Dunya hayatı insanı nasıl aldatır? Ayet ve hadislerle dunya hayatının aldatıcılığı ile ornekler.Olumlu yalanın olumsuz gerceğe baskın geldiği gorulmek istenirse; netice itibariyle bir oyun, eğlence, ruya, hayal ve filmden ibaret olan dunya hayatının ve bu hayata dair ilgi ve alÂkanın ebedî ve gercek ahiret hayatına olan ilgiden daha fazla olduğuna bakılabilir.
DUNYA HAYATI USTA BİR SİHİRBAZ GİBİ Ozellikle gunumuzde teknolojik vasıta ve imkanlarla busbutun allanıp pullanan dunya hayatı usta bir sihirbaz gibi coklarını yanıltmakta, ahiret hayatının onune adeta demirden bir perde cekmektedir. Ahirete nispetle zaten sanal olan bu hayat kurgularla, animasyonlarla, illuzyonlarla iyice sanallaştırılmakta, bu manzara karşısında aptallaşan, buyulenen insanlar sahte ve hayali hedefler uğruna birbirlerini boğazlamakta, serap peşinde nefes nefese koşuşturmaktadırlar.
“Bilin ki dunya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir sus, aranızda bir ovunme ve daha cok mal ve evlÂt sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki bitirdiği ekin ciftcilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu gorursun. Sonra da cer cop olur. Ahirette ise cetin bir azap vardır. Yine orada Allah ’ın mağfireti ve rızası vardır. Dunya hayatı aldatıcı bir gecimlikten ibarettir.” (Hadid, 20)
MevlÂna ne guzel soylemiş: “Hakikatte yok olan şu cihan var gibi gorunmekte, hakikatte var olan o cihan (ahiret) da adamakıllı gizlenmektedir. Ruzgar esti mi toz toprak gorunur. Ucup savrulur ruzgar gorunmez. Toz toprak kendisini gosterir, ruzgara perde olur. Bu cihan gayb ruzgarının onunde bir saman copune benzer.”
BU ÂLEM OYUN YERİDİR “Cocuklar dukkancılık oynarlar ya, fakat zaman gecirmeden başka ellerine bir şey girmez. Gece gelip catar, cocuk evine ac doner. Obur cocuklar giderler, tek başına kalakalır. Bu Âlem oyun yeridir. Olum de gece. Geri doner gidersin, fakat kese bomboş, sen de yorgun argın. Bu aşağılık nefis senden fÂni kazanc ister. Fakat niceye dek bu aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın?”
“Ahmak eğreti malı kendisinin sanır da onun ustune titrer. Uykuda kendisini mal sahibi gorur. Cuvalını hırsız calacak diye korkar. Fakat kulağı cekildi de uyandı mı kendi korkusuyla kendisi alay eder. Dunya seni de oltasına takmıştır. Tam altmış yıldır onun oltasında mihnetler icindesin.”
MULK ŞİMŞEK GİBİDİR “Tut ki butun doğuyu, batıyı zapt ettin, her tarafın saltanatına sahip oldun. Madem ki bu saltanat kalmayacak, sen onu bir şimşek farz et. Caktı ve sondu. Ebedi kalmayacak mulku ruya bil.”
“Uykuda şeytanı hûri gibi gorur, sonra şehvetle şeytana erlik suyu doker. Nasıl tohumunu corağa dokunce uyanır, kendine gelir, hayal de ondan kacar. O ruyadan elde ettiği baş ağrısı, sersemlik ve beden pisliğidir. Ah o aslı olmayan hayalden!”
“Kuş havadadır, golgesi yerde kuş gibi ucar gorunur. Ahmağın biri o golgeyi avlamağa kalkışır. Takati kalmayıncaya kadar koşar. O golgenin havadaki kuşun aksi olduğundan, o golgenin aslının nerede olduğundan haberi yok. Golgeye doğru ok atar. Neticede okluk bomboş kalır. Omrunun okluğu boşaldı, omur gitti, golge avı ardında koşmada eriyip tukendi.”
Butun mesele hayalle hakikati, fÂni ile bÂkiyi, asıl ile sureti ayırt edebilmek, kalıcı hazineleri gecici kazanclara feda etmemektir. Yuce Mevla bizi bu konuda uyarmakta ve şoyle buyurmaktadır: “Mal ve cocuklar dunya hayatının susudur.
Ebedi kalacak iyi işler ise Rabbin katında hem sevapca daha hayırlı hem de umit bağlamaya daha lÂyıktır.” (Kehf, 46)
“NefsÂnî arzulara, ozellikle kadınlara, cocuklara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gumuşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı duşkunluk insanlara suslu gosterildi. Bunlar dunya hayatının gecici menfaatleridir. Halbuki varılacak guzel yer Allah ’ın katındadır.” (Âl-i İmran, 14)
“Bu dunya hayatı, eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurdu, işte asıl hayat odur, keşke bilselerdi.” (Ankebût, 64)
Dunyanın fani olduğu ortada iken, gelip gocenler bu gerceği her an gozler onune sererken, her dunyevî kazancın bir gun kaybedileceği malum iken, dunyalık icin bunca didişme, bunca itişip kakışma, bunca cinayet doğrusu hayret vericidir. İnsanların bu tavrı, vefasız bir guzele sahip olmak icin birbirlerinin boğazına sarılan ahmak aşıkları hatırlatmaktadır.
MEŞAKKATE KATLANDIĞIN MULKLERİN SENDEN HABERİ YOK Halbuki uğrunda mucadele verilen bu mÂşuk cok defa suslu bir tuzaktan ibarettir. Uğrunda olenler icin ne acı duyar ne de bir damla gozyaşı doker. Sen olduğunde kazanmak icin nice meşakkatlere katlandığın villanın da arabanın da bahcenin de oturduğun koltuğun, giydiğin elbisenin de senden asla haberi olmaz. Bu adamcağız benim icin nelere katlandı, yazık oldu demez.
Eşya boyle olduğu gibi, en yakın insanlar bile bir muddet sonra seni unuturlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) şoyle buyurdular: “Olen kimseyi peşinden uc şey takip eder. Aile cevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri doner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile cevresi ve malı geri doner, ameli ise kendisiyle birlikte kalır.” (Buhari, Rikak 42)
Kalıcı olan kerpic, gecici olan altından daha değerlidir. Babiller yıldıza, aya ve guneşe tapıyorlardı. İbrahim aleyhisselam bunların battığını gorunce “Ben batanları sevmem, dedi.” (Enam, 76) MevlÂnÂ: “Ben uzerinde “hÂlidinefiha ebed” yazılı olmayan tahta oturmam, demiş, doğrusu cok da guzel soylemiş. Zira bir gun ister istemez altından cekilecek tahta oturmak, ona umit ve gonul bağlamak akıl kÂrı değildir. Kaybetmenin uzuntusu, kazanmanın sevincinden daima daha baskındır.
Elbette bu dunyada hicbir şeye sahip olmadan yaşanmaz. Akif ’in dediği gibi:
“Kim kazanmazsa bu dunyada bir ekmek parası,
Dostunun yuz karası, duşmanının maskarası.”
DUNYA GAYE DEĞİL VASITADIR Bizim soylemek istediğimiz; dunya ve dunyalıkların gaye değil, asıl gayeye ulaştıracak birer vasıta olarak gorulmesidir. Zaten yaşanan butun problemlerin ana sebebi vasıtaların gayeye donuşturulmesidir. İnsanları kemik başında dolaşan kopekler haline getiren de bu anlayıştır.
Helalinden kazanmak, insanla paylaşmak, dostca yaşamak varken ac gozluluk, haset, bencillik ve ihtiras sebebiyle dunyayı savaş alanına cevirmek hic kimseye yarar sağlamamakta, cennet gibi yaşanabilecek hayatı cehenneme dondurmektedir. Helal kazanc, adil paylaşım olsa dunyada ne teror olur ne de savaş. Olcusuz dunya sevgisi ve hırsı butun kavgaların, cinayetlerin baş sebebidir.
Fakirlikten ziyade zenginliğin, haram servetlerin kavga ve savaş sebebi olduğunu bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) haber vermiş ve ummetini dunya fitnesinden sakındırmıştır. Hz. Peygamber Ebu Ubeyde (r.a.) ’yı cizye toplamak icin Bahreyn ’e gondermişti. Ebu Ubeyde hazretleri topladığı mallarla Medine ’ye geldi. Ebu Ubeyde ’nin geldiğini duyanlar sabah namazını Rasûlullahla birlikte kılmak uzere mescide geldiler. Efendimiz namazı kıldırıp, gitmek uzere kalkınca onunde durdular. Rasûlullah onları bu vaziyette gorunce gulumsedi ve:
"DUNYANIN SİZİ DE HELAK ETMESİNDEN KORKUYORUM" – “Ebu Ubeyde ’nin Bahreyn ’den malla geldiğini duyduğunuzu sanıyorum” dedi. Ensar da: “Evet ya Rasûlallah!” diye cevap verdiler. Bunun uzerine efendimiz:
“Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler umit ediniz. Allah ’a yemin ederim ki, sizler icin fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden oncekilerin onune serildiği gibi dunyanın sizin de onunuze serilmesinden, onların dunya icin yarıştıkları gibi sizin de yarışmanızdan, dunyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum.” buyurdular. (Buhari, Rikak, 7. Muslim, Zuhd, 6)
Haddi zatında dunya malı kotu değildir. Ancak servet eğer Allah ’ın gosterdiği doğrultuda kullanılmazsa sonu kavga, helak ve yıkılışla neticelenir. Hz. Peygamber bu ifadeleriyle fakirliği teşvik etmiyor, fakat meşrû yollardan elde edilmeyen ve iyi yonetilmeyen bir zenginliğin yol acacağı felÂketlere dikkat cekiyor.
Gunumuz dunyasında, gerek İslam ulkelerinde gerekse başka toplumlarda cereyan eden kavga ve haksızlıkların ana sebebi, haksız servet elde etme yarışı ve bir turlu tatmin edilemeyen ac gozluluktur. Manevi gıdalardan mahrum ac ruhlar maddi imkÂnlarla doyurulamamaktadır.
HARİS İNSAN TUZLU SU İCEN KİMSEYE BENZER Hz. İsa ’ya izafe edilen bir soze gore; haris insan tuzlu su icen kimseye benzer, ictikce harareti artar, harareti arttıkca icer ve neticede catlayıp helak olur.” Yaşadığımız dunya yiyecek bulamayanlarla catlayıncaya kadar yiyenlerin dunyasıdır.
Bir milyardan fazla insanın gunde bir doların altında bir imkanla yaşamaya calıştığı -ki buna imkan demek yerine imkansızlık demek daha doğru olur- bir dunya, hırslarının esiri olan egemen bir azınlığın her şeye sahip olma arzu ve dayatmasıyla oluşmaktadır. Halbuki mal-mulk herkesin faydalanabileceği alanlara yonlendirilmelidir. Zira zenginler servetlerini diğer insanlar sayesinde elde ederler.
Allah ’a kul olma yerine servete kul olanlar azad kabul etmez kolelerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.) onları şoyle tanımlıyor: “Altın, gumuş, kumaş ve abaya kul olanlar helak oldular. İstedikleri verilirse hoşnut olurlar, verilmezse hoşnut olmazlar.” (Buhari, Rikak, 10, Cihad, 70)
Dunyalıklar sadece birer imtihan aracıdır. İnsanlar zenginlik ve fakirlikle imtihan ediliyorlar. Gercek hayat ebedi hayattır. “Eğer dunya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar değerli olsaydı dunyadan hicbir kafire bir yudum su bile vermezdi.” (Tirmizi, Zuhd, 13)
Filozof Maarri ’nin dediği gibi; akıllı kimse sonu yokluk olan varlıklara aldanmaz. Satırlarımızı şu ilahi ikazla sonlandıralım: “Ey insanlar! Allah ’ın va ’di gercektir. Sakın dunya hayatı sizi aldatmasın.” (Fatır, 5)
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, sayı: 348
İslam ve İhsan