Genclik, milletlerin hayatında son derece ehemmiyetli bir yere sahiptir. Zira genclik, her milletin istikbĂ‚li ve en muhim guc kaynağıdır. Kendi istikbĂ‚lini teminat altına almak, millî ve mĂ‚nevî değerlerini muhĂ‚faza etmek isteyen her toplum, genclerine ehemmiyet vermelidir.“Ey basîretli insan, bir milletin sermayesi para, gumuş, kumaş ve altın değildir. Onun asıl sermayesi sıhhatli, dinc ve kudretli dimağlara sahip, cok calışkan, cevvĂ‚l ve cevik evlĂ‚tlarıdır.” (Muhammed İkbĂ‚l)

Genclik, milletlerin hayatında son derece ehemmiyetli bir yere sahiptir. Zira genclik, her milletin istikbĂ‚li ve en muhim guc kaynağıdır. Kendi istikbĂ‚lini teminat altına almak, millî ve mĂ‚nevî değerlerini muhĂ‚faza etmek isteyen her toplum, genclerine ehemmiyet vermelidir. Onları bilgili, gorgulu ve ustun karakter sahibi nesiller olarak yetiştirmelidir. Ancak boyle milletler, istikbĂ‚le umitle bakabilirler.

Bunun aksine, genc nesillerini ihmĂ‚l eden, tĂ‚lim ve terbiyelerine ehemmiyet vermeyen, onların sadece aklını ve bedenini besleyip gonlunu, rûhunu ac bırakan milletler ise kan ve gozyaşlarıyla tĂ‚rih sahnesinden silinip giderler.

TĂ‚rihin şĂ‚hitliğiyle sĂ‚bittir ki, ecdĂ‚dımız Osmanlı ’yı asırlarca ayakta tutan en sağlam temellerden biri de, genc nesillerini, îman aşk ve vecdi ile donatmaları olmuştur.

Bilhassa geleceğin sultĂ‚nı olacak şehzĂ‚deler, husûsî bir eğitime tĂ‚bî tutulmuştur. Omurleri cihaddan cihĂ‚da koşmakla gecen sultanlar, şehzĂ‚delerini karşılarına alıp asırlara hukmedecek bir devletin temellerini, onların genc dimağlarına nakış nakış işlemişlerdir. İşte onlardan biri olan Ertuğrul GĂ‚zî, genc oğlu Osman ’a şu nasihatlerde bulunmuştur:

ŞEYH EDEBALİ

“Bak oğul! Beni incit, Şeyh Edebali ’yi incitme! O, bizim aşîretimizin mĂ‚neviyat guneşidir. Terazisi dirhem şaşmaz! Bana karşı gel, ona karşı gelme! Bana karşı gelirsen uzulur, incinirim; Ona karşı gelirsen gozlerim sana bakmaz olur, baksa da gormez olur! Sozumuz Edebali icin değil, senceğiz icindir! Bu dediklerimi vasiyetim say!..”

Şeyh Edebali Hazretleri ’nin Osman GĂ‚zî ’ye yaptığı nasihatlerden bir kısmı ise şoyledir:

“Ey oğul! Bundan sonra bolmek bize; butunlemek sana... Uşengeclik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...”

“Oğul! Guclu, kuvvetli, akıllı ve kelĂ‚mlısın... LĂ‚kin bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen, sabah ruzgĂ‚rlarında savrulur gidersin... Ofken ve nefsin bir olup aklını mağlûb eder. Bunun icin dĂ‚imĂ‚ sabırlı, sebatkĂ‚r ve irĂ‚dene sahip olasın!..”

Bu nasihatlere gonul vererek buyuyen bir gencin istikbĂ‚lini tahmin etmek guc olmasa gerektir. Nitekim o genc, dort yuz atlıdan ibĂ‚ret bir beylikten, -AllĂ‚hʼın lûtfuyla- muhteşem bir cihan devleti kurmuştur.

TĂ‚rihin ender şĂ‚hit olduğu nĂ‚dide genclerden bir diğeri ise İstanbulʼu fethederek cağ kapatıp cağ acan FĂ‚tih Sultan Mehmed ’dir. Cocukluk ve gencliğindeki yuksek idealleri, heyecan ve gayretleri, onun ileride ne buyuk bir insan olacağının ilk işaretleriydi. Nitekim onun bu istîdat ve kabiliyetlerini goren babası 2. Murad, iki defa tahtı kucuk yaştaki oğlu Mehmed ’e bırakmak istemiştir.

Bir gun ŞehzĂ‚de Mehmed, saray bahcesinde gorduğu babasının hĂ‚l ve hatırını sorduktan sonra birlikte hasbihĂ‚l ederler. Babası ona şu nasihatlerde bulunur:

“–Ey benim sevgili oğlum!.. Şunu iyice bilesin ki, herhangi bir şeyin devamı, yalnız kaba kuvvet, kılıc ve ezici guc zoruyla mumkun değildir. Bu hususta îman dolu bir yurek, akıl, tedbir, sabır, ileriyi gorme, tahammul otesi imtihanlara fedĂ‚kĂ‚rlıkla katlanmak ve butun bunlar neticesinde elde edilen tecrubeler cok muhimdir. Birinci yol, yani kaba kuvvet, her zaman gecerli olmadığı gibi, mahzurları da coktur. İkinci yol da her zaman tek başına bir işe yaramaz. Buyuk muvaffakıyetler icin her ikisini de bir arada yurutmek gerek! Unutma ki, yuce ecdĂ‚dımızın buyuk zaferleri, gorunuşte kılıcın golgesinde olmuşsa da, hakîkatte; akıl, mantık, îman muhabbeti ve bunların neticesinde CenĂ‚b-ı Hakk ’ın yardımına mazhariyetle gercekleşebilmiştir.

Oğlum! Bir an bile olsa sakın adĂ‚leti elinden bırakma! Cunku yuce Allah, Ă‚dildir ve Ă‚dil olanı sever…”

İşte FĂ‚tih, cocukluk ve genclik yıllarında gonul iklîmini ilmek ilmek dokuyan ve istikbĂ‚l yolunu aydınlatan bu nevî oğut ve telkinlere cĂ‚n u gonulden riĂ‚yetle yetişmişti…

FÂTİH SULTAN MEHMET HAN

FĂ‚tih Sultan Mehmed Han, henuz 14 yaşındadır. Hocası bir gece yarısı medreseyi gezerken bakar ki, FĂ‚tih ’in odasında ışık yanıyor. “ŞehzĂ‚dem bu saatte ne yapıyor, acaba?” diye merakla odaya girer. Masasının ustunde bir suru evrak gorur: İstanbul ’un fetih plĂ‚nları… Daha o yaştaki şehzĂ‚de: “İstanbul ’u nasıl fethederim, bu zamana kadar aşılamayan surların sırrı nedir, bunları nasıl aşarım?” sorularının cevaplarını aramakla meşguldur...

Osmanlıya birbirinden kıymetli zaferler armağan eden her bir sultan; şehzĂ‚deliğinde kurduğu fetih hayalleri, gorduğu fetih ruyaları sayesinde bu zaferlere ulaşabilmiştir.

Ulubatlı Hasan ve arkadaşlarını Bizans surlarına cıkaran ruh nedir? Yuce bir ideale ulaşma heyecanı… Surlara oyle bir aşk ile cıkışları vardı ki, cıkarken vecd icinde; “Bugun şehîd olma sırası bize geldi!” diyorlardı. Ne suyun bile sonduremediği Rum ateşlerini goruyorlardı, ne uzerlerine dokulen kızgın yağları, ne de surlardan boşalan ok yağmurunu... Tek hedef, Peygamber Efendimiz ’in mujdesine nĂ‚il olabilmekti. İşte fetih destĂ‚nını yazan kudret, bu genclerin îman heyecanıydı.

CANAKKALE

Canakkale harp meydanlarını, bir kahramanlık sahnesi hĂ‚line getiren mĂ‚nevî guc de, sînesi îmanla dolu genclerin şehĂ‚det aşkı değil miydi?

Kınalı Murat, şehĂ‚det şerbetini yudumlarken kac yaşındaydı? Seyyid Onbaşı yaklaşık 276 kiloluk top mermisini sırtladığında kac yaşındaydı? Yeni doğan bebeğini gormeden; Adını Dîdar koysunlar diye ardında bir vasiyet ve yetim bir yavru bırakan Yuzbaşı Hasan kac yaşındaydı? 57. Alay şehidleri kac yaşındaydı? 63 arkadaşıyla birlikte 3 alaya karşı dunya tĂ‚rihinde misli gorulmemiş bir mudĂ‚faa yapan Yahya Cavuş ve arkadaşları kac yaşındaydı?

Bu suallerin cevabını bulmak, aslında o kadar da zor değil. Canakkale şehidliklerindeki mezar taşlarına baktığımızda, aziz şehidlerimizin yaşlarının hep 16 ile 23 civĂ‚rında olduğunu goruruz. Bugun Anadolu ’da ocağı tuten her evin kudsî hĂ‚tırasında bir Canakkale şehîdinin olduğu muhakkaktır. Her Ă‚ile, bir Canakkale yetimidir. Bu hĂ‚l nesilden nesile intikal eden bir şeref madalyasıdır.

TĂ‚rih şĂ‚hittir ki mĂ‚nevî haslet ve fazîletlerle donanmış şuurlu bir nesil yetiştirenler, asırlar boyunca hayĂ‚tiyetlerini devam ettirerek Ă‚bĂ‚d olmuşlardır. Din, vatan ve bayrak emĂ‚netleri de boyle îmanlı nesillerin omuzlarında şerefle taşınarak gunumuze kadar gelmiştir. Bunun aksine Kur ’Ă‚n ’a ve mĂ‚neviyĂ‚ta sırt donerek nefsĂ‚nî bir zevk u safĂ‚ Ă‚leminde kor bir gaflet karanlığına dalanların Ă‚kıbeti de berbĂ‚d olmuştur. Nitekim bu husus, hadîs-i şerîfte şoyle beyĂ‚n edilmiştir:

“Şuphesiz ki Allah TeĂ‚lĂ‚, bu Kitap (Kur ’Ă‚n-ı Kerîm) sebebiyle (yĂ‚ni ona bağlılık sĂ‚yesinde) bĂ‚zı milletleri yuceltir, (bu istikĂ‚metten uzak olan) bĂ‚zı milletleri de alcaltır.” (Muslim, MusĂ‚firîn, 269)

İşte vaktiyle dort yuz cadırlık bir aşîret iken Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e dĂ‚sitĂ‚nî bir hurmetle temeli atılan Osmanlı ’nın kıtalara yayılan bir cihan devleti hĂ‚line gelmesinin ve “ardına cil cil kubbeler serpen ordu”lar[1] meydana getirebilmesinin hikmetini, bu ilĂ‚hî tecellîde aramak gerekir.

YAVUZ SULTAN SELİM

Ayrıca Yavuz Selim Han zamanında mukaddes emĂ‚netlerin İstanbul ’a getirilip onlara Topkapı Sarayı ’nda husûsî bir dĂ‚ire tahsîs edilerek bu emĂ‚netlerin başında asırlarca devam edecek şekilde Kur ’Ă‚n-ı Kerîm tilĂ‚veti an ’anesinin başlatılması ve ilk Kur ’Ă‚n okuyanın da Yavuz HĂ‚n ’ın kendisi olması, bu dĂ‚sitĂ‚nî hurmetin başlıca numûnelerindendir. Bunun icindir ki Osmanlı, mustesnĂ‚ bir ilĂ‚hî lûtfa mazhar olarak altı yuz kusûr sene, şanla, şerefle hukumrĂ‚n olmuştur.

Unutmamak gerekir ki, milletlerin maddî ve zĂ‚hirî sahadaki ihtişĂ‚mının temelinde yatan sır, mĂ‚neviyat Ă‚lemindeki hikmetlere riĂ‚yettir. Osmanlı ’nın hicbir İslĂ‚m devletine nasîb olmayan altı yuz kusûr senelik ihtişĂ‚mı, asıl, mĂ‚neviyĂ‚ta verdiği ehemmiyetten kaynaklanmıştır.

Bu bakımdan bizim vazifemiz de; îmanlı, mĂ‚nevî değerlerine bağlı, vatanperver bir nesil yetiştirmektir. Zira îmĂ‚nı, nĂ‚musu, ırzı, canı ve malı muhĂ‚faza; vatanı muhĂ‚faza ile mumkundur. Nasıl ki bizden evvel bu topraklarda yaşayan ecdĂ‚dımız, canları ve kanları pahasına onu bizlere armağan etmişler ise, bizler de bu mubĂ‚rek vatanı, Kur ’Ă‚n sadĂ‚ları, ezanları ve hur bayrağı ile bizden sonraki nesillere daha mureffeh ve bir makarr-ı îmĂ‚n olarak intikĂ‚l ettirmek zorundayız.

Bizler, ecdĂ‚dımızın millî ve mĂ‚nevî değerleriyle butunleşebildiğimiz zaman, onların bizlere bıraktıkları mukaddes emĂ‚netleri şerefle taşıyabilmiş oluruz. Aksi hĂ‚lde, millî ve mĂ‚nevî değerlerimiz talan edilirken sessizce seyretmek, emĂ‚netin elden cıkmasıyla neticelenebilecek dehşet verici bir gaflettir. Uğrunda nice canlar verilerek elde edilen emĂ‚netleri muhĂ‚faza icin bugun lĂ‚yıkıyla gayret gosterelim ki, yarın o ağır bedelleri tekrar odemek mecbûriyetinde kalmayalım. TĂ‚rihî bir hakîkattir ki, korunmayan emĂ‚netler elden cıkmış ve ona lĂ‚yık olununcaya kadar da elde edilememiştir.

“Din, vatan, bayrak ve milletin korunması, ancak fedĂ‚kĂ‚r bir gencliğin yetişmesine bağlıdır.” (MûsĂ‚ Topbaş -rahmetullĂ‚hi aleyh-)

Bir mutefekkirin şu sozu, ne kadar ibretlidir:

“HĂ‚kim milletlerle mahkûm milletler arasındaki tek fark, terazinin bir kefesini diğerinden ağır getiren bir gram gibidir. Yetişmiş bir avuc insanın varsa gĂ‚lip milletsin, yoksa mahkûm…”

İşte hem milletimizin hem de butun cihĂ‚nın hasreti; bu bir avuc insanadır. Kendini Hakkʼa adamış, gonlunu mahlûkĂ‚ta engin bir şefkat ve merhamet dergĂ‚hı kılmış, rûhundan Ă‚leme rahmet taşıran, bir avuc insan!..

Hakîkaten insanlar, darda kaldıkları, zorlandıkları ve icinden cıkamadıkları her işte bir kurtarıcı beklerler. Bunun icindir ki Omer bin Abdulazizler dĂ‚imĂ‚ aranıyor; Osman GĂ‚zîler, Yavuzlar, KĂ‚nûnîler, FĂ‚tihler dĂ‚imĂ‚ aranıyor; Canakkale ’nin, İstiklĂ‚l Harbi ’nin îmanlı erleri ve kumandanları dĂ‚imĂ‚ aranıyor.

Bu arayışlar, asıl ihtiyacın farkında olmak bakımından cok guzel. Fakat butun bu arayışlar, ideal insan yetiştirme gayretine donuşurse, işte o Ă‚n, aranan insanın bulunacağı Ă‚ndır. Gayretten uzak arayış ve bekleyişten ise hicbir semere alınamaz. Cırpınmayan, tembel ve paslı yurekler, hayat okyanusunun girdaplarında helĂ‚k olmaktan kurtulamazlar.

Ne mutlu, mĂ‚zînin ibret ve fazîlet levhalarını doğru okuyup, ummetin kaderinde hayırlı hizmetlere namzet olan genclere… Ne mutlu, kokleri mĂ‚zîye, dalları istikbĂ‚le uzanan, kadirşinas, asil ve genc nesillere…

Rabbimiz hepimizi rızĂ‚sına muvĂ‚fık ulvî ideallerin insanı eylesin! FĂ‚nî hayatın basit oyuncaklarına aldanarak nefsĂ‚nî bir su birikintisinde boğulmaktan cumlemizi muhĂ‚faza buyursun! Hepimizi insanlığa huzur ve rahmet tevzî eden deryĂ‚ gonullu mu ’minlerden eylesin!

Âmîn!

[1] Bkz. N. F. Kısakurek - Sakarya Turkusu.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları
İslam ve İhsan