
Dînimiz calışmayı, bir meslek sahibi olup helÂl yoldan rızık kazanmayı ibadet olarak kabul etmiş ve buna cok ehemmiyet vermiştir. Butun peygamberlerin birer mesleği vardır.Allah TeÂl ’nın hic şuphesiz her insana verdiği zekÂ, kÂbiliyet ve temÂyuller farklı farklıdır. İnsanların sahip olduğu farklı kÂbiliyet ve meşrepler neticesinde değişik meslekler ortaya cıkmıştır. Toplum duzeninin devamı icin, her mesleğe ve erbÂbına ihtiyac vardır. Meslek tercihinde ilk dikkat edilecek husus, helÂl-haram sınırlarına riÂyet etmektir.
“Oyle yiğitler vardır ki ne ticaret ne de alışveriş onları AllÂh ’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekÂt vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gozlerin allak bullak olduğu bir gunden korkarlar.” (en-Nûr, 37)
Dînimiz calışmayı, bir meslek sahibi olup helÂl yoldan rızık kazanmayı ibadet olarak kabul etmiş ve buna cok ehemmiyet vermiştir. Butun peygamberlerin birer mesleği vardır. Zekeriyy -aleyhisselÂm- marangozluk, DÂvud -aleyhisselÂm- demircilik, İdris -aleyhisselÂm- terzilik yapmıştır. Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de cobanlık ve ticaretle meşgul olmuştur.
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:
“Hic kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. AllÂh ’ın Peygamberi DÂvûd -aleyhisselÂm- da kendi elinin emeğini yerdi.” (BuhÂrî, Buyûʻ 15, Enbiy 37)
PEYGAMBER EFENDİMİZİN DİLENCİYE TAVSİYESİ
Bir gun Peygamber Efendimiz ’in yanına fakir biri gelip yiyecek bir şeyler istedi. Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ona:
“–Senin evinde hic eşya yok mu?” diye sordu. O zÂt:
“–Bir kısmını uzerimize ortup bir kısmını yere serdiğimiz bir culumuz var. Bir de su kabımız.” dedi.
Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Onları bana getir!” buyurdu.
Peygamber Efendimiz onları eline aldı ve etrafındakilere:
“–Bunları kim satın almak ister?” diye sordu.
SahÂbîlerden biri, onlara bir dirhem vereceğini soyledi. Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Artıran yok mu?” diye birkac defa seslendi ve iki dirhem veren sahÂbîye onları sattı. Parayı fakir sahÂbîye uzatarak:
“–Bunun bir dirhemiyle Âilene yiyecek al. Kalan parayla da bir balta satın alıp bana getir!” buyurdu.
Efendimiz, baltaya kendi elleriyle bir sap takıp:
“–Haydi, şimdi git; bununla odun kes ve sat! On beş gun calış; ondan sonra yanıma gel!” buyurdu.
Bu sahÂbî, on beş gun sonra Efendimiz ’in yanına geldi. On dirhem kazanmış, bu parayla kendine ve Âilesine elbise ve yiyecek almıştı. Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- buna cok sevindi ve şunları soyledi:
“–Dilencilik, kıyÂmet gunu yuzunde bir leke gibi goruneceğine, bu senin icin daha hayırlı değil mi?” (Ebû DÂvûd, ZekÂt, 26/1641; İbn-i MÂce, TicÂrÂt, 25)
ASHÂB-I SUFFE VE CALIŞMA ADABI
Butun işleri ilim ve ibadet olan AshÂb-ı Suffe, ihtiyaclarını karşılayacak kadar calışırlardı. Gucu kuvveti yerinde olan Suffe ehli, dağdan odun getirmek, su taşımak gibi ellerinden gelen her turlu işi yaparlardı. Kazandıkları parayla da infakta bulunur ve arkadaşlarına yiyecek alırlardı.[1] İffet ve vakarları sebebiyle kimseden bir şey istemezlerdi.
Ukbe bin Amr -radıyallÂhu anh- şoyle der:
“Sadaka Âyeti[2] nÂzil olunca, sırtımızda yuk taşıyarak kazancımızdan infÂk etmeye başladık…” (BuhÂrî, ZekÂt, 10; Muslim, ZekÂt, 72)
Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh- miskinliği, tembelliği ve zamanın boş yere heb edilmesini hic sevmezdi:
“Birinizi, ne dunya ne de Âhiret işiyle uğraşmadan, bir şey yapmaz vaziyette gormek hoşuma gitmiyor.” derdi. (Ebû Gudde, Zamanın Kıymeti, s. 97)
“Harekette bereket vardır.” denilmiştir. İnsan dÂim hayırlı bir işle meşgul olmalı, boş kalarak nefse ve şeytana fırsat vermemelidir.
HAZRET-İ OMER'İN OĞULLARINA NASİHATİ
Diğer taraftan, boş boş oturan bir insan, luzumsuz lakırdılara dalmaya başlar. Boş konuşunca da hem kendisine hem de başkalarına zarar verir. Bu sebeple Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh-, oğullarına şu tembihte bulunurdu:
“Sabaha cıktığınız zaman etrafa dağılın (herkes kendine bir iş bulsun!) Bir yerde toplanıp kalmayın! Cunku ben, bir arada kaldığınız zaman cekişerek birbirinize kusmenizden veya aranızda bir fenÂlık cıkmasından korkuyorum.” (BuhÂrî, el-Edebu ’l-Mufred, no: 415)
Oyleyse her musluman genc, CenÂb-ı Hakk ’ın kendisine lûtfettiği imkÂnları en iyi şekilde değerlendirmek mecburiyetindedir. Kimin neye kÂbiliyeti varsa, kendisini o yonde geliştirmeye gayret etmelidir. MeselÂ, ilme kabiliyeti olan bir kimse, faydalı ilimlerle meşgul olmalı ve o alanda en yuksek seviyeye cıkabilmek icin gayret etmelidir. İdÂreci olmaya kÂbiliyetli bir kişi ise sevk ve idÂre ilmi ile birlikte mes ’ûliyetlerini de oğrenmelidir. Diğer meslekî kÂbiliyetler de bunun gibidir.
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Beyhakî, Şuab, VI, 117; İbn-i Hacer, MetÂlib, I, 264)
Bu mujdeye nÂil olabilmek icin musluman bir genc, en faydalı ve guzel mesleği secmelidir.
[1] BuhÂrî, MeğÂzî 28, CihÂd 9; İbn-i Sa ’d, III, 514.
[2] Sadaka Âyeti, Tevbe Sûresi ’nin 103. Âyetidir:
“(Rasûlum!) Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tezkiye edersin. Bir de haklarında hayır du et. Cunku Sen ’in duÂn onlar icin sekînet kaynağıdır. Allah işitendir, bilendir.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Genclik , Erkam Yayınları
İslam ve İhsan