Muminler icin nimetlerin en buyuğu ve en kıymetlisi nedir? Hak katından ikram edilen “buyuk bir lutuf” olarak beyan edilen lutuf nedir?İnsanoğlu yerden ve goklerden sonsuz nimetlerle taltif olunmuştur. Beşeriyet ve ozellikle de mu ’minler icin bu nimetlerin en buyuğu şuphesiz CenÂb-ı Hakk ’ın bir elcisine muhatap olmaktır. Yuce Rabbimiz en mukemmel olarak yaratıp, diğer yaratıklarını emrine ve hizmetine verdiği insanlığa, tarih boyunca yine onların icinden sectiği ilahi elciler gondermiş, bu elciler: “Allah ’ın (her ceşit) Âyetlerini okumuşlar, insanı (her turlu kotu sıfatlarından) arındırıp tertemiz bir hayata onculuk etmişler ve daha once bilmediği nice guzellikleri, ilmi ve hikmeti oğretmişlerdir.” (Al-i İmran, 164)
Yuce Rabbimiz, ozellikle son peygamberin ummetine boyle bir peygamberin kendilerine gonderilmesini, Hak katından ikram edilen “buyuk bir lutuf” olarak beyan ederken, habibi Muhammed Mustafa sallallÂhu aleyhi ve sellem Efendimizle ummeti arasındaki ilişkiyi de “Peygamber, mu ’minlere kendi canlarından daha once gelir.” (Ahzab, 6) şeklinde bir olcu ile tarif etmiştir.
PEYGAMBERLE MU ’MİNLER ARASINDAKİ İLİŞKİ Peygamberle mu ’minler arasındaki bu ilişki; sevgi, bağlılık, itaat, korumada oncelik ve daha ziyÂde hissî ve kalbî bir yakınlıktır. Efendimiz kendi vechesinden bu hakikati şoyle ifade etmişlerdir: “Hicbir mu ’min yoktur ki, ben ona dunyada ve Âhirette insanların en yakını olmayayım. Kim bir mal bırakırsa mirascıları kimler ise onlar alsın, eğer geride bir borc veya korunmaya muhtac coluk cocuk bırakırsa onlar bana gelsin ben onun yakınıyım.” (Muslim, Feraiz, 14-15) Yine O: “Hayatım elinde olan Allah ’a yemin ederim ki, ben bir kimseye kendinden, servetinden, ve cocuğundan daha sevgili olmadığım surece o gercek ma ’nada inanmış olmaz.” (Muslim, Îman, 69-70) buyurarak kendisi ile mu ’minler arasındaki gonul ve amel ilişkisinin gelişeceği derunî zemini ifÂde buyurmuşlardır.
“Anam-babam sana fed olsun ya Rasûlallah” sozunu, kıyamete kadar butun nesillere bir emÂnet ve ufuk olarak bırakan ashab neslinin en onemli gundemi şuphesiz Efendimiz ’i; mubÂrek dudaklarından cıkacak sozlerine can kulağı vererek, uygulamalarını dikkatle izleyerek, ic dunyasını basîretle okumaya calışarak O ’nu yakînen tanımak, sonra da O ’nun gibi yaşama gayretinde olmaktı.
SahÂbî hanımları, beylerini evlerinden uğurlarken onların akşama helÂl bir lokma yanında bir de Allah Rasûlu ’ne uğrayıp İslÂm adına yeni gelen bir mesaj ve uygulama ile gelmelerini arzu ederlerdi. SahÂbî erkekleri de aynı hassasiyetle gun boyunca oncelikle Efendimiz ’den dinledikleri vahy-i ilÂhi mesajlarını, sonra da O ’ndan duydukları, gordukleri nebevî mesaj ve uygulamaları evlerine taşıma gayreti icinde olurlardı. Boylece sahÂbî evleri her akşam Âdet Yuce Kur ’an ’ın ve sunnet-i nebevînin gunu gunune talim edildiği mekteplere donuşurdu. Yine mubarek sahabi hanımları evladlarına sık sık Rasûlullah Efendimiz ’le en son ne zaman buluştuklarını sorar, kendilerince bir gecikme ve ihmal gorurlerse de, yeni bilgiler almak icin şefkatle onları Efendimiz ’le buluştururlardı.
Şuphesiz ilk neslin peygamber Efendimiz ’in hayatına (sîret-i nebeviye) verdikleri bu buyuk ihtimÂmı Habîbullahın hayatında gordukleri her guzelliği kucuk-buyuk diye bir ayırım yapmaksızın oğrenme ve en yakınlarından başlayarak ulaşabildikleri herkese oğretme gayretleri, Rasûlullah ’ın aziz şahsiyetine duydukları buyuk muhabbet ve O ’nunla kurdukları kalbî bağlılıktan kaynaklanıyordu.
Sahabe ve selef-i salihîn olarak zikredilen İslÂm buyukleri ozellikle kendi evladlarına dÂim Allah Rasûlu ’nun hayatını, once oğrenmeyi sonra da kendi cocuklarına oğretmeyi tavsiye ederlerdi. Sa ’d ibni Ebî Vakkas ’ın oğlu Muhammed radıyallahu anh: “Babam Sa ’d radıyallahu anh bize dÂim Rasûlullah sallallÂhu aleyhi ve sellem‘in gazvelerini anlatır ve ‘sakın evlÂdım bu bilgileri kaybetmeyin ’ buyururdu.” demiştir.
İbnu ’l-Cevzî der ki: “ Fıkıhla -ve diğer ilimlerle- tek başına meşgul olmak kalbin salahına yetmiyor. İll sÂlih gecmişlerin guzel hallerini, hepsinin kaynağı olan Efendimiz ’in sîretini bilmek ve okumak gerekiyor.”
Bu bakımdan, gozlerimizin ve gonullerimizin olumsuzluklarla kirletildiği gunumuzde Muslumanlara duşen en onemli ve oncelikli vazife, Allah Rasûlu ’nun cağlara şifa veren “ornek hayatını” oncelikle aile icinde nesillerimize oğretmek olmalıdır.
SİYER İLMİ Aslında daha sonra her biri mustakil bir dal olarak gelişen, fıkıh, tefsir, hadis, tasavvuf ve kelam ilimlerinin ana kaynağı Kur ’an ve Efendimiz ’in bizÂtihî uygulamalarıdır. Bu ilimler kendi adları ile mustakilleşirken Efendimiz ’in doğumundan, Rabbine kavuştuğu gune kadar daha ozel yaşayışı ise “SİYER” olarak ayrı bir ilim olarak kalmıştır.
Peygamberimizin hayat tarzı, yaşayış usûl ve uslûbu olarak da ifade edilen Siyer ve Sîret, O ’nun butun bir hayatı, ahlÂkı, sıfatları, nubuvvetinin delilleri, asr-ı saÂdetindeki guzellikler ve ashabının halleri, kısaca İslÂm ahkÂmının ve ÂdÂbının cesede burunmesi demektir. O hayatı sozlu, fiîli ve sukûtî olarak ifade edilen yonu ile tanımadan gercek bir mu ’min olarak yaşamak da mumkun değildir. Bu uc alanı once oğrenmek, sonra da butun hayatımızı kalbî bir teslimiyet ve hal guzelliği ile O ’nun ahvÂline benzetebilmek, İslÂm ’ın kemÂline doğru bir yolculuğu başlatacaktır.
Rasûlullah -sallallÂhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
“Her kim benim sozlerimi işitip, koruyup, anlayıp başkasına da tebliğ ederse Allah onun yuzunu ağartsın.” (Tirmizi, İlim)
Ummetine oz canlarından daha yakın olan Efendimiz Allah ’ın kendisini tavsif ettiği Raûf ve Rahîm sıfatları ile onlardan oncelikle kendisinden cıkan her sozun dikkatle dinlenmesini, guzelce anlaşılmasını, ezberlenmesini, sonra da duymayanlara ulaştırılmasını arzu buyurmuş, bu arzusunu da “Allah onun yuzunu ağartsın” şeklinde bir “Kur ’an tabiri” ile ifade etmişlerdir. Nitekim Kıyame sûresinde butun yonleri ile Âhiret ahvÂli anlatılırken:
“Nice yuzler o gun parlaktır. (Dunya hayatında Âhirete guzel hazırlanma başarısından dolayı) Sevinc icinde ışıl ışıl parıldar. Zira Rabbinin cemÂline bakmaktadır.” (KıyÂme, 22-23) buyurulmaktadır. Kıyamette yuz parlaklığı, gayretlerimizle Efendimiz ’in bu hadisine mazhar olabilmektir.
İltifÂtından uzak duşmesi
eyvah eyvah,
İki dunyÂda yeter
gÂfile husran olarak.
O ’nun anlattığı
tevhid-i hakîkî bir gun,
Soracak Âlemi
bir seyl-i hurûşan olarak.
……
Bize emÂnet bırakıp gittiği din,
Duracak haşre kadar
koskoca bunyÂd olarak.
Kemal Edip Kurkcuoğlu
Kaynak: Abdullah Sert, Altınoluk Dergisi, 2020-Ekim, Sayı:416
İslam ve İhsan
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Nasıl Bir İnsandı?