
Gonul, oyle mûcizevî bir yaratılışa sahip ki, onda şifÂhÂne de var, cilehÂne de... Gul bahceleri de var, ateş cukurlarında yanmak da… O ateşlerde pişip kemÂle ermek de var, kul olup ozunu kaybetmek de...Aslında dunya, bunca sıkıntıyı yaşamaya gayet musait ve de gayet de mustahak bir yerdi. Ama bu nÂzenin kalbindeki taaccup de neydi, oyle insanlara karşı? “Uzulme kucuğum!” diye fısıldadı bir ses kulağına...
Bu ses ki, oyle her hucresine tanış; bu ses ki, oyle yureğinden bir parca... Bu ses ki, anne; bu ses ki, merhametin adı… Bu ses ki, gurbete duşmuş kalbinde bir gonul sızısı...
Kalem tutan parmaklarının yeni cumlelere gebe kalmasından mıydı bu sancılar? Âdeta dunyayı daha ince bir cerceveden suzmek icin takılmış hassasiyet gozlukleri, gebe kalınan sancılı cumlelerin doğması icin her detayı kalbinde oğutuyordu.
GONLUMUZDE ŞİFÂHÂNE
“-Oğutme kalbim oğutme! Yoruldum...” diye haykırmak istedi. Ama biliyordu, bu hassasiyet kendisine Allah katından verilmiş bir hediyeydi. Gozlerini daldığı pencere buğusundan cekerek, masanın uzerindeki ust uste yığılmış kitaplarına baktı.
“-Gonul ki, AllÂh ’ın emaneti…” diye fısıldadı kendi kendine... Sonra kalemi yeniden eline aldı ve icindeki fısıltının gosterdiği yolu, cumleleri takip etti:
“Gonul ki şifÂhÂne… Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- tarafından mu ’min gonlunun haritası asırlar oncesinden cizilmiştir. Omru boyunca bir kere kalp kırmamış, cocukluğunda annesi tarafından Efendimizin hizmetine verilmiş ve bir omur ona hizmetle şereflenmiş Enes bin MÂlik -radıyallÂhu anh- ’a hic yuksek sesle konuşmamış, Hazret-i Muhammed Mustafa -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’den mirastır bize bu şifÂhÂne… İslÂm temellerini atarken once ic dunyaları mÂmur eden Efendimiz, kalbin cok naîf olduğunu her zaman vurgulamış, once gonulleri sonra dış cepheyi fethetmiştir. Âile reisi olarak hanımlarına nezÂketli ve hoşgorulu davranmış, «Sizin en hayırlınız, eşlerine karşı en hayırlı olanlarınızdır.» (Tirmizî, MenÂkıb, 63/3895; İbn-i MÂce, NikÂh, 50) buyurarak ummetinin ev reislerine de aynı hoşgoruyu tavsiye etmiştir. O ki kelÂmı nûr, kendisi nûr... İnsan kalbi kırmak şoyle dursun, kopek ve yavrularının istirahatini bozmamak icin ordunun guzergÂhını değiştiren hassas yurekli bir komutan...
DONUP KENDİMİZE BAKALIM!
Şimdilerde ise donup kendimize bir bakınca goruyoruz ki, kibir dolu dik başlarının eğilmemesi icin hakaret, eleştiri ve cekememezlikte hudut tanımıyor insanlar… O nûr şelÂlesinden uzak kaldıkca daha da hırcınlaşıyor yurekler, hayatlar...
O nûr şelÂlesinden kananlar var; bir de onlara donelim yuzumuzu… Yûnus Emre bu şifÂhÂnenin baş tabiplerinden! “Bir kez gonul yıktın ise bu kıldığın namaz değil!” deyişinde, kazandım zannederken kaybedenleri anlatıyor. Matematiksel bir hesapla kıldığı namazları, tuttuğu orucları ust uste yığarken, bir taraftan gonul yıkıp kalp kıran insanın amellerinin ziyÂn olduğunu soyluyor.
Peki, kalp neden bu kadar onemli? Onu da İmÂm-ı RabbÂnî Hazretleri ’ne soralım. İmamların onderi der ki:
“Kalp, AllÂh ’ın komşusudur. Kalbin, Yuce AllÂh ’a yakın olduğu kadar, hicbir şey yakın değildir. Mu ’min olsun, Âsî olsun, hic kimsenin kalbini incitmemeli… Cunku Âsî komşuyu da korumak lÂzım. Sakınınız, sakınınız, kalp kırmaktan pek sakınınız. AllÂh ’ı kufurden sonra en fazla inciten, kalp kırmak… Onun kadar buyuk başka gunah yoktur.”
Yuce Allah da bir hadîs-i kudsîde:
“Ben hicbir yere sığmam, ancak mu ’min kulun kalbine sığarım!” buyurur.
Once kendimizin, zubdemizdeki (ozumuzdeki) hazinenin farkına varalım. O hazineyi her turlu kirden temiz tutalım ki, kalbimiz Yuce AllÂh ’a sunulmaya hazır olsun. Orayı zikrin nûru, duÂnın muhruyle guzelleştirdikten sonra hicbir canlıyı uzmemeye niyet ve gayret edelim.
Gonul, oyle mûcizevî bir yaratılışa sahip ki, onda şifÂhÂne de var, cilehÂne de... Gul bahceleri de var, ateş cukurlarında yanmak da… O ateşlerde pişip kemÂle ermek de var, kul olup ozunu kaybetmek de...
Allah, kÂmil bir murşidin eteğine tutunup gonul imtihanını kazanmayı, kalbimizi onun yağmurlarında yeşertmeyi nasib etsin. Gonlun ozune keşfe cıkarsanız goreceksiniz ki, orası butun insanlığı kucaklamaya hÂiz bir şifÂhÂne... Herkese, her canlıya yer olan...
Kaynak: Buşra Kucuksucu, Şebnem Dergisi, 145. Sayı
İslam ve İhsan