İmanı aşk ile yaşayanların gonullerinde, bambaşka ufuklar acılır. İlĂ‚hî aşk, mĂ‚nevî bir durbune benzer. Krallar onu alabilmek icin butun hazinelerini de krallıklarını da fedĂ‚ ederlerdi.Yunus Emre Hazretleri buyurur:
Aşk imamdır bize, gonul cemaat
Dost yuzu kıbledir, dĂ‚imdir salĂ‚t…
ÎmĂ‚nı aşk ile yaşayanların gonullerinde, bambaşka ufuklar acılır. İlĂ‚hî aşk, mĂ‚nevî bir durbune benzer. Âşık ve Ă‚rif gonullere, gĂ‚fil insanların goremediği nice sırlar, hikmetler, ibretler ve hĂ‚rikalar seyrettirir. Bu ise rûha tĂ‚rifsiz bir zevk ve lezzet verir.
Krallar Onu Alabilmek İcin Tum Hazinelerini Feda Ederlerdi Nitekim İbrahim bin Edhem Hazretleri buyurur ki:
“İlĂ‚hî muhabbetteki vecd, lezzet ve istiğrĂ‚kımız muşahhas bir şey olsaydı; krallar onu alabilmek icin butun hazinelerini de krallıklarını da fedĂ‚ ederlerdi.”
Hak Ă‚şıklarının namazında; nasıl ki bedenin kıblesi KĂ‚be ise, kalbin kıblesi de KĂ‚be ’nin Rabbidir. Onlar namaz icin daha ilk tekbiri aldıklarında, mĂ‚sivĂ‚yı (Allah ’tan gayrısını) ellerinin tersiyle arkalarına atarak butun varlıklarıyla, yani hem bedenen hem de kalben CenĂ‚b-ı Hakk ’ın yuce dîvĂ‚nına dururlar.
Hazret-i Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- VĂ‚lidemiz şoyle buyuruyorlar:
“Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- namaza durduğu zaman, (haşyetullĂ‚h ile) yureğinden kazan kaynamasına benzer bir ses duyulurdu. Ezan okunduğu zaman, AllĂ‚h ’ın huzûruna cıkacağı icin, etrafındakileri tanımaz hĂ‚le gelirdi.” (Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t, 157; NesĂ‚î, Sehv, 18)
Demek ki kalp ve beden Ă‚hengi icinde, tĂ‚dil-i erkĂ‚n ve huşû ile kılınan, zirve seviyedeki bir namaz; Hakk ’a vuslat heyecanıyla dolu bir mîrĂ‚c olmaktadır. Elbette ki boyle bir namazdan, herkes gonlundeki Allah aşkının seviyesi nisbetinde bir nasîb alabilir.
ÎmĂ‚na aşk ile bağlanan samimî bir mu ’min, namazı, Ă‚şığın mĂ‚şuğuna vuslatı gibi buyuk bir zevk, lezzet ve saĂ‚det olarak telĂ‚kkî eder. Nitekim Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de namazı cok severdi. Kendisine bu dunyadan sevdirilen nîmetleri sayarken “namaz da gozumun nûru kılındı” buyurmuşlardır.[6]
Burada bir hĂ‚tıramı da nakletmek isterim:
Bir gun siyĂ‚hî bir genc yanıma geldi ve;
“–Hocam benim icin duĂ‚ edin.” dedi.
“–Oğlum ne arzu ediyorsun, hangi muşkulun icin duĂ‚ istiyorsun?” dedim.
(Zira genclerden ekseriyetle; girecekleri bir imtihanda başarılı olmak, iş-guc sahibi olabilmek, yahut evlilik gibi hususlarda, yani dunyevî meselelerle ilgili duĂ‚ talepleri geliyordu.) O siyĂ‚hî gencin talebi ise cok mĂ‚nidardı:
“–Hocam, benim icin duĂ‚ edin; Allah bana namazı cok sevdirsin!” deyiverdi. O siyĂ‚hî gencin bu hĂ‚lisĂ‚ne talebi, hepimize buyuk bir ders mĂ‚hiyetindeydi.
Bizim de namazı cok sevmemiz ve sevdirmemiz, muhim bir mes ’ûliyetimizdir. Bilhassa evlĂ‚tlarımıza vereceğimiz ilk mĂ‚nevî gıdĂ‚lar; Allah ve Rasûl ’unun sevgisinden sonra, onları namaza alıştırmak olmalıdır.
Yine Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, beş vakit farz namazı buyuk bir îtinĂ‚ ile îfĂ‚ eder, fakat bununla yetinmeyip nĂ‚file namazlar olan teheccud, evvĂ‚bîn, işrĂ‚k, duhĂ‚, vudû, tahiyyetu ’l-mescid, hĂ‚cet vb. namazlarla da dĂ‚imĂ‚ CenĂ‚b-ı Hakk ’a yaklaşmanın gayreti icinde olurdu.
İbadetler belli vakitler icinde edĂ‚ edilip bitirilirler. Fakat îman ve kulluk, son nefese kadar dĂ‚imîdir. Dolayısıyla namazda kazanılan CenĂ‚b-ı Hakk ’a yakınlık hissiyĂ‚tını, O ’nun huzûrunda bulunma şuurunu ve her an ilĂ‚hî kameraların gozetimi altında olduğumuz hakîkatini, kalpte sĂ‚bitlemek îcĂ‚b eder.
Bunun icindir ki Hak Ă‚şığı Ă‚rif kullar, butun bir omru Ă‚deta namaz hissiyĂ‚tı icinde gecirmişlerdir. Dunyevî işlerle meşgul olsalar bile, “El kĂ‚rda, gonul YĂ‚r ’da.” dustûruyla kalben CenĂ‚b-ı Hak ’la beraberlik hĂ‚linde bulunmuşlardır.
Nitekim Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚, îmĂ‚nın aşk, vecd ve lezzeti icinde şoyle seslenir:
“Oyle bir abdest al ki, hic bozulmasın. Oyle bir namaz kıl ki, hic bitmesin. Âşığa beş vakit namaz yetmez; beş yuz bin vakit ister. Gercek Ă‚şık, vuslatın bitmesini hic ister mi?”
Ayrıca Hak dostları, CenĂ‚b-ı Hakk ’a yakınlık ve vuslatın dunya şartlarındaki zirve tecellîsi olan namazda, oyle mĂ‚nevî zevklere nĂ‚il olmuşlardır ki, onların bu vecd ve istiğrĂ‚kı, kendilerine maddî ıztıraplarını dahî unutturmuştur.
Nitekim Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh- ’ın bir muhĂ‚rebede ayağına ok isabet etmişti. Acısının şiddetinden dolayı oku cıkaramadılar. Bunun uzerine Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Ben namaza durayım da oyle cıkarın!” dedi. Dediği gibi yaptılar ve kolayca cıkarıldı. Hazret-i Ali selĂ‚m verip;
“–Ne yaptınız?” diye sordu. Yanındakiler de;
“–Cıkardık!” dediler.
Demek ki Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-, namazda Ă‚deta dunyadan tecerrud ediyor, bedenî ıztıraplarını unutacak derecede kendini ibadete teksîf ediyordu.
Nitekim asr-ı saĂ‚det toplumunda, rûhî buhranların, psikolojik rahatsızlıkların gorulmeyişinin bir sebebi de, namazı huşû icinde edĂ‚ etmeleriydi. Zira ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, namazda butun muhtaclık ve acziyetlerini sonsuz kudret sahibi olan CenĂ‚b-ı Hakk ’a arz edip O ’na sığınmanın huzuruyla doluyorlardı. Vecd ve istiğrak icinde yapılan kıyamlar, kıraatler, rukûlar ve secdeler, yorgun gonuller icin Ă‚deta mĂ‚nevî bir rehabilite vesîlesi oluyordu.
Huşû ile kılınan namazların gonle nakşettiği takvĂ‚ hassĂ‚siyeti, kulu namazdan sonra da hayĂ‚sızlık ve fenalıklara karşı koruyan Ă‚deta mĂ‚nevî bir zırh vazifesi goruyordu. Nefis problemlerini aşmada, şeytanın hile ve desiselerine karşı mukĂ‚vemet gostermekte buyuk bir firĂ‚set, basîret ve dirĂ‚yet kazandırıyordu. Yani namaz, hem kulu cirkinliklerden uzak tutuyor, hem de mu ’minin hĂ‚lini guzelleştiren, hayatına tertip, duzen ve mĂ‚nĂ‚ katan, ilĂ‚hî bir terbiye oluyordu.
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bizlere ornek nesil olarak takdim buyurduğu ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, namazı hayatlarının tam merkezine koymuşlardı. Dîni ayakta tutan en sağlam sutunun namaz olduğu şuuruyla, ona sımsıkı sarılıyorlardı. Onların namaza olan iştiyak ve gayretlerini gosteren sayısız hĂ‚diselerden biri olan şu misal, ne kadar ibretlidir:
Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- halife iken suikaste uğrayıp ağır yaralanmıştı. Kan kaybından bayılıyor, kendisini bir turlu ayıltamıyorlardı. Fakat namaz vakitleri girdiğinde biri kulağına eğilip;
“–Namaz yĂ‚ Omer, namaz!” diye seslenince, Mu ’minlerin Emîri Hazret-i Omer, hayret verici bir irĂ‚deyle ayılıyor ve o hĂ‚liyle namazını edĂ‚ ediyordu. Ardından da:
“–Namazı olmayanın İslĂ‚m ’da yeri yoktur!” deyip tekrar kendinden geciyordu.
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz de, hakikî bir mu ’minin namazla ne derin bir gonul irtibĂ‚tı icinde bulunması gerektiğine işaret sadedinde şoyle buyurmuşlardır:
“(Mu ’min) vefĂ‚t edip de kabre konulduğunda, Guneş, gurûb (batış) hĂ‚linde ona temessul ettirilir. Mu ’min mevtĂ‚, gozlerini ovuşturarak oturur ve;
«–Bırakınız beni, namaz kılayım.» der.” (İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 32)
Şuphesiz ki Peygamber Efendimiz ’in, ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın ve evliyĂ‚ullĂ‚h ’ın namazdaki vecd, istiğrak ve huşû hĂ‚lleri, bizler icin Ă‚deta yıldızlardaki olculer mevkiindedir. Bizler o zirvelere varamasak da onların hĂ‚line ne kadar yaklaşmaya gayret edersek, namazlarımızdan da o nisbette mustefîd oluruz -inşĂ‚allah-.
CenĂ‚b-ı Hak, sevip rĂ‚zı olduğu kullarının namaz aşkından gonullerimize hisseler ihsĂ‚n eylesin. Namazı cok sevmeyi ve o mustesnĂ‚ ibadetin hakîkatini idrĂ‚k ederek mîrĂ‚c ufkunda secdelerle yakınlığına erebilmeyi, Rabbimiz cumlemize nasip ve muyesser kılsın.
Âmîn!..
Dipnotlar: [1] Ağu: Zehir. [2] Keleci: Kelime, soz. [3] Şeşirgil: Cozup ayır, bağını kopar, ayıkla. [4] Us: Akıl. [5] CĂ‚ğ ede (Cağada): Cocukca, tecrubesizce, ham. [6] NesĂ‚î, Işretu ’n-NisĂ‚, 10; Ahmed, III, 128, 199.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Ağustos, Sayı: 414
İslam ve İhsan
Kul Nasıl "Bir Allah Dostu" Olabilir?