
Allah (c.c) dostları ruhi bir derinliğe ulaşmak isteyen muridlerine nasıl nasihatlerde bulunuyorlar? Ruhi bir derinliğe ulaşmanın yolları nelerdir?Sırf şekille rûhî bir derinliğe ulaşılamayacağına dĂ‚ir BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî ’den şu kıssa meşhurdur:
Murîdlerinden biri:
“–Kurkunuzden bir parca verseniz de teberruken uzerimde taşısam!..” der.
BĂ‚yezîd cevaben:
“–Oğlum, sen adam olmadıktan sonra BĂ‚yezîd ’in kurkune değil, derisini yuzup, icine girsen fayda vermez!..” buyururlar.
İş Kurkte Değil BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî -kuddise sirruh-, bir yolculuk esnĂ‚sında bir ağacın altında biraz istirahat ettikten sonra yolculuğa devam ederler.
Yolda torbaların uzerinde, dinlendikleri yerden gecen birkac karıncanın gezindiğini gorurler. Onları yurtlarından mahrûm etmemek ve onlara gurbet hayatı yaşatmamak icin geri donerler. Dinlendikleri yere gelir, karıncaları eski yerlerine bırakırlar.
Kesik Cubbeyle Namaz Kıldı Cuneyd-i BağdĂ‚dî -kuddise sirruh- da, bir sabah, namaza gideceği sırada cubbesinin uzerine yatmış, uyuyan bir kedi gormuştu. Onu rahatsız etmemek icin o gun namaza cubbesiz gitmeyi duşunduyse de, uygun bulmadı. Kediyi rahatsız etmeden onun yattığı kısmı usulca kesti ve kesik cubbesiyle cĂ‚miye gitti. Kedi de uykusuna devam etti.
Bu hĂ‚ller, yaratandan oturu yaratılanlara gosterilen kĂ‚ ’bına varılmaz bir şefkat ve merhamet tezĂ‚hurudur. Rabb ’e yakın bir mu ’minin gonul ufkunun derinliğidir.
Hadîs-i şerîflerde buyrulur:
“Kedisinin ac kalmasını umursamayıp olumune sebep olan bir kadın cehenneme gitti.” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚, 54; Muslim, SelĂ‚m, 151,152)
“Susuzluktan soluyan bir kopeğe ayakkabısı ile su iciren gunahkĂ‚r bir kadın affedildi.” (Muslim, Tevbe, 155/2245)
“Siz yerdekilere merhamet edin ki, goktekiler de size merhamet etsin!” (Tirmizî, Birr, 16/1924)
Asrın Kutbu Bir Demirci BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî -kuddise sirruh- anlatırlar:
Zamanımızda binlerce velî vardı. Fakat asrın kutubluğu vazîfesi Ebû Hafs adında bir demirciye verilmişti. Bunun hikmetine muttalî olmak icin dukkĂ‚nına gittim. Kendisini cok dertli gordum ve sebebini sordum. Buyuk bir huzunle şoyle dedi:
“–AcabĂ‚ benim derdimden daha buyuk bir dert, benden daha dertli bir insan var mı? Derdim şudur ki; acabĂ‚ kıyĂ‚met gununde bu kadar ibĂ‚dullĂ‚hın hĂ‚li nice olur?”
Ardından ağlamaya başladı ve beni de ağlattı. Merak edip sordum:
“–Halkın muazzeb olmasından nicin bu kadar kederleniyorsun?”
Ebû Hafs Hazretleri cevĂ‚ben:
“–Benim fıtratım merhamet ve şefkat mayasıyla yoğrulmuştur. ŞĂ‚yet ehl-i cehennemin butun azĂ‚bı bana yukletilip onlar affedilse, ben bundan ziyĂ‚desiyle memnûn ve derdimden de halĂ‚s olurum...” dedi.
Bunun uzerine anladım ki, Ebû Hafs Hazretleri “nefsî nefsî” diyenlerden değil, peygamber meşrebinde olup “ummetî ummetî” diyenlerdendir. Onun yanında bir muddet kaldım. Bu arada kendisine bazı Kur ’Ă‚n sûrelerini tĂ‚lim ettim. Ancak kırk senedir tahsil ve idrĂ‚k edemediğim dereceye onun vesîlesiyle ulaşmamla, asıl tĂ‚limi o bana yapmaktaydı. BĂ‚tınım feyz-i RabbĂ‚nî ile doldu. Yine anladım ki, kutbiyyet, ayrı bir sırdır.
Fazîlet, sadece ilim ve cok ibĂ‚det ile değil, onların irfĂ‚na tebdîline ilĂ‚veten, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın mevhibe ve teveccuhu iledir. Şu kadar var ki, bu teveccuh ve mevhibenin Ebû Hafs Hazretleri ’ne nasîb olmasında, ondaki engin şefkat ve merhametin tabiat-ı asliyye hĂ‚line gelmesinin bereketini de unutmamak gerekir.
Bu merhamet ve şefkatin peygamberlerden sonra en buyuk misĂ‚lini sergileyen Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh- ’dır. Onun, Ebû Hafs Hazretleri ’ne de ornek teşkîl edip şefkat ve merhametin kemĂ‚lini ifĂ‚de eden duĂ‚sı şoyle idi:
“YĂ‚ Rabbî! Benim vucûdumu cehennemde o kadar buyut ki, başka kullarına orada yer kalmasın!..”
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh- ’ın bu merhamet vasfının pek cok misĂ‚li vardır. Bunlardan biri de Mekke ’nin ileri gelenlerinden Umeyye bin Halef ’in kolesi olan BilĂ‚l-i Habeşî Hazretleri ’ni buyuk meblĂ‚ğlar karşılığında satın alıp Ă‚zĂ‚d eylemesidir. O, bu davranışı ile iltifĂ‚t-ı Peygamberî ’ye nĂ‚il olmuş, merhamet ve comertlikte Ă‚bideleşmiştir.
Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ -kuddise sirruh- bu hĂ‚diseyi şoyle nakleder:
“Muhammed MustafĂ‚ -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, MîrĂ‚c ’dan gelmişti. Cennette BilĂ‚l ’in nalin seslerini duyduğunu soyluyor ve; «Ne mutlu BilĂ‚l ’e!» buyuruyorlardı.”
“Bunu işiten Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk, Hazret-i MustafĂ‚ ’nın huzûruna cıktı ve vefĂ‚lı BilĂ‚l ’in hĂ‚lini arz etti.”
“Dedi ki: O felekleri olcen mubĂ‚rek varlık, Sen ’in aşkına duşmuş, Sen ’in muhabbetine tutulmuştur. Bu yuzden zulumperver insanlar o melek tıynetli insana zulmetmektedirler. Sucsuz olduğu hĂ‚lde kanatlarını yoluyorlar. O buyuk defîneyi şirk ve isyan toprağına gommek istiyorlar.”
“Yakıcı guneşe karşı kızgın kumlara yatırıyor, cıplak bedenini dikenli dallarla dovuyorlar.”
“Fakat o, teninden ceşme gibi kanlar fışkırdığı hĂ‚lde; «Allah birdir, Allah birdir.» diyor, Hakk ’a secdeden vazgecmiyor.”
“Hazret-i Ebû Bekir ’in merhamet ve şefkatinden dolayı vucûdunun her zerresi mahzûn ve gamla dolu bir dil hĂ‚line gelmiş, BilĂ‚l ’in durumunu Hazret-i Peygamber ’e buyuk bir uzuntu icinde uzun uzadıya anlatmaktaydı.”
“NihĂ‚yet gonlundeki niyeti izhĂ‚r edip:
«–YĂ‚ RasûlallĂ‚h! Onu satın almak istiyorum. Butun servetimi harcamaya hazırım. CenĂ‚b-ı Hakk ’a gonul vermiş, O ’nun ve Rasûlu ’nun kolesi olmuş, bu yuzden de Allah duşmanlarının hışmına uğramış, işkencelere mĂ‚ruz bırakılmış o mubĂ‚rek insanı o hĂ‚lden kurtarmadan bu canıma dunyĂ‚da rahatlık yoktur.» dedi.”
“Hazret-i MustafĂ‚ -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, bundan pek memnûn oldular ve:
«–Ey AllĂ‚h ’ın ve Rasûlu ’nun merhametli dostu! Bu ticĂ‚rette ben de sana ortağım...» buyurdular.”
“Hazret-i Ebû Bekir, derhal BilĂ‚l ’in sahibinin evine yollandı. BilĂ‚l ’e yapılan işkencelerden oturu, aklı baygın bir vaziyette idi. Hazret-i BilĂ‚l ’in sahibi olan o merhamet mahrûmu insana ağzından acı sozler sarfetti.”
“Dedi ki: Ey habîs! Ey hiddetten gozu kararmış, merhametten nasipsiz! Bu Allah dostunu nasıl dovuyorsun? Ey insafsız! Bu ne kin, bu ne garaz!?”
“Ey merhamet fukarĂ‚sı! Kendini insan mı sanıyorsun? Ey insanlık mahrumu, nefret edilmiş kişi! Sen insan kılığındasın, ama insanlığın yuzkarasısın!..”
“Bu sozlerden sonra Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh-, adamın ac gozunu dunyalıkla tıkadı. Oyle ki bu duruma BilĂ‚l ’in efendisi iyice şaşırdı ve Ebû Bekir ’in hĂ‚lini hayretle seyretti.”
“Onun bu hayretini fark eden Sıddîk-ı Ekber Hazretleri, o nasipsize şoyle dedi: Ey ahmak! Sen cocuk gibi bir cevize karşılık bana paha bicilmez bir inci verdin, fakat haberin yok! Bilmiyorsun ki BilĂ‚l, iki dunyĂ‚ya değer. Ben onun rûhuna bakıyorum, sen ise rengine...”
“Eğer sen satışta biraz daha bastırsaydın, onu almak icin daha fazlasını verirdim. Daha da bastırsaydın, neyim varsa verir, hattĂ‚ borca girerdim. Yine de bu alış-verişten ben kĂ‚rlı cıkardım. Ey nasipsiz kişi! Şunu iyi bil ki, mucevherin kıymetini ancak sarraf bilir.”
Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ -kuddise sirruh-, bu kıssasında merhamet ve şefkatin kĂ‚mil bir tezĂ‚hurunu sergilemenin yanında, bir insan-ı kĂ‚mile pahĂ‚ bicilemeyeceğini, yĂ‚ni dunyevî kıymetlerin, insanın mĂ‚nevî kıymeti karşısında değersiz olduğunu ne guzel ifĂ‚de eder.
Evvelce bir ortodoks olan hocam Yaman Dede, Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ ’nın Mesnevî ’si bereketiyle hidĂ‚yet bulmuş, icli, yanık bir Peygamber Ă‚şığı idi. Âdeta O ’nun ve ashĂ‚bının ahlĂ‚kı ile ahlĂ‚klanmıştı. Şu hĂ‚dise, bu hĂ‚lini aksettirmeye kĂ‚fîdir:
Birgun derste oğrencilerinden biri sorar:
“–Hocam ağır bir gunĂ‚hın altında kalmayı mı, yoksa cuzzam illetine tutulmayı mı tercih edersiniz?”
Yaman Dede der ki:
“–AllĂ‚h ’ın kullarının gonul dunyĂ‚sından bir an icin uzaklaşmak ve duyarsız olmaktansa diri diri yanıp kul olmayı tercih ederim!”
İşte İslĂ‚m ’da Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in yonlendirdiği merhamet ve muhabbet ufkunun sonsuzluğu!..
YĂ‚ Rab! Merhamet, kalplerimizin tukenmez hazînesi olsun... Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahcesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan