“En faziletli insan kimdir?” sorusuna Peygamber (s.a.v.) Efendimizin verdiği cevap.Duny ve Âhiret saÂdetine ermek isteyen mu ’minler, canlarını, mallarını ve AllÂh ’ın kendilerine lutfettiği butun nîmetleri, ciddî gÂyeler ve emeller uğrunda kullanmaya mecburdurlar. Olum ve otesini duşunen bir insan icin AllÂh rızÂsına kavuşmaktan daha muhim bir gÂye olamaz.
Kur ’Ân-ı Kerîm ’de:
“Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınızla imtihan olunacaksınız…” (Âl-i İmrÂn, 186) buyrulmaktadır.
Bunun icindir ki, gÂyesiz kullanılan nîmetlerin sonu husrandır. Âyet-i kerîmede:
“O gun, ne mal fayda verir ne de evlÂd. Ancak AllÂh ’a kalb-i selîm ile gelenler (fayda bulur).” (eş-ŞuarÂ, 88-89)
Kula bahşedilen nîmetler, gaflet ve cehÂletle elele verirse, fert ve cemiyette husranlar ve huzursuzluklar meydana gelir. Eğer kalb-i selîm ile hareket edilirse, fertler kendilerini duny cennetinde bulurlar. Cemiyet huzur ve saÂdet ile dolar.
EN FAZİLETLİ İNSAN KİMDİR? Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallÂhu anh- rivÂyet eder:
Birgun Rasûl-i Ekrem Efendimiz ’e:
“–YÂ RasûlallÂh, en faziletli insan kimdir?” diye soruldu.
AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–AllÂh yolunda malıyla ve canıyla cihÂd eden mu ’min kişidir!” buyurdular. (Buharî, CihÂd, 2; Muslim, İmÂret, 122, 123)
Bir başka hadîs-i şerîfte ise:
“Gercek mucÂhid, nefsine (hev ve heveslerine) karşı cihÂd edendir.” (Tirmizî, FedÂilu ’l-CihÂd, 2/1621) buyurmuşlardır.
Mu ’minin saÂdet zaferi, îmÂn ve faydalı işler meyÂnındadır. Hakîkî mu ’min, elinden ve dilinden ummetin istifÂde ettiği kimsedir.
TEVHİD SANCAĞINI TAŞIYAN MELEK SahÂbeden Mus ’ab bin Umeyr -radıyallÂhu anh- ’ın hÂli ne guzeldir:
Mus ’ab bin Umeyr -radıyallÂhu anh-, Mekke ’de bircok maddî imkÂnlara sÂhip olmasına rağmen, onları hice sayarak genc yaşta musluman olmuştu. Anne ve babasının kendisini mîrastan mahrum bırakacağı şeklindeki tehditlerine aldırmayarak, İslÂm ’dan vazgecmemiş, garîb ve fakir bir şekilde Medîne-i Munevvere ’ye hicret etmişti. Orada cok gayretli bir şekilde tebliğ faÂliyetine girmiş ve bircok insanın hidÂyetine vesîle olmuştu. Uhud Harbi ’nde RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’i mudÂfaa ederken şehîd oldu. Bunun uzerine taşıdığı sancağı melÂikeden biri Mus ’ab ’ın sûretine girerek aldı, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de henuz onun şehÂdetinden haberdÂr olmadıklarından alemdÂra hitÂben:
“Tekaddem y Mus ’ab! (İlerle ey Mus ’ab!)” buyurdu.
Bunun uzerine melek, RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e doğru baktı. Boylece onun bir melek olduğunu farkeden Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, Mus ’ab ’ın şehîd duştuğunu anladı.
Daha sonra Mus ’ab bin Umeyr ’in mubÂrek naaşı bulunmuş, ancak onu saracak bir kefen dahî bulunamamıştır. Mus ’ab bin Umeyr, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de şu Âyet-i celîle ile sen edilen zevÂt-ı kirÂmdandır:
“Mu ’minlerden oyle yiğitler vardır ki, AllÂh ’a verdikleri sozu yerine getirip sadÂkatlerini ispat ettiler. Onlardan kimi adağını odedi, canını verdi, kimi de şehîdliği gozlemektedir. Onlar verdikleri sozu asla değiştirmediler.” (el-AhzÂb, 23)
KÂRLI BİR ALIŞVERİŞ! Ayrıca AllÂh TeÂl şoyle buyurur:
“AllÂh, cennet mukÂbilinde mu ’minlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar AllÂh yolunda mucÂdele ederler, oldururler ve oldurulurler. Bu, AllÂh ’ın TevrÂt ’ta da, İncîl ’de de, Kur ’Ân ’da da taahhud ettiği hak bir vaaddir. Verdiği sozde AllÂh ’tan daha sÂdık kim olabilir? O hÂlde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin! İşte bu, en buyuk kazanctır!” (et-Tevbe, 111)
Bu Âyet-i kerîmenin nuzûl sebebi, tefsîrlerde şoyle îzÂh edilir:
Yetmiş kişi ile RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e bey ’at edildiği “İkinci Akabe Bey ’ati”nde AbdullÂh bin RevÂha:
“–YÂ RasûlallÂh! Rabbin ve senin icin bize istediğin şartı koşabilirsin.” demişti.
RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
“–Rabbim icin şartım, O ’na ibÂdet etmeniz ve hicbir şeyi O ’na şirk koşmamanızdır. Kendi hakkımdaki şartım ise, canlarınızı ve mallarınızı nasıl koruyorsanız, beni de oylece korumanızdır.”
AshÂb-ı kirÂm sordular:
“–Boyle yaparsak bize ne vardır?”
CevÂben Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Cennet vardır!” buyurunca, oradakiler:
“–Ne kÂrlı bir alışveriş! Bundan ne doneriz, ne de donulmesini isteriz!” dediler. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 406)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan