa uzulur muydu?» diye tefekkur etmelidir.
Âyet-i kerîmede buyurulur:
“(Habîbim!) Sen onların icinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.” (el-EnfÂl, 33)
Demek ki, helÂke karşı iki mÂnevî siper vardır:
İstiğfar ve Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile beraberlik. Âyetin işÃ‚rî mÂnÂsını tefekkur ettiğimizde soyleyebiliriz ki;
Rasûlullah Efendimiz ’in sunnetine sarılan, O ’nun ahlÂkından hisse alma gayretiyle yaşayan bir mu ’mine de musîbetler hakikî bir zarar vermez.
İslam ve İhsan
MUHABBETİ SEVGİYİ OLUŞTURAN 4 ŞEY