Butun varlık Allahutealayı tesbih ediyor. Varlık bu tesbihi değişik hallerde yapıyor. Kimi surekli secde halinde, kimi rukû halinde, kimi kıyam halinde, kimi tavaf halinde... İnsanın en guzel yeri kulluk, en guzel anı secdedir.Ama İnsan. Ah İnsan! O butun varlığın tespihini kendisinde toplamış gibi. İnsan kÂinatın ozu, mikro evren yani. Varlığın kalbi insan, bazen secde, bazen rukû, bazen kıyam, bazen de tavaf halindedir. İnsan butun bu halleriyle kÂinatın tercumanıdır adeta. Butun varlık arkada saf halinde, insan varlığın imamı olarak ondedir. İnsan icin ne buyuk imkÂn, ne buyuk hamd ve şukur sebebidir. Bir de sorumluluk tabii ki.

SECDESİZ İNSAN

Ah! Ya tespih etmeyen insan. Ya hep “sırık” gibi ayakta duran, rukû ve secdeden mahrum kalan insan. Ne buyuk kayıp. Aman ya Rabbi hakkıyla secde edenlerden eyle. Her daim kıyam halinde olan insan elif olmanın peşindedir. Vav olma gerceği onu tatmin etmemekte ve muhal olanın peşinde koşmaktadır. Beyhude bir uğraş ve sonu kızıl denizde boğulmaktır. Secdesiz insan yapraksız, meyvesiz ağac gibidir.

Aslında artık o bir ağac değildir. Cunku canlılığını yitirmiştir. Elif olan adı elif ile başlayan zatı zulcelaldır. Gerisi vavdır. Mahlûktur yani. İnsan icin mesele elif olmanın peşinde koşmak değildir, elife koşmaktır. Huve ’ye doğru yonelmektir. Huve ’ye gitmeyen ancak ene ’ye gider. İnsan zaten huve ’den ene ’ye duşmuştur. Ednaya yani. Dunyanın anlamı alcak hayat değil mi? İnsan gayesi ednadan yani eneden huveye donmesidir. Ednada ve enede kalmak huve ile arayı acmaktır. Benlik davası gutmek Varlık ’a kalkışmaktır.

Yani golgenin varlık iddia etmesidir. Rivayet o ki, bir gun Cenabı Hak, Musa (a.s.) ’a gizlice “İblis ’ten gizlediği bir şeyi oğren” diye emretti. O gun, Musa (a.s.) yolda karşılaştı. Musa (a.s.) ondan gizli bir şey, bir işaret, işe yarar bir bilgi oğrenmek istedi. İblis, Hz. Musa ’ya “Şu sozumu daima hatırda tut” diyerek şu oğudu verdi: “Ben ben deyip durma. Yoksa benim gibi olursun!” O demeyen ben demeye calışandır. Ben demenin akıbetini ise iblis ’in hali izah etmektedir.

CİHAD'I EKBER

İnsan kuşlarla, aslanlarla... Bir meydan savaşına girişmemiştir. İnsan bir mucadele ve savaşa tutuştuysa bu savaş ve mucadele kendisiyle olmuştur. Ve bu cok cetin bir savaştır. Yani “cihadı ekber”dir. Bu buyuk savaşta nice canlar enaniyet kılıcıyla yere duşmektedir. Bu mucadelenin alanı dunya, malına, evladına, guzelliğineÉ guvenerek kibrin kalelerinde hakikata karşı kılıc sallayan nice Ebu Lehebleri yakmıştır. İnsanın kendisine ettiği duşmanlığı ona hic kimse etmemiştir. İnsanın kendine edebileceği en buyuk iyilik secde etmektir. Cunku secde hic olduğunun farkına varmaktır. Ehad, samed, lem yelid velem yuled, velem yekunlehu kufuven ehad olan zatı zulcelale koşmaktır.

KULLUĞUN EN GUZEL TECELLİSİ

İnsanın en guzel yeri kulluk en guzel anı secdedir. Varlık icinde bulunduğu yeri beğenmeyen insan acaba kendisine nasıl bir yer arıyor. Ya da yerini beğenmeyen insan kimin yerine goz dikmiş oluyor? Herhalde penguenlerin ya da kargaların yerinde gozu yoktur. İşte butun mesele buradadır. İnsanın ilahlık taslaması onun kimin yerine goz diktiğini gosteriyor. Fakat insanın gozunu diktiği bu hedefin ulaşılabilir bir hedef olmadığını butun tarih, vahiy, olum haykırmaktadır.

Kulluk yerini kabullenmektir. Secde her daim yerini koruma ve kaybetmeme cabasıdır. Dolayısıyla ibadet surdurulebilir bir kulluktur. “Haydi, Allah ’a secde edin ve O ’na kulluk edin.” (Necm, 53)

Secde, şukur, tevbe, istiğfar, infakÉ hayatın kulluk şuuruyla yaşanması cabasıdır. Secde, adam olma yani Adem olma davasıdır. Secde etmemek adamlıktan cıkmak iblisleşmektir. Hakkı gormezden gelmektir. Bunun adı ise inkardır.

İnkar, her daim yaşanan bir kıyamettir. Gunah ise bir kıyamet alametidir. Dunyanın kıyameti bu gezegenin ve icindekilerin sonu ise inkÂr da insanın insanlığının sonudur.

SECDE NE DEMEKTİR?

Secde, Hakkı hatırlamaktır. Cunku Hak insanı her an gorur. İnsanı en rahat ve en sıkıntılı olduğu zamanlarda unutmayan Bir var. İnsanın eli tutar, gozu gorurken insana elini uzatan bir Hak. Ele ayağa duşunce değil her daim insanla olan bir Hak. Hak ertelemez. Daha insan dunyaya guzunu acmadan, annesini babasını, yatağını, sofrasını, havasını, suyunu hazır etmiştir Mevla. Doğumunu beklemeden insanın. “Bir doğsun hele o vakit duşunuruz” dememiştir. Oysa insan ve onun haylaz nefsi hep erteleme taraftarıdır.. “Allah ’ı unutan ve bu yuzden Allah ’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan cıkan kimselerdir.” (Haşr, 19)

İnsanın aklının bir koşesinde secde etmenin kendisi icin bir ihtiyac olduğu duygusu bulunur. Ama başka şeyler vardır yapılacak hayata dair. Ozellikle bir de genc ise yaşaması ve yapması gereken şeyler cok daha fazla ve farklıdır. Hayatın tadı genclikte cıkar ve gencliğini doya doya yaşaması ile meşguldur. “Hele bir sacım ağarsın, belim bukulsun, ev bark, coluk cocuk sahibi olayım o vakit namaz da kılacağım, oruc ta tutacağım...” diyerek hep erteler. Ah insan! Neyi erteliyorsun? Hayat ertelenir mi?

Mevlana Mesnevi ’de ertelemenin insanın başına daha buyuk sorunlar acacağını şu hikÂye ile anlatır:

“Adamın biri yol kenarına diken ekmiş. Onceleri zararsız gibi gorunen bu dikenler, zamanla gelip gecenleri rahatsız etmeye başlayınca, şikÂyetler coğalmış. Fakat adam bu şikÂyetleri duymazlıktan gelmiş. Derken, Allah-u TeÂl ’nın bir veli kulu gelip adama dikenleri sokmesini soylemiş. Adam da: “Bir hayli gun var babacığım. Bugun olmazsa yarın; bir gun mutlaka o dikenleri sokeceğim” demiş. Bunun uzerine Allah dostu, adama şoyle demiş: ‘Hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun. Fakat bil ki gunler gectikce o dikenler buyuyup gucleniyor, sense guc kaybediyorsun. Dikenler gencleşiyor, sense giderek ihtiyarlıyorsun...”

Dunya yolculuğu secdesiz sağlıklı bir şekilde yurunemez. Bizi yolda tutan, yuruduğumuz yolu aydınlık kılan secdemizdir. Yolumuzdaki dikenleri temizleyen secdemiz, şukrumuz ve tespihimizdir.

Secde şukurdur. Secde “Nemrudun ateşinde” ateşle aynı dili konuşmaktır. Musa ’ya bağrını yol eyleyen denizin ortasında onunla aynı yola baş koymaktır.

Kaynak: Osman Sıkıcı, Altınoluk Dergisi, 2012 - Aralık, Sayı: 322, Sayfa: 016
İslam ve İhsan