
Peygamber (s.a.v.) Efendimizin usve-i hasenesinden, yÂni emsÂlsiz ornek şahsiyetinden istifÂde ederek sahabenin ahlak seviyesine yaklaşmamız mumkun mudur?Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in usve-i hasenesinden, yÂni emsÂlsiz ornek şahsiyetinden gereği gibi istifÂde ederek ashÂb-ı kirÂmın ulvî ahlÂkına yaklaşabilmemiz icin oncelikle kalben yuksek bir kıvÂma ulaşmamız gerekmektedir. Zira usve-i hasene ile ilgili Âyet-i kerîmede:
“Andolsun ki, sizden AllÂh ’a ve Âhiret gunune kavuşacağını uman ve AllÂh ’ı cok zikreden (mu ’min)ler icin Rasûlullah ’ta usve-i hasene (en mukemmel bir ornek) vardır.” (el-AhzÂb, 21) buyrulmaktadır.
Gorulduğu uzere Âyet-i kerîmede beyÂn edilen “AllÂh ’a ve Âhiret gunune kavuşmayı ummak” ve “AllÂh ’ı cok zikretmek” hususları, RasûlullÂh ’ın ornek şahsiyetinden gereği gibi hisse alabilmenin en muhim basamaklarını teşkîl etmektedir.
İbÂdetler, belli zamanlarda icr edilir. LÂkin îmÂnın muhÂfazası dÂimî olarak gereklidir. Her an, CenÂb-ı Hakk ’a îmÂnın bedelini odeme ve O ’nun rızÂsını arama vaktidir. Bu hususta kalplerde bir zaaf husûle gelmemesi, nefsÂnî ve şeytÂnî vesveselere lÂyıkıyla mukÂvemet gosterilebilmesi ve CenÂb-ı Hakk ’ın hicbir zaman unutulmaması icin, zikr-i dÂimî hÂlinde bulunmak şarttır.
ZİKİR EMRİ KEMÂLİNE MASRUF CenÂb-ı Hak muhtelif Âyet-i kerîmelerde:
“Ey mu ’minler! AllÂh ’ı cokca zikredin.”[1] buyurmaktadır. LÂkin bu Âyet-i kerîmelerde belli bir sayı ve miktar bildirilmemesi sebebiyle, zikir emri kemÂline masruftur.[2] Bu durumda kula duşen de, her fırsatta ve guc yetirebildiği nisbette Allah TeÂl ’yı cok zikretmektir.
Diğer bir Âyet-i kerîmede de şoyle buyrulmaktadır:
“...Allah, gonlunu kendine cevirenleri doğru yola hidÂyet eder. Bunlar, îmÂn eden ve gonulleri AllÂh ’ın zikriyle sukûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler, ancak AllÂh ’ın zikriyle itmi ’nÂna (hakîkî huzûra) erer!” (er-Ra ’d, 27-28)
AllÂh ’ı zikretmek, hic şuphesiz ki Allah lafzının sadece kelime olarak tekrarlanması değil, onun, tahassus istîdÂdının merkezi olan kalpte mekÂn bularak ona huzur vermesi ve bir lezzet hÂline gelmesidir. Kalbin zikir ile hÂllenmesi neticesinde kalbin marazları (hastalıkları) gider, kiri-pası temizlenir, nûr ile dolar, rikkat ve hassÂsiyet kazanarak ilÂhî sırlara teşne hÂle gelir. Kalp atışları Hakk ’a gore olunca da, niyetler ve ameller seviye kazanır.
ALLAH ’I SEVMENİN ALAMETİ Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde:
“AllÂh ’ı sevmenin alÂmeti, AllÂh ’ı zikretmeyi sevmektir.” buyurmuşlardır. (Suyûtî, II, 52)
Sevenler, sevdiklerini hicbir zaman unutmazlar; dillerinden duşurmez, kalplerinden cıkarmazlar. Îman hayÂtının zevk u safÂsını yaşamak isteyen gonuller, zikri kalplerinde devam ettirirler. Ayakta, otururken, yanları uzerine yatarken zikirde bulunup semÂvÂt ve arzın yaratılışındaki ince, nÂzenîn hikmetlere dalarlar da:
“…YÂ Rabbî! Bunları boşuna ve abes yaratmadın; noksanlardan munezzeh bir subhÂnsın! Cehennem azÂbından bizleri koru AllÂh ’ım!” (Âl-i İmrÂn, 191) derler.
Bu derinliği ve inceliği kazanamayan kalbi Allah -celle celÂluhû- istemez. Nitekim Zumer sûresinin 22. Âyet-i kerîmesinde:
“…AllÂh ’ın zikrine karşı kalbi katılaşmış olanlara yazıklar olsun!..” buyrulur.
Âyette zikirden uzaklaşan bir insanın, insanlık haysiyetini kaybettiği bildirilmektedir.
HÂsılı, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e tÂbî olup O ’ndan gereği gibi istifÂde edebilmek icin, kalplerin muhabbet-i ilÂhî ile doldurulması, fÂnî muhabbetlerden sıyrılarak Allah ve Âhirete kavuşma niyeti ve zikrullÂh ile tezyin edilmesi gerekmektedir.
Dipnotlar:
[1] el-AhzÂb, 41; Ayrıca bkz. el-Cum ’a, 10. [2] Herhangi bir emirden sonra, onun sınırlarını veya miktarını belirleyen bir acıklama getirilmediği zaman, o emir ile, o işin yapılabilecek en yuksek ve en fazîletli seviyesi kastedilir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Emsalsiz Ornek Şahsiyet, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan