
İslam ’da taziyenin hukmu nedir? Cenaze nasıl yıkanır, kefenlenir ve defnedilir? İslam ’da cenaze uğurlama ve taziye ornekleri.İslĂ‚m kardeşliğinin muhim vecîbelerinden biri de, vefĂ‚t eden mu ’min kardeşlerimize son vazifemizi yaparak onları insanın mukerremliğine yaraşır şekilde defnetmek ve Ă‚ilelerine tĂ‚ziyede bulunmaktır.
CenĂ‚b-ı Hak, Âdemoğluna bu vazifeyi canlı bir misal gostererek oğretmiştir.[1] CenĂ‚zenin namazını kılmak ve kabre defnedilmesiyle ilgilenmek farz-ı kifĂ‚ye, diğer hizmetler ise sunnet ve mustehab kılınmıştır. Bu vazifeler ihmĂ‚l edildiğinde, butun bolge halkı farzı terk etmiş sayılarak gunahkĂ‚r olur.
Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz, cenĂ‚zenin emin kimseler tarafından yıkanmasını tavsiye ederek[2] techîzine ihtimam gosterilmesini, guzelce yıkanıp kokulanarak kefenlenmesini istemiştir. Bu vazifenin ehemmiyetini ifĂ‚de sadedinde şoyle buyurmuştur:
“Oluyu yıkayıp da onda gorduğu hoş olmayan hĂ‚lleri gizleyen kimseyi Allah TeĂ‚lĂ‚ kırk kere bağışlar. Oluyu kefenleyene ipekten yapılmış cennet elbiseleri giydirir. Kabir kazıp oluyu defnedene, bir fakiri kıyĂ‚mete kadar kalacağı bir eve yerleştirmiş gibi ecir verir.” (HĂ‚kim, I, 506/1307)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Muslumanın, Musluman uzerindeki hakkı beştir: SelĂ‚m almak, hasta ziyĂ‚ret etmek, cenĂ‚zenin arkasından yurumek, davete icĂ‚bet etmek ve aksırana «yerhamukellah: Allah sana merhamet eylesin!» demek.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 2; Muslim, SelĂ‚m, 4)
VefĂ‚t eden bir musluman icin ilk duĂ‚, onun cenĂ‚ze namazını kılmaktır. Daha sonra da imkĂ‚n nisbetinde duĂ‚ etmek ve onun adına hayırlarda bulunmak îcĂ‚b eder. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“CenĂ‚ze namazı kıldığınız zaman, olen kimseye ihlĂ‚sla duĂ‚ ediniz!” buyurmuştur. (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 54-56/3199)
Yine Fahr-i KÂinÂt Efendimiz:
“Hangi muslumanın cenĂ‚zesinde AllĂ‚h ’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların olu hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.” mujdesini vermiştir. (Muslim, CenĂ‚iz, 59)
Burada “kırk” rakamı kalabalık insan topluluğunu ifĂ‚de etmek icin kullanılmıştır. ZîrĂ‚ bir başka hadiste yuz kişi denirken,[3] diğer bir rivĂ‚yette de uc saflık bir cemaatin bulunması yeterli gorulmuştur.[4]
Son rivĂ‚yeti nakleden MĂ‚lik bin Hubeyre -radıyallĂ‚hu anh-, bir muslumanın cenĂ‚zesine katılanları az gorduğunde hemen onları uc saf hĂ‚line getirirdi.[5]
LĂ‚kin muslumanların husn-i şehĂ‚detine mazhar olabilmek icin, AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sı istikĂ‚metinde bir hayat yaşamak zarûrîdir. Cunku bir cemaatin, hatĂ‚ ve yanlış uzere birleşmesi oldukca zordur.
Musluman dĂ‚imĂ‚ olume hazır olmalı, borclu iken oluvermekten korkmalıdır. Şayet borclu olmuşse, akrabĂ‚ları oncelikle onun borclarını odemelidirler. Cunku borcu odenmediği muddetce şehîdin bile cennete giremeyeceği bildirilmektedir.[6]
CENAZE NE KADAR ZAMAN İCERİSİNDE DEFNEDİLMELİDİR? Ayrıca cenĂ‚zenin fazla bekletilmeyip bir an evvel defnedilmesi tavsiye edilmiştir. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurur:
“CenĂ‚zeyi suratli taşıyın. Eğer o iyi biriyse, bu onun icin bir hayırdır; onu bir an evvel kabirdeki hayır ve sevĂ‚bına kavuşturmuş olursunuz. İyi biri değilse, bu da bir şerdir; onu cabucak omuzlarınızdan atmış olursunuz.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 51; Muslim, CenĂ‚iz, 50, 51)
Erkekler icin buyuk bir fazîlet olarak teşvik edilen cenĂ‚ze namazı ve onu kabre defnetme vazifesi, kadınlar icin hoş karşılanmamış, “tenzîhen mekruh” kabul edilmiştir. Cunku fıtraten şefkat ve merhamet gibi hissiyĂ‚tı yuksek olan kadınların boylesine acı ve huzunlu durumlarda uygun olmayan davranışlarda bulunmaları kuvvetle muhtemeldir.
Ummu Atıyye -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- şoyle demiştir:
“Biz hanımlar cenĂ‚zeye iştirĂ‚k etmekten menedildik. Fakat cenĂ‚ze teşyîi bize kesin olarak haram kılınmadı.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz 29, İ ’tisam 27; Muslim, CenĂ‚iz 34-35)
Bir yakını olen veya herhangi bir musîbete uğrayan kimselere tĂ‚ziyede bulunmak, yĂ‚ni onları tesellî ederek sabır telkin etmek de muhim bir ictimĂ‚î hizmettir. Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Bir musîbeti sebebiyle din kardeşine tĂ‚ziyede bulunan mu ’mine, Allah TeĂ‚lĂ‚ kıyĂ‚met gunu kerem elbiselerinden giydirir (şeref bahşeder).” (İbn-i MĂ‚ce, CenĂ‚iz, 56)
Âciz yaratılan insanoğlu, belĂ‚ ve musîbetler karşısında desteğe ve tesellîye muhtactır. Dolayısıyla cenĂ‚ze teşyîi ve tĂ‚ziye gibi hususlar cok muhim birer insĂ‚nî vazifedir. Bunları ihmĂ‚l etmek buyuk bir eksiklik ve vebaldir. Ayrıca unutmayalım ki bugun bir kardeşimize cok gorduğumuz ufak bir ziyĂ‚ret ve tesellîye yarın kendimiz muhtac olabiliriz. Fakat zamanında guzel tohumlar ekmezsek muhtac olduğumuz bir zamanda cevremizde tutunacak dal bulamayız.
CENAZE UĞURLAMA VE TAZİYE ORNEKLERİ Cenaze Uğurlama ve Hasta Ziyaretinin Fazileti CĂ‚bir -radıyallĂ‚hu anh- ’tan rivĂ‚yet edildiğine gore Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e:
“–Nasıl sabahladınız?” diye sorulmuştu.
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdu:
“–Bir cenĂ‚zede bulunmayan ve hasta ziyĂ‚retine gitmeyen kimselerden daha hayırlı olarak sabahladım.” (BuhĂ‚rî, el-Edebu ’l-Mufred, no: 1133; bkz. İbn-i MĂ‚ce, Edeb, 18)
Bu ifĂ‚deleriyle Peygamber Efendimiz; “Samîmiyetle ve Hak rızĂ‚sı icin cenĂ‚ze teşyîinde bulunan ve hasta ziyĂ‚retini îfĂ‚ eden kişilerin elde edeceği sevap ve ecirler hĂ‚ric tutulursa, dolu dolu ve hayırlı bir gece gecirdiğini” beyĂ‚n etmiş olmaktadır. Dolayısıyla da cenĂ‚ze teşyîi ve hasta ziyĂ‚retinin yuksek fazîletine işĂ‚ret etmektedir.
Peygamberimizin Taziye Ziyaretleri Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, cenĂ‚ze teşyîinde bulunur, hastaları ziyĂ‚ret eder ve dĂ‚vetlere katılırdı. Ebû Said el-Hudrî -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
“Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Medîne ’ye yeni geldiği sıralarda bizden biri olum doşeğinde iken, varıp kendisine haber verirdik. O da gelir hastanın başında durur, istiğfarda bulunurdu. Olunce de yanındakilerle beraber geri donerdi. BĂ‚zen de cenĂ‚ze gomulunceye kadar beklerdi.
Kendisine zahmet vermekten endişe duyarak aramızda şoyle konuştuk:
«–Hastamız olunceye kadar Allah Rasûlu ’ne bir şey soylemeyelim. VefĂ‚t edince kendisine soyleriz. Boylece O, ne yorulur ne de zaman kaybetmiş olur.»
Boyle yapmaya başladık. Hastamız olunce kendisine haber verirdik. O da gelir namazını kılar, istiğfarda bulunur, geri donerdi. BĂ‚zen de cenĂ‚ze gomulunceye kadar beklerdi. Bir sure de bu şekilde yaptık. Daha sonra:
«–VallĂ‚hi boyle de yapmayalım. Bu da RasûlullĂ‚h ’ı yoruyor. CenĂ‚zemiz olduğunda onu Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in kapısına goturelim, orada namaz kıldırsın. Bu, O ’nun icin daha kolay olur.» dedik ve oyle yaptık.”
Hadîsin rĂ‚vîlerinden Muhammed bin Omer -radıyallĂ‚hu anh- diyor ki:
“Bu sebepten Allah Rasûlu ’nun kapısının onu, «cenĂ‚ze namazının kılındığı yer» mĂ‚nĂ‚sında «musallĂ‚» ismiyle anılır oldu. CenĂ‚zeler hep oraya goturuluyordu. Allah Rasûlu ’nun vefĂ‚tından sonra da aynı usûl devĂ‚m etti.” (İbn-i Sa ’d, I, 257; HĂ‚kim, I, 519/1349)
***
Talha bin BerĂ‚ -radıyallĂ‚hu anh- hastalanmıştı. Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- onu ziyĂ‚rete geldi. Cıkarken:
“–Talha ’ya olumun yaklaştığını goruyorum. VefĂ‚t edecek olursa bana haber verin; techiz ve tekfin işinde elinizi cabuk tutun. Cunku bir muslumanın cesedini Ă‚ilesi yanında bekletmek uygun değildir.” buyurdu. (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 33-34/3159)
Cok gecmeden Talha vefĂ‚t etti. VefĂ‚tından az evvel de:
“–Beni cabucak defnedip Rabbime kavuşturunuz. Hazret-i Peygamber ’e haber vermeyiniz. ZîrĂ‚ buraya gelirken yahûdîlerin ona zarar vermesinden endişe ediyorum. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in benim yuzumden bir sıkıntıya uğramasını arzu etmem.” diye vasiyet etti.
Gece de bastırmış olduğu icin Allah Rasûlu ’ne haber verilmeden Talha -radıyallĂ‚hu anh- defnedildi. Bu durum sabahleyin Allah Rasûlu ’ne haber verildi. Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- Talha ’nın kabri başına gitti ve kabri başında Talha icin:
“AllĂ‚h ’ım, Sen ondan, o Sen ’den rĂ‚zı olarak Talha ’yı karşılayıp huzûruna kabul et!” diye duĂ‚ etti. (Bkz. İbnu ’l-Esîr, Usdu ’l-GĂ‚be, II, 29)
Melekler Dualarınıza Amin Derler Ebû Seleme -radıyallĂ‚hu anh- vefĂ‚t etmişti. Âlemlerin SultĂ‚nı Efendimiz yanına girdi, acık kalan gozlerini kapattı ve sonra şoyle buyurdu:
“Ruh cıkınca gozler onu tĂ‚kip eder!”
Bu esnĂ‚da Ebû Seleme ’nin aile fertlerinden bĂ‚zıları yuksek sesle ağlamaya başladı. Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m-:
“–Kendinize hayırdan başka bir şeyle duĂ‚ etmeyin. Cunku melekler duĂ‚larınıza «Ă‚min» derler!” buyurarak îtidĂ‚li muhĂ‚faza etmeleri gerektiğini bildirdi. Sonra da şoyle duĂ‚ buyurdu:
“AllĂ‚h ’ım! Ebû Seleme ’yi bağışla! Derecesini, hidĂ‚yete ermişler seviyesine yukselt! Geride bıraktıkları icin de ona Sen vekil ol! Ey Âlemlerin Rabbi! Bizi de onu da bağışla! Kabrini genişlet ve nurla doldur!” (Muslim, CenĂ‚iz, 7)
Alan da Veren de Allah ’tır UsĂ‚me bin Zeyd -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- şoyle der:
Kızı (Zeynep -radıyallĂ‚hu anhĂ‚-), Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e haber gondererek:
“–Oğlum olmek uzeredir, lutfen bize kadar geliniz!” dedi. Peygamber Efendimiz o esnĂ‚da ashĂ‚bıyla meşgul olduğu icin:
“–Alan da veren de Allah ’tır. O ’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allah ’tan beklesin!” buyurarak kızına selĂ‚m gonderdi. Bunun uzerine kızı, Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’e:
“–Ne olur, mutlaka gelsin!” diye tekrar haber yolladı.
Bu defĂ‚ Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, Sa ’d bin UbĂ‚de, MuĂ‚z bin Cebel, Ubey bin KĂ‚ ’b, Zeyd bin SĂ‚bit ve başka sahĂ‚bîlerle birlikte kalkıp kızının evine gitti. Cocuğu Hazret-i Peygamber ’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in gozlerinden yaşlar boşandı. Durumu goren Sa ’d bin UbĂ‚de:
“–Ey AllĂ‚h ’ın Rasûlu, bu ne hĂ‚ldir?” dedi. Efendimiz de:
“–Bu, AllĂ‚h ’ın, dilediği kullarının kalbine koyduğu bir rahmettir. Zaten Allah TeĂ‚lĂ‚ ancak merhametli kullarına rahmet eder.” buyurdu. (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 33; Muslim, CenĂ‚iz, 9, 11)
Olunun Yıkanması, Kefenlenmesi ve Defni Peygamber Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- ’ın kızı Zeyneb -radıyallĂ‚hu anhĂ‚- vefĂ‚t ettiğinde onu, Ummu Eymen, EnsĂ‚r hanımlarından Ummu Atiyye ve vĂ‚lidelerimizden Hazret-i Sevde ile Ummu Seleme yıkamışlardı. Yıkama esnĂ‚sında Efendimiz yanlarına varıp:
“–Onu yıkamaya, sağ tarafından ve abdest Ă‚zĂ‚larından başlayınız! Su ve sidr[7] ile tek sayıda; uc, beş veya yedi kere, gerekli gorurseniz daha fazla yıkayınız! Sonuncusunda suya kĂ‚fur koyunuz! Yıkama işini bitirince bana bildiriniz!” buyurdu.
Hazret-i Zeyneb ’in saclarını taradılar, uce ayırıp her birini bir bukle yaptılar. Buklelerden ikisi Hazret-i Zeyneb ’in yan taraflarındaki, biri de on tarafındaki saclarındandı. Yıkamayı bitirdiklerinde Allah Rasûlu, elbisesini onlara verip:
“–Bunu Zeyneb ’e ic gomleği yapınız!” buyurdu. (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 8-17; Muslim, CenĂ‚iz, 36; İbn-i Sa ’d, VIII, 34-36)
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- cenĂ‚ze namazını kıldıktan sonra mahzun ve mukedder bir şekilde kabre indi. Biraz durduktan sonra tebessum ederek dışarı cıktı ve şoyle buyurdu:
“–Zeyneb ’in zayıflığını duşunerek, ona kabrin darlığını ve kederini hafifletmesi icin AllĂ‚h ’a duĂ‚ ettim. Allah TeĂ‚lĂ‚ da duĂ‚mı kabul buyurup kabir sıkıntısını ona hafifletti.” (İbn-i Esîr, Usdu ’l-GĂ‚be, VII, 131)
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in bu kadar sevdiği muhtereme kerîmesi ve İslĂ‚m uğruna pek cok fedĂ‚kĂ‚rlıklara katlanan takvĂ‚ sĂ‚hibi, sĂ‚liha bir hanım bile kabrin sıkıntısına dûcĂ‚r olursa, bizim hĂ‚limiz nice olur? Bu yuzden istikbĂ‚limizi sık sık tefekkur ederek hĂ‚l ve tavırlarımızı dĂ‚imĂ‚ gozden gecirmeliyiz.
Cenaze Duası Avf bin MĂ‚lik -radıyallĂ‚hu anh- şoyle der:
“Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz, bir cenĂ‚ze namazı kıldırmıştı. O esnĂ‚da şoyle duĂ‚ ettiğini duydum ve ezberledim:
«AllĂ‚h ’ım! Onu bağışla, ona rahmet et, onu azap ve sıkıntılardan koru. Kusurlarını affet. Cennetten nasîbini ihsĂ‚n eyle, kabrini genişlet! Onu su ile, karla ve buzla yıka(nmış gibi tertemiz kıl)! Beyaz giysileri kirden temizler gibi onu gunahlarından arındır. Kendi evinden daha guzel bir ev, Ă‚ilesinden daha hayırlı bir Ă‚ile, hanımından daha hayırlı bir zevce ver. Onu cennete koy, kabir ve cehennem azĂ‚bından muhĂ‚faza buyur!»
Bu guzel duĂ‚yı işitince; «Keşke olen ben olsaydım.» diye icimden gecirdim.” (Muslim, CenĂ‚iz, 85)
Cenazeyi Hayırla Yad Ediniz! Enes -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- ile bĂ‚zı sahĂ‚bîler birlikte bulunurlarken yanlarından bir cenĂ‚ze gecti. AshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan bĂ‚zıları o cenĂ‚zeyi hayırla yĂ‚d ettiler. Bunun uzerine Efendimiz:
«–Vecebet! (VĂ‚cib oldu, kesinleşti!)» buyurdu.
Sonra bir cenĂ‚ze daha gecti. Orada bulunanlar onun kotuluğunden bahsettiler. Rasûl-i Ekrem Efendimiz yine:
«–Vecebet! (VĂ‚cib oldu, kesinleşti!)» buyurdu.
Bunun uzerine Omer bin HattĂ‚b -radıyallĂ‚hu anh-:
«–YĂ‚ Rasûlallah, kesinleşen nedir?» diye sordu.
Peygamber Efendimiz:
«–Once gecen cenĂ‚zeyi hayırla yĂ‚d ettiniz, bu sebeple onun cennete girmesi kesinleşti. Sonrakinin de kotuluğunden bahsettiniz, onun da cehenneme girmesi kesinleşti. Cunku siz (mu ’minler), AllĂ‚h ’ın yeryuzundeki şĂ‚hitlerisiniz.» buyurdu.” (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz, 86; Muslim, CenĂ‚iz, 60)
Taziye Orneği Peygamber Efendimiz ’in, Medîne dışında bulunan MuĂ‚z bin Cebel ’e, oğlunun vefĂ‚tı sebebiyle gonderdiği şu mektup, ne guzel bir tĂ‚ziye orneğidir:
“BismillĂ‚hirrahmĂ‚nirrahîm.
AllĂ‚h ’ın Rasûlu Muhammed ’den MuĂ‚z bin Cebel ’e...
AllĂ‚h ’ın selĂ‚mı uzerine olsun!
Kendisinden başka ilĂ‚h bulunmayan AllĂ‚h ’a hamdettiğimi sana iletmek isterim. İmdi; Allah ecrini artırsın, buna karşılık sana buyuk mukĂ‚fatlar ihsĂ‚n etsin ve sabretme gucu versin. Bizi ve seni şukre muvaffak kılsın. ZîrĂ‚ canlarımız, mallarımız, evlĂ‚d u iyĂ‚limiz, Azîz ve Celîl olan AllĂ‚h ’ın bize tatlı hibeleri, gecici bir sure icin yanımıza bıraktığı emĂ‚netleri cumlesindendir.
Allah sana o cocuğu vermekle seni sevindirdi. Şimdi de onu buyuk bir ecir karşılığında senden aldı. Onun karşılığında Allah ’tan rahmet, mağfiret ve hidĂ‚yet bekliyorsan, sabret!.. Uzuntu ve kederin, ecrini yok etmesin! Sonra pişman olursun! Bil ki ağlayıp sızlamak hicbir şeyi geri getirmez, huzun ve kederi de defedemez. Başa gelecek olan zaten gelmiştir, vesselĂ‚m.” (HĂ‚kim, III, 306/5193)
Cenaze Evine Yemek Gondermek Sevap mı? Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, cenĂ‚ze yakınlarına sĂ‚dece tĂ‚ziyede bulunmakla kalmaz, maddî-mĂ‚nevî her turlu yardımda bulunurdu. Nitekim CĂ‚fer-i TayyĂ‚r -radıyallĂ‚hu anh- şehîd olduğunda Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz kendi Ă‚ilesine:
“–CĂ‚fer ’in Ă‚ilesi icin yemek yapınız! Cunku onlar şu durumda mutfakla meşgul olamazlar!” buyurmuştur. (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 25-26; İbn-i HişĂ‚m, III, 436)
Daha sonra da bizzat kendisi, Hazret-i CĂ‚fer ’in yetimlerine sĂ‚hip cıkarak onları himĂ‚ye ve terbiyesine almıştır.
Musibete Uğrayan İnsanlar Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh- da herhangi bir musîbete uğrayan insanlara şoyle tĂ‚ziyede bulunurdu:
“Sabır, musîbetin elemini hafifletir, sızlanmanın ise faydası yoktur. Olum oncesi hayat basittir, cetin olan olum sonrasıdır. RasûlullĂ‚h ’ı kaybedişinizi hatırlayınız ki, musîbetiniz gozunuzde kuculsun ve Allah ecrinizi artırsın.” (Ali el-Muttakî, XV, 744/42958)
Cenaze Uğurlamanın Fazileti Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“Kim, sevĂ‚bına inanarak ve karşılığını sĂ‚dece Allah ’tan bekleyerek bir muslumanın cenĂ‚zesi ile birlikte gider ve namazı kılınıp gomulunceye kadar beklerse, her biri Uhud Dağı kadar olan iki kırat sevapla doner. Kim de cenĂ‚ze namazını kılar, defnolunmadan once ayrılırsa bir kırat sevapla doner.” buyurmuşlardı. (BuhĂ‚rî, Îman, 35)
Birgun Abdullah bin Omer, Sa ’d bin Ebî VakkĂ‚s ile birlikte otururken HabbĂ‚b bin Eret geldi ve:
“–Abdullah! Baksana Ebû Hureyre ne diyor!” diye bu hadîsi nakletti. Bunun uzerine Hazret-i Abdullah:
“–Ebû Hureyre de cok oldu.” dedi ve HabbĂ‚b ’ı, bu hadîsi araştırmak icin Hazret-i Âişe ’ye gondererek; “Bunu ondan sor gel!” dedi.
HabbĂ‚b gidince Abdullah yerden bir avuc cakıl taşı aldı; sinirli bir şekilde taşları elinde evirip cevirmeye başladı. Bir muddet sonra HabbĂ‚b, Hazret-i Âişe ’nin; “Ebû Hureyre doğru soyluyor; ben de RasûlullĂ‚h ’ın oyle buyurduğunu işittim.” dediğini haber verdi. Bu sefer kacırdığı fırsatlara hayıflanan Abdullah bin Omer, elindeki taşları yere fırlattı ve:
“–Desene biz cok kırat kacırdık!” diye teessurunu ifĂ‚de etti. (Muslim, CenĂ‚iz, 56)
Burada va ’dedilen sevĂ‚bın miktar ve olcusu, kesin bir sınır tĂ‚yin etmekten ziyĂ‚de, cenĂ‚ze teşyîinin yuksek fazîletini beyĂ‚n etmek icindir. ZîrĂ‚ CenĂ‚b- Hak, yapılan amellere, kalplerdeki niyet ve samîmiyetin seviyesine gore ecir lutfeder.
Allah ’ın Erkeklere Emaneti KĂ‚sım bin Muhammed -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:
“Hanımım vefĂ‚t etmişti. Muhammed bin KĂ‚ ’b el-Kurazî tĂ‚ziyeye geldi. Bana şunu anlattı:
İsrĂ‚iloğulları ’ndan Ă‚lim, Ă‚bid ve gayretli bir adam vardı. Cok sevdiği sĂ‚liha bir hanımı vardı. Derken bu hanımı vefĂ‚t etti. O Ă‚lim buna cok uzuldu ve evine kapanarak insanlardan alĂ‚kasını kesti, kimseyle konuşmaz oldu. İsrailoğulları ’ndan bir kadın bunu duyunca yanına gitti ve:
«–Ona soracak bir meselem var, fetvĂ‚ istiyorum, onunla husûsî goruşeceğim.» dedi. İnsanlar cıktılar, o ise kapıda bekledi ve mutlaka goruşmesi gerektiğini tekrarladı.
Birisi Âlime haber verip:
«–Kapıda bir kadın var, sana fetvĂ‚ sormak istiyor, kapıdan ayrılmıyor.» dedi. İzin verilince kadın iceri girdi. Âlime:
«–Sana soracak bir meselem var.» diye soze başladı. Âlim; «–Mesele nedir?» deyince kadın şoyle bir suĂ‚l sordu:
«–Ben, komşum olan bir hanımdan bilezik aldım. Onu bir muddet takındım, odunc olarak kullandım. Şimdi bana haber gonderdiler, onu istiyorlar. Ne dersin, onlara bileziklerini iĂ‚de etmem gerekir mi?»
Âlim:
«–Evet, vallĂ‚hi vermen lĂ‚zım.» dedi.
Kadın:
«–Ama o bilezik bende bir muddet kaldı, (onu cok sevdim).» deyince Ă‚lim:
«–Olsun, sen onu emĂ‚net olarak aldığın icin onların bunu geri istemeye hakları vardır.» cevĂ‚bını verdi. Bunun uzerine kadın:
«–Allah sana merhamet eylesin ey Ă‚lim! Allah, sana emĂ‚net olarak verdiği şeyi geri istediğinde neden uzuluyorsun! Uzulmeye hakkın var mıdır? Sana hanımını emĂ‚neten vermişti, sonra da geri aldı. AllĂ‚h ’ın, onu yanında bulundurmaya senden daha cok hakkı vardır.» diyerek onu tesellî etti.
Âlim bu sozlerden ibret aldı, hakîkati gordu ve kendine geldi. Allah, Ă‚limi kadının sozlerinden istifĂ‚de ettirdi.” (Muvatta, CenĂ‚iz, 43)
İkizleri ile Beraber VefĂ‚t Eden Anne Mesnevî şĂ‚rihi TĂ‚hiru ’l-Mevlevî, doğum esnĂ‚sında ikizleri ile beraber vefĂ‚t eden bir annenin dramından cok duygulanır. AkrabĂ‚larını araştırıp buldurur.
“–Ben bu uc mevtĂ‚ya tĂ‚ziye olarak bir kabir taşı kitĂ‚besi yazdırmak istiyorum!” der ve anne yureğinin şefkat ve merhametini şu dortluğu ile cok icli bir şekilde ifĂ‚de eder:
Bir KitÂbe-i Seng-i MezÂr:
Dunyada der-Ă‚ğûşa ecel vermedi imkĂ‚n,
Etti beni hem-makber iki yavrucuğumla.
Artık tutarak dest-i yetîmĂ‚nelerinden,
Geldim sana Rabb ’im, iki oksuz cocuğumla...
“Bir mezar taşı kitĂ‚besi: Ecel, beni iki yavrucuğumla kabir yolcusu eyleyerek şu dunya hayĂ‚tında (onları doya doya) kucaklamaya imkĂ‚n vermedi. Ey Rabbim! Ben de yetim ellerinden tutup o iki oksuz cocuğumla Sana geldim...”
Olunun Kabirdeki Durumu İbn-i AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- ’dan rivĂ‚yet edildiğine gore Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Kabirdeki olu, denizde boğulmak uzere olan ve dehşet icerisinde yardım isteyen kimse gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden, samîmî ve sĂ‚dık arkadaşından bir duĂ‚ bekler. Şayet bir duĂ‚ gelecek olsa, bu onun icin dunyĂ‚ ve icindekilerden daha kıymetli ve sevimli olur. Şuphesiz Allah, kabir ehline, dunyadakilerin duĂ‚sı bereketiyle dağlar misĂ‚li ecir verir. Dirilerin olulere gonderebileceği en iyi hediye ise onlar icin istiğfĂ‚r etmek ve onlar adına sadaka vermektir.”[8]
İbn-i AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- şoyle rivĂ‚yet eder:
Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz, iki kabrin yanından gecerken onlar hakkında:
“İkisi de azap goruyorlar, ancak (onların zannına gore) buyuk bir gunahtan dolayı değil. Birisi soz goturup getirdiğinden, diğeri de kucuk abdest bozarken îcĂ‚b ettiği sûrette korunmadığından dolayı muazzeb oluyor.” buyurdu.
Akabinde yaş bir hurma dalı istedi. Onu ikiye ayırdı ve daha sonra bunları kabirlerin başına birer birer dikti. Sonra da sozlerine şoyle devĂ‚m etti:
“Kurumadıkları muddetce onların azĂ‚bını hafifletmeleri umulur.” (Muslim, TahĂ‚ret, 111)
Mufessir Kurtubî, bu hadîs-i şerîfi şoyle îzĂ‚h eder:
“Hadîsin, «kurumadıkları muddetce» kısmı, o dalların yaş kaldıkları muddetce tesbih ettiklerine işĂ‚ret etmektedir. Nitekim Ă‚limlerimiz şoyle demişlerdir: Kabirlere ağac dikmekten ve orada Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okumaktan oradaki mevtĂ‚lar istifĂ‚de ederler. Bir ağac dikmek bile olulerin azĂ‚bını hafifletirse, bir mu ’minin Kur ’Ă‚n okumasından kim bilir ne kadar istifĂ‚de ederler? Oluye hediye edilen şeyin sevĂ‚bı da kendisine ulaşır.” (Kurtubî, X, 267)
Kur ’Ă‚n tilĂ‚veti sebebiyle husûle gelecek ilĂ‚hî rahmetten olulerin de istifĂ‚desi icin bilhassa YĂ‚sîn-i Şerîf okunması, herkesin bildiği ve tatbîk ettiği bir usûldur. Nitekim hadîs-i şerîfte şoyle buyrulur:
“…YĂ‚sîn, Kur ’Ă‚n ’ın kalbidir. Bir kimse onu AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sını ve Ă‚hiret yurdunu talep ederek okursa, muhakkak gunahları bağışlanır. Olulerinize de YĂ‚sîn Sûresi ’ni okuyunuz.” (Ahmed, V, 26)
Olulerin mĂ‚nevî istifĂ‚desi icin diğer Ă‚yet ve sûrelerden de okunabilir. Buna dĂ‚ir rivĂ‚yetlerin bir kısmı şoyledir:
“Sizden biri vefĂ‚t ettiğinde onu fazla bekletmeden kabre goturunuz. Defnettiğiniz zaman da biriniz, başucunda FĂ‚tiha Sûresi ’ni, ayak ucunda da Bakara Sûresi ’nin son kısmını (Âmenerrasûlu) okusun.” (TaberĂ‚nî, Kebîr, XII, 340; Deylemî, I, 284; Heysemî, III, 44)
AlĂ‚ bin el-LeclĂ‚c, sĂ‚hĂ‚be-i kirĂ‚mdan olan babası LeclĂ‚c ’ın, vefĂ‚tı esnĂ‚sında kendilerine şu vasiyette bulunduğunu rivĂ‚yet etmiştir:
“Beni kabre koyduğunuz zaman:
«بِسْمِ اللّٰهِ وَعَلٰى سُنَّةِ رَسُولِ اللّٰهِ : AllĂ‚h ’ın adıyla ve Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in sunneti uzere (seni Hakk ’a emĂ‚net ediyoruz.)» deyiniz ve uzerime toprak atınız. Başımın ucunda Bakara Sûresi ’nin evvelini ve son kısmını okuyunuz. Şuphesiz ben, Abdullah bin Omer ’in bu uygulamayı guzel gorduğune şĂ‚hid olmuştum.” (Beyhakî, es-Sunenu ’l-KubrĂ‚, IV, 56)
SahĂ‚be-i kirĂ‚mdan Amr bin Âs -radıyallĂ‚hu anh- ’ın vefĂ‚tı esnĂ‚sında vasiyet olarak etrafındakilere soylediği şu sozler de cĂ‚lib-i dikkattir:
“Beni kabrime defnettiğiniz zaman, bir deve kesip etini parcalayacak kadar mezarımın başında bekleyin ki, sizin varlığınızla yeni hayĂ‚tıma alışma imkĂ‚nı bulayım ve Rabbimin elcilerine vereceğim cevapları hazırlayayım.” (Muslim, Îman, 192)
Bu rivĂ‚yeti kitabında zikreden Nevevî, İmĂ‚m ŞĂ‚fiî -rahmetullĂ‚hi aleyh- ’in, şu sozlerini nakletmiştir:
“Mezarın başında Kur ’Ă‚n ’dan Ă‚yet ve sûreler okumak mustehabdır. Kur ’Ă‚n ’ın tamamının okunması (hatim edilmesi) ise, daha guzeldir.”[9]
Butun bu rivĂ‚yetlerden anlaşılacağı uzere kabirleri ziyĂ‚ret etmek, orada bulunanlara selĂ‚m verip duĂ‚ ve istiğfarda bulunmak, onlar adına hayır ve hasenĂ‚t yapıp Kur ’Ă‚n tilĂ‚vet etmek, mevtĂ‚lar icin bir rahmet vesîlesidir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de Rabbimiz, bizden once Ă‚hirete intikĂ‚l etmiş mu ’min kardeşlerimiz icin şoyle duĂ‚ etmemizi tavsiye eder:
“…Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden once gelip gecmiş îmanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, îmĂ‚n edenlere karşı hicbir kin bırakma! Rabbimiz! Şuphesiz ki Sen cok şefkatli ve cok merhametlisin.” (el-Haşr, 10)
Hazret-i Peygamber ve ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın kabir ziyĂ‚retiyle ilgili soz ve tatbikĂ‚tı, bu hususta ifrat ve tefrite duşmeden nasıl davranılması gerektiğini bizlere gostermektedir.
Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurur:
“Oldukten sonra kulun derecesi yukseltilir. Kul:
«–Ey Rabbim! Bu sevap nereden geldi?» diye sorar. CenĂ‚b-ı Hak ona:
«–(Arkanda bıraktığın) hayırlı ve sĂ‚lih evlĂ‚dın senin icin istiğfarda bulundu, duĂ‚ etti.» buyurur.” (İbn-i MĂ‚ce, Edeb, 1; Ahmed, II, 509)
Yine hidÂyet rehberimiz Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“İnsan olduğu zaman butun amelleri kesilir. Ancak şu uc şey bundan mustesnĂ‚dır: Sadaka-i cĂ‚riye, istifĂ‚de edilen ilim ve kendisine duĂ‚ eden hayırlı evlĂ‚t.” buyurmuştur. (Muslim, Vasıyyet, 14)
Sa ’d bin UbĂ‚de -radıyallĂ‚hu anh-, yanında bulunmadığı bir esnĂ‚da annesinin vefĂ‚t ettiğini, onun adına sadaka verdiği takdirde kendisine bir faydası olup olmayacağını sormuştu. Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-; “Evet.” buyurunca, sĂ‚hip olduğu meyve bahcesini annesi adına tasadduk etti. (BuhĂ‚rî, VesĂ‚yĂ‚, 15)
Abdurrahman bin Ebî Amra ’nın anlattığına gore annesi, bir kole Ă‚zĂ‚d etmek istemişti. Ancak bunu sabaha tehir etmiş ve sabaha cıkamadan da vefĂ‚t etmişti. Abdurrahman, KĂ‚sım bin Muhammed ’e:
“–Ben anneme bedel bir kole Ă‚zĂ‚d etsem, anneme faydası olur mu (sevĂ‚bı ona ulaşır mı)?” diye sorunca, o da şu cevĂ‚bı vermiştir:
“–Sa ’d bin UbĂ‚de, Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e gelip:
«–Annem vefĂ‚t etti, ben onun adına bir kole Ă‚zĂ‚d etsem ona faydası olur mu?» diye sormuştu. Allah Rasûlu de; «–Evet!» buyurdular.” (Muvatta, Itk, 13)
Ebû Bekir -radıyallĂ‚hu anh- ’ın oğlu Abdurrahman, uyku esnĂ‚sında Ă‚niden vefĂ‚t edivermişti. Âişe vĂ‚lidemiz, bu kardeşinin hayrına pek cok kole Ă‚zĂ‚d etti. (Muvatta, Itk, 14)
İbn-i AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- anlatıyor:
Bir kimse Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e gelerek:
“–YĂ‚ Rasûlallah! Annem vefĂ‚t etti, uzerinde de bir aylık oruc borcu var, onun adına borcunu odeyeyim mi?” dedi.
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:
“–Annenin uzerinde mal borcu olsaydı onun adına odeyivermez miydin?” diye sordu.
“–Evet, oderdim!” deyince de, Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m–:
“–AllĂ‚h ’a olan borc, odenmeye daha lĂ‚yıktır!” buyurdu. (Muslim, SıyĂ‚m, 155)
Butun bu hadîs-i şerîfler, vefĂ‚t etmiş mu ’minlerin, sağlıklarında yaptıkları ve vefatlarından sonra da devĂ‚m etmekte olan hayırlarından fayda goreceklerini, ayrıca hayatta olan yakınlarının ve mu ’min kardeşlerinin duĂ‚ ve infaklarından istifĂ‚de edeceklerini bildirerek onları bu hayırlara teşvik etmektedir.
İSLAM ’DA TAZİYENİN HUKMU NEDİR? VelhĂ‚sıl İslĂ‚m, insanın fıtrat ve ihtiyaclarına gore kĂ‚ideler koymuş, hicbir şeyi ihmĂ‚l etmemiştir. VefĂ‚t eden insanların en kısa zaman icinde techiz, tekfin ve teşyîine ısrarla teşvik etmiştir ki, insanoğlu olduğunde nezih bir şekilde ebedî istirahatgĂ‚hına yerleşebilsin. Aksi takdirde insanın mukerremliğiyle bağdaşmayan manzaralar ortaya cıkarak insanların huzûru kacabilir.
Diğer taraftan, İslĂ‚m ’ın emrettiği bu ictimĂ‚î vazifeler, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın kuluna ne kadar değer verdiğini gostermektedir. Yuce Rabbimiz, sevdiği kullarının, merhamet, muhabbet ve kardeşlik duygularıyla yoğrulmuş huzurlu bir toplumda yaşamalarını arzu etmektedir. AllĂ‚h ’ın emirlerine bîgĂ‚ne kalındığında, boyle bir toplum oluşturabilmek imkĂ‚nsız hĂ‚le gelir.
Muhim bir din kardeşliği mes ’ûliyeti olan tĂ‚ziye, nazargĂ‚h-ı ilĂ‚hî olan insan gonlunun, huzunle dolduğu bir anda tesellî edilerek ferahlatılmasıdır. Din kardeşimize, her an yanında olduğumuzu gostermektir. Şunu unutmamak gerekir ki, mukerrem olarak yaratılan ve ilĂ‚hî bir sanat hĂ‚rikası olan insanın dert ve sıkıntılarının paylaşılarak kederli gonlunun tesellî edilmesi, AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sına medĂ‚r olan buyuk amel-i sĂ‚lihlerden biridir.
Dipnotlar:
[1] Bkz. el-MĂ‚ide, 31. [2] Bkz. İbn-i MĂ‚ce, CenĂ‚iz, 8. [3] Bkz. Muslim, CenĂ‚iz, 58. [4] Bkz. Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 38-39/3166. [5] Bkz. Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 38-39/3166. [6] Bkz. NesĂ‚î, Buyû, 98; Ahmed, V, 289. [7] Sidr: Arabistanda yetişen, koyu golgeli bir kiraz ağacıdır. Halkımızın Trabzon Hurması dediği ağac da bu cinstendir. Sidr ağacının yaprakları suya karıştırılarak cenĂ‚ze yıkanır. (Âsım Efendi, KĂ‚mus, II, 385) [8] Deylemî, el-Firdevs bi-Me ’sûri ’l-HitĂ‚b, Beyrut 1986, IV, 103/6323; Ali el-Muttakî, XV, 694/42783; XV, 749/42971. [9] Nevevî, RiyĂ‚zu ’s-SĂ‚lihîn, Beyrut, ts., s. 293.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan