
İslamʼda kanaat etmenin fazileti nedir?Muʼmin, ilÂhî bir imtihan mekÂnı olan bu dunyada, Âdeta mayınlı bir arazide yuruyormuşcasına, adımlarına dikkat etmek zorundadır. Zira Rabbimizin bizden istediği “takv hayatı” bu hassÂsiyet ile yaşamayı îcÂb ettirir.
TAKVANIN ONEMİ Şu misal, takvÂnın mÂhiyetini ne guzel hulÂsa eder:
Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh-, bir gun Ubey bin K‘b -radıyallÂhu anh- ’a takvÂnın ne olduğunu sorar. Ubey -radıyallÂhu anh- da ona:
“–Sen hic dikenli bir yolda yurudun mu ey Omer?” der.
Hazret-i Omer:
“–Evet, yurudum.” karşılığını verince bu sefer:
“–Peki, ne yaptın?” diye sorar. Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh-:
“–Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesi icin butun dikkatimi sarf ettim.” cevÂbını verir.
Bunun uzerine Ubey bin K‘b -radıyallÂhu anh-:
“–İşte takv budur.” der.
TAKVÂNIN EN GUZEL TEZÂHURU TakvÂnın en guzel tezÂhuru; kufur, nifak ve şirkten, tıpkı ateşe duşmekten kacar gibi kacmak, CenÂb-ı Hakkʼın emirlerini hakkıyla ed etmek ve yasaklarından titizlikle sakınmaktır.]
Lokman -aleyhisselÂm- buyurur:
“Ey oğlum! Gonlunu kederlerle ve uzuntulerle meşgul etme! Ac gozlulukten sakın! Takdîre rız goster! Allah tarafından sana verilene kanaat et ki hayatın guzelleşsin, gonlun sururla dolsun ve hayattan zevk alasın.”
Rabbimiz buyurur:
“İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nîmet verdiğinde (sevinir); «Rabbim bana ikram etti.» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise (uzulur); «Rabbim beni onemsemedi.» der.” (el-Fecr, 15-16)
Gonle sevinc veren tecellî ve hÂdiseler karşısında rÂzı olup, buna mukÂbil gam ve keder veren hÂdiseler karşısında hoşnutsuzluk gostermek, kulluk ÂdÂbıyla bağdaşmaz. İnsan, mÂnevî olgunluğun zirvesine varmadıkca, bu beşerî zaaftan kolay kolay kurtulamaz. Nefsini tezkiye edip “RÂdıye” makÂmına ulaştığında ise, ilÂhî irÂdenin hayır veya şer şeklinde tecellî eden butun kaz hukumlerine tereddutsuz teslîm olup rız gosterir, şikÂyet ve sızlanmayı unutur. Boyleleri hakkındaki ilÂhî mujde ne buyuktur:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O ’ndan rÂzı, O da senden rÂzı olarak Rabbine don. (SÂlih) kullarımın arasına katıl ve Cennet ’ime gir!” (el-Fecr, 27-30)
SaÂdetin şaşmaz kÂidesi; aklı vahye tÂbî kılmak, kalbi guzel ahlÂk ile tezyîn etmek ve bu sÂyede hayatın acı-tatlı surprizlerine karşı rız gosterebilmektir. Yine gercek saÂdet, hayatın med ve cezirlerini olduğu gibi kabûl etmek, meşakkatlerine tahammul gostermek, yanlışların duzelmesi icin gayret etmek, her şeyin guzel tarafını gormek, kahır icinde gizli lûtuflardan gÂfil kalmayıp dÂim Âlemlerin Rabbi ’ne teslîm olmakla mumkundur.
MevlÂn Hazretleri ne guzel buyurur:
“Senin ic dunyan bir misafirhÂne gibidir. Sevincler de kederler de gelip gecicidir. Ne sevinclere aldan, ne de gamları dert edin! Gamlar surûruna mÂnî olursa uzulme! Cunku gamlar, -sabredersen- senin icin sevinc ve neşe hazırlamaktadır.”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan