
Munafıklar, inanmadıkları halde başkalarını kandırmak ve alay etmek gayesiyle sadece dilleriyle inandıklarını soyleyen iki yuzlu kimselerdir. Kısaca munafık kimlere denir? Munafıkları nasıl tanırız? Munafıkların ozellikleri nelerdir? Ayet ve hadislerle munafıkların alametleri...MunĂ‚fıklar, “emanete hıyanet eden, konuşunca yalan soyleyen, soz verince sozunde durmayan, husûmet edince, kıskanınca haddi aşan”[1] kimselerdir. Kotuluğu emreden, iyilikten alıkoyan, pintilikle ellerini sımsıkı tutan[2], namaza kalktıkları zaman uşenerek kalkan, insanlara gosteriş yapan, AllĂ‚h ’ı da cok az hatıra getirip zikreden[3] munĂ‚fık kadın ve erkekler, birbirlerindendir ve aynı tabiattadırlar.
Benî Mustalik seferinde iken Mureysî kuyusu başında iki sahĂ‚bî arasında yaşanan tartışmayı, EnsĂ‚r-MuhĂ‚cir kavgasına cevirmek icin buyuk gayret gostermişlerdi. Medîne ’ye donunce izzetli kimseler olarak îlĂ‚n ettikleri ev sahibi EnsĂ‚r ’ın, kendilerine sığınmış MuhĂ‚cirleri kovması gerektiğine dair buyuk bir kışkırtıcılık yapmışlar, iş kılıcları birbirlerine cekme noktasına kadar gelmişti.
Tebuk Savaşı ’na hazırlık surecinde, fakirlerin verdikleri sadakaları kucumseyerek algı operasyonuna girişmişler; savaşa bizzat katılmamak icin de yalan beyanla turlu turlu mazeretler sunup izin istemişlerdi. Peygamber Efendimiz tarafından hepsine izin verilmişti. Fitne cıkarmak icin savaşa katılanlar da yolculuk esnasındaki tum guclukleri iyi değerlendirmişler, hele munĂ‚fıkların başı Abdullah bin Ubey bin Selul ashĂ‚b arasında gezerken:
“-Muhammed, Roma Devleti ’ni oyuncak mı sanıyor? O ’nun ashĂ‚bıyla birlikte yakalanıp esir olacaklarını gozumle gormuş gibi biliyorum!..” demiş ve kalplere korku ve umitsizlik aşılamaya calışmıştı.
MUNAFIKLARIN EN BUYUK MEZİYETİ
Karşılaşılan butun gucluklerin faturasını RasûlullĂ‚h ’a cıkarmak, en buyuk meziyetleri idi. Bedir Savaşı ’nda da, Uhud Savaşı ’nda da aynısını yapmışlardı. Yaptıkları kotuluğun farkına varılıp da:
“-Neden boyle davranıyorsunuz?” diye hesap sorulduğu zaman ise, yemin billĂ‚h ederek, yapmadıklarını soyler, haklarındaki iddiaları inkĂ‚r ederlerdi. (Bkz: İbn-i İshak, İbn-i Hişam, Sîre, 161 vd.; Taberî, Tarih, III, 142 vd.; VĂ‚kıdî, MegĂ‚zî, III, 995; et-Tevbe, 66)
Gozyaşı serpiştirilmiş, yalan mazeretlerle dolu kelimeleri en buyuk silahlarıdır. İyi ağlar, ağızları iyi lĂ‚f yapar, tiyatroda oynasalar, değme tiyatro oyuncuları bunların yanında cırak kalırlar. Kendisini dunyada ayakta tutan en onemli şey, rakibine verdiği acılardır.
MUNAFIĞIN FİTNESİ OYLE BİR ATEŞTİR Kİ SUCLSUZ İNSANLARI KAVURUR
Tebuk Gazvesi esnĂ‚sında RasûlullĂ‚h ’ın devesi kaybolmuştu. Aramalara rağmen bulunamadı. Yahudilerden musluman olan Zeyd bin Lusayt adlı munĂ‚fık:
“-Kendisinin peygamber olduğunu soyleyen ve size goklerden haberler veren Muhammed, bugun kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor!” diyerek mu ’minlerin kalbine şuphe sokmaya calışıyordu. Bunu haber alan Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, CebrĂ‚il -aleyhisselĂ‚m- ’ın haber vermesi uzerine ipinin bir dala takılı olduğu hĂ‚lde devesinin bulunduğu yeri sahĂ‚bîlerine bildirmiş, boylece deve bulunmuştu. (İbn-i İshak, İbn-i HişĂ‚m, Sîre, c. 4, 166, 167; VĂ‚kidî, a.g.e., c. 3, 111)
Benî Mustalik Gazvesi esnasında meydana gelen “İfk” hadisesinde, Peygamber Efendimizin iffetli zevcesi Hazret-i Âişe ’ye namus iftirasında bulunan Abdullah bin Ubey:
“-Vallahi! Ne Âişe, o adamdan dolayı kurtulur; ne de o adam, Âişe ’den dolayı kurtulur!..” diyerek Peygamber Efendimizi bir ay muddetince buyuk sıkıntıda bırakmıştı.
MUNAFIKLAR EKİPCE HAREKET EDER
Nûr Sûresi ’nin ilk Ă‚yetlerinin nĂ‚zil olması ile temize cıkan Hazret-i Âişe VĂ‚lidemiz, Ă‚yet inmemiş olsa idi, bu şĂ‚ibeden kurtulacak gibi değildi. Zira munĂ‚fığın fitnesi oyle bir ateştir ki, sucsuz insanları kavurur.
MunĂ‚fığın başarılı olabilmesi icin mutlaka kendisi gibi hasta kalpli munĂ‚fıklardan bir ekip kurması gerekir, zira şıracının bir bozacı şĂ‚hide ihtiyacı olacağı icin munĂ‚fık dostları onu her zor zamanında kurtarırlar.
“-Biz de yanında idik, oyle bir soz soylediğini duymadık.” derler.
Yandaşı olmayan zĂ‚lim meydanda koşamaz.
“…Onlar sizinle buluştukları zaman «İnandık!» derler; sizden ayrıldıklarında size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uclarını ısırırlar. De ki: «Kininizden (kahrolup) geberin! Şuphesiz Allah kalplerin icindekini hakkıyla bilmektedir.” (Âl-i İmrĂ‚n, 119)
“Size bir iyilik dokununca tasalanırlar. Size bir kotuluk isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların «hileli duzenleri» size hicbir zarar veremez. Şuphesiz Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır.” (Âl-i İmrĂ‚n, 120)
MESCİD-İ DIRAR VAKASI
DırĂ‚r Mescidi, Ebû Âmir FĂ‚sik adlı bozguncu munĂ‚fık ve fĂ‚sığın teşviki ile munĂ‚fıklarca Kuba Mescidi ’nin cemaatini bolmek, Allah ve Rasûlu ’ne karşı savaşanlara gozetleme yeri niyetiyle yapılmıştı. Peygamber Efendimiz, bu mescide gitmeye hazırlanırken CebrĂ‚il -aleyhisselĂ‚m- gelerek (Bkz: et-Tevbe, 17) durumu haber vermişti. Bunun uzerine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ashĂ‚b-ı kirĂ‚mdan MĂ‚lik bin Dehsan ile Ma ’n bin Adiyy -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ’yı Mescid-i DırĂ‚r ’ı yıkmak uzere vazifelendirdi. Bu sahabîler, mescidi yakıp yıktılar. (Bkz: İbn-i İshak, İbn-i HişĂ‚m, Sîre, III, 71; İbn-i Sa ’d, TabakĂ‚t, III, 54I vd; İbn-i Kesîr, Muhtasar Tefsîr, II, 169; KĂ‚mil Mîras, Tecrîd-i Sarih, X, 422)
Munafıklar, en cok da rakip olarak gorduğu kişilerin duşmanlarını severler. Onların meclislerini hic bırakmazlar, cunku kendisi ile aynı duyguları hissedenlerle bir arada olmak; şuphe, endişe ve korku icinde bulunan gonullerini sĂ‚kinleştirir. Kendilerini onların yanında daha iyi hissederler. Onlarla ortak duşmana karşı işbirliği yapmak, huzursuzluklarını bir nebze olsun azaltır. Eskiden beri Abdullah bin Ubey, yahudiler ile ittifak hĂ‚linde idi. O, yahudilerin Medîne ’den cıkmalarını istemiyor, Muhammed Mustafa -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e karşı onları destekliyordu.
MUNAFIKLA YAŞAMAK ZORUNDA OLAN KİMSE NE YAPSIN?
Peki, boylesi bir munĂ‚fıkla yaşamak zorunda olan kimse ne yapsın? AslĂ‚ onunla ilgili dedikodu etmesin, onu dost bilmesin, sırlarını ifşĂ‚ etmesin. MunĂ‚fıkların en buyuk dostları gıybetciler ve nemmĂ‚mlardır. Edilen dedikoduyu hemen oğrenirler ve herkesin huzurunda acığa cıkararak zor durumda bırakırlar. MunĂ‚fığın abartılı sevgi gosterisine aslĂ‚ îtibar etmesin, onun gazına gelmesin! Cunku munĂ‚fık, rakibini zor durumda bırakmak icin:
“-Başarırsın, yaparsın, ben de sana yardım ederim.” der. Sonra da kişiyi ortada bırakır, sıkıntısını zevk icinde seyrederler.
Akıllı kişi, munĂ‚fıkla aslĂ‚ istişĂ‚re etmesin. Cunku munĂ‚fık, hayra değil, şerre dĂ‚vet eder. İyiliğini değil, kotuluğunu ister.
MunĂ‚fık, kimlerle ne yaptığı, ne gibi kotuluk tohumunu ektiğini bilip haberdar olmak icin dĂ‚imĂ‚ yakın markajda tutulmalıdır. MunĂ‚fık, aslĂ‚ ust pozisyona getirilmez, en onemli sırları başkalarına peşkeş ceker, Muslumanların yoluna taş koyar. Geri plĂ‚nda da tutulmaz, duşmanlığı, kin ve nefreti artar. Yakın merkezde, en guvenilir kişilerin arasında pasif pozisyonlara getirilmelidir ki, verdiği zarar az olsun.
Herhangi bir hĂ‚inliği gorulur gorulmez herkesin huzurunda hesap sorulmalıdır. En guclu kelimelerle gozdağı verilmelidir ki, arkadan konuşma fırsatı bırakılmasın. Onun hatası kapalı kapılar ardında acıklanmaz, herkesin huzurunda acıklanır ki, taraftar toplayamasın. Aleyhtar toplamak, toplumu bolmek; en buyuk meziyetleri olduğu icin buna fırsat verilmemelidir. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurmaktadır:
“Ey Peygamber, kĂ‚firlerle ve munĂ‚fıklarla cehd et (caba harca, mucadele et) ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran…” (et-Tevbe, 73)
MUNAFIKLARA NE YAPILMALI?
MunĂ‚fıklardan bazı kişilerin yahudi Suheylim ’in Casum mevkiindeki evinde toplanıp Tebuk Gazası ’na cıkacak halkı, Peygamber Efendimiz ’in etrafından dağıtmak uzere toplandıkları haber alındı. Bunun uzerine Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, Talha bin UbeydullĂ‚h ’ı bazı sahabîlerle birlikte onlara gonderip Suveylim ’in evini ateşe vererek uzerlerine yıkmalarını emretti. Emir yerine getirildi. DahhĂ‚k bin Halîfe, evin damından atlayınca ayağı kırıldı. İbn-i Ubeyrik ve arkadaşları ise, damdan atlayıp kactılar. (İbn-i İshak, İbn-i HişĂ‚m, Sîre, IV, 16I; Diyarbekrî, HĂ‚mis, II, 124)
MunĂ‚fıklar, “emanete hıyanet eden, konuşunca yalan soyleyen, soz verince sozunde durmayan, husûmet edince, kıskanınca haddi aşan”[1] kimselerdir. Kotuluğu emreden, iyilikten alıkoyan, pintilikle ellerini sımsıkı tutan[2], namaza kalktıkları zaman uşenerek kalkan, insanlara gosteriş yapan, AllĂ‚h ’ı da cok az hatıra getirip zikreden[3] munĂ‚fık kadın ve erkekler, birbirlerindendir ve aynı tabiattadırlar. Nifakları kalplerinde olduğu icin, onu acığa cıkaracak bir Ă‚let yoktur. Bu sebeple hĂ‚lleri Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya mĂ‚lum, bize ise mechul ve gayptır. Sadece alĂ‚metlerinden onları tanıyabiliriz. Tanısak da kalpleri Allah ’tan başka kimse bilemeyeceği icin duşunce ve tespitlerimiz zandan oteye gecmez. Bu yuzden bu tur insanlara karşı, dikkatli ve tedbirli olmaktan başka yapabileceğimiz bir şey yoktur. SĂ‚lih mu ’minlerin mĂ‚neviyatları ve ruh sağlıkları icin onlardan uzak durması en akıllıca yoldur.
Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- her fırsatta fitne cıkaran munĂ‚fıkların reisinin oldurulmesini teklif ettiğinde Peygamber Efendimiz:
“-«Muhammed arkadaşlarını olduruyor!» diye fitne cıkarırlar.” buyurarak bunu kabul etmemiş, munĂ‚fıklar ile aradaki perdeyi yırtmamıştır. Diğer taraftan kendisi gibi gaybî bilgiyle donanmamış ummetine, birbirlerine “munĂ‚fık” damgası vurup savaşma yolu acmamıştır.
Onlara karşı mucadelede; “KĂ‚firlere ve munĂ‚fıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. AllĂ‚h ’a guvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.” (el-Ahzab, 48) buyuran CenĂ‚b-ı Hakk ’ı bu hususta vekil ve dayanak kabul etmek en isĂ‚betli yoldur.
Herkese “munĂ‚fık” muhru vurmak kolaydır da; ya bizde de munĂ‚fıklık alĂ‚meti varsa? Yirmi kadar sahĂ‚be ile birlikte Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- ’ın:
“-Acaba bende de nifak alĂ‚metleri var mıdır?” endişesinde bulunmasının sebebi, Hasan-ı Basrî Hazretleri ’nin şu sozunde gizlidir:
“(Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan) ancak mu ’min korkar, ondan kendini ancak munafık emniyette hisseder.”
Doğru sozlu (sıddîk) ve guvenilir (emîn) olmak, en buyuk nîmettir. Kişi bu noktada kendisini daima hesaba cekmelidir ki, munĂ‚fıklıktan uzak olsun.
Dipnotlar:
[1] Bkz: Buharî, İman, 24; Muslim, İman, 106 [2] et-Tevbe, 67. [3] et-Tevbe, 54
Kaynak: Fatma HĂ‚le Sağım, Şebnem Dergisi, 145. Sayı
İslam ve İhsan
MUNAFIĞIN ALAMETİ UCTUR