Dunyayı Âhirete tercih etmek, kalbî hassÂsiyetleri dumura uğratır. Bu yuzden kul, gunahlara, onların vebÂlinin ağırlığını hissetmeden, kolayca meyleder. Gunahların ic sıkıntısını duymak bir yana, onlar Âdeta tatlı bir mûsikî gibi kendisine hoş gelmeye başlar. Zira insan, hÂdisÂt ve vukuÂtı, kalbinin durumuna gore idrÂk eder.BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleriʼnin buyurduğu uzere, Âhireti dunyaya tercih eden sÂlih kişinin vasıflarının başında ise “sukûtunun konuşmasından fazla olması” gelmektedir.

Nitekim Rasûlullah -sallβllβhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de: “AllÂhʼa ve Âhiret gunune îmÂn eden kişi, ya hayır soylesin ya da sussun.” buyurmuştur. (BuhÂrî, Edeb 31, 85; Muslim, ÎmÂn, 74)

PEK COK İNSAN HAYIR ZANNEDEREK ŞERRİN TALİBİ OLUR

Yine Âhireti dunyaya tercih eden sÂlih kişinin kanaati, hırs ve tamahından ziyÂdedir. En buyuk huzur ve saÂdet; CenÂb-ı Hakkʼın verdiklerine kanaat edebilmektir.

Muʼmin dÂimÂ; “Rabbimin benim icin takdir ettiği, benim, kendim icin istediğimden muhakkak ki daha hayırlıdır.” diye duşunmelidir. Zira CenÂb-ı Hak, merhamet edenlerin en merhametlisidir. O, kullarına zulmetmez. Fakat pek cok insan, sefÂletini saÂdet zannederek kendisini azÂba surukler, boylece nefsine zulmeder. Yani kendisi icin neyin hayırlı olduğunu, her zaman doğru tespit edemez. BÂzen hayır zannederek şerrin tÂlibi olur. Dolayısıyla gaybı Allahʼtan başkası bilmediği icin, Oʼnun takdîrine rız gosterip teslîm olmak, en doğru yoldur.

Mesel kendisine az bir dunyalık takdir edilen muʼmin, belki fazlasına sahip olsaydı, mağrur olup azgınlıklara suruklenebileceğini duşunerek hamd etmelidir. Daha azına sahip olsaydı, belki isyana duşeceğini duşunerek şukretmelidir. Kahrın da lûtfun da birer imtihan olduğunu idrÂk edip gonul huzurunu korumalıdır.

HUZURA KAVUŞMAK TESLİMİYETLE ELDE EDİLİR

Muhterem ustÂdımız Mûs Efendi -rahmetullβhi aleyh- şoyle buyururlardı:

“Bu yolda huzûra kavuşmak, ancak teslîmiyetle elde edilir. Kimi evlÂdından, kimi malından, kimi de daha farklı hususlardan iptilÂlara duşer. Mu ’minin (imtihan îcÂbı) dunyada tam rahatlığı olmaz. CenÂb-ı Hak dÂim mahzun ve gonlu kırıkların yanındadır. Sadrı dar olanlar ise her şeyden huzursuz oldukları gibi, etraflarına da darlık verirler. Boyle kişiler, nÂfile ibadetleri cok olsa bile, mÂneviyattan fazla nasîb alamazlar.”[1]

Yine BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleriʼnin buyurduğu uzere, Âhireti dunyaya tercih eden sÂlih muʼminin son nefes endişesi, sevincinden fazla olur. Ne kadar ibadet, kulluk ve hizmette bulunursa bulunsun, bunların lÂzım fakat kÂfî olmadığı şuuruyla, amel-i sÂlihlere gayret eder. Son nefesini îman ile verebilmek icin, dÂim korku ve umit duyguları arasında, Rabbinin rahmet ve mağfiretine sığınır. Zira kÂmil bir muʼmin, duÂları kadar, ibadet ve hayır-hasenÂtının da kabûle muhtac olduğunu bilir.

VelhÂsıl, Âhireti dunyaya tercih eden sÂlih bir kul; Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin, hayatın med-cezirleri ve acı-tatlı imtihanları karşısında ifÂde buyurduğu; “AllÂhʼım! Gercek hayat, sadece Âhiret hayatıdır.”[2] hakîkatinin idrÂki icinde yaşar.

[1] ZÂhide Topcu, “Mûs Efendi İle Bursa Seyahati”, Şebnem Dergisi, Sayı: 9, s. 7, 2004.

[2] Bkz. BuhÂrî, Rikāk, 1; VÂkıdî, II, 824.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, BÂyezîd-i BistÂmî, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan