
Derviş kimdir, kime denir? Derviş olmanın gereklilikleri nelerdir? Dervişliğin yuklediği vazifeler, dervişlik şuur ve bilinci nasıl olmalıdır? Dervişliğin alametleri ve tarifi...Yunus Emre Hazretleri buyurur:
Dervişlik olaydı tÂc ile hırka,
Biz dahî alırdık otuza kırka!
Dervişlik; ruhsuz şekillerden ve mÂn derinliği bulunmayan bazı sembol ve hareketlerden ibÂret bir merÂsimler manzûmesi değildir. Dervişlik, kalbi mÂmur etmektir.
Hadîs-i şerîfte buyrulduğu uzere:
“Hic şuphesiz ki Allah TeÂlÂ, sizin bedenlerinize ve sûretlerinize bakmaz; ancak kalplerinize nazar eder.” (Muslim, Birr, 33)
Bu itibarla, dış gorunuş ve kılık kıyafet, kişiyi derviş yapmaz. Zira mÂrifet ve kerÂmet; dervişin hırkasında, tÂcında yahut diğer sembolik eşyÂlarında değildir.
Dolayısıyla dış gorunuşe ehemmiyet verirken, ic Âlemi ihmÂl etmemek gerekir. Cunku bir zarfın değeri, mazrûfundan dolayıdır. Yani ici boş bir zarfın dışı ne kadar suslu olursa olsun, bir kıymet ifade etmez. Asıl kıymet; zÂhir ve bÂtın, şekil ve ruh, madde ve mÂnÂnın, dengeli bir Âhenkle mezcolmasındadır.
DERVİŞLİĞİN EN GUZEL TARİFİ Bu bakımdan dervişlik de; İslÂm ’ın, “şerîat, tarîkat, hakîkat ve mÂrifet” butunluğu ile; insanın ozune, sozune, gozune, eline, beline, diline, velhÂsıl butun hÂl ve davranışlarına hÂkim olmasıdır.
Bu mÂnevî kemÂlÂt yoksa, zÂhirî şekiller ve semboller ile kılık kıyÂfet, insanı tasavvuf ehli yapamaz. O ancak kuru bir taklitten ibaret kalır.
Bununla birlikte, dış gorunuşe ve giyim-kuşama ehemmiyet vermemek gerektiği şeklinde yanlış bir kanaate de kapılmamak îcÂb eder. Zira elbisesinin kirli ve hırpÂnî, sacının-başının dağınık ve bakımsız olması, bir mu ’mine asl yakışmaz. Nitekim Rasûl-i Ekrem -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz daima sÂde fakat temiz elbise giyerdi. Guzel koku kullanmayı ihmÂl etmez, mubÂrek teni ve elbisesi mis gibi kokardı.
Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bir gun uzerinde kirli elbiseler bulunan bir kimse gorduler ve hayretle;
“–Bu zÂt elbiselerini yıkayacak su bulamıyor mu?” buyurarak muslumanlara temiz ve tertipli olmaları gerektiğini îkaz ettiler. (Bkz. Ebû DÂvûd, LibÂs, 14/4062; NesÂî, Ziynet, 60)
Yine elbiselerin duzeltilmesini emreden, giyim-kuşamda pejmurdeliği hoş gormeyen Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, sac ve sakalların dağınıklığını da tasvip etmezlerdi. Nitekim bir seferinde, sacı-sakalı karışmış bir adam mescide gelmişti. Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, eliyle ona sac ve sakalını duzeltmesini işaret etti. Adam, bu emri yerine getirdiğinde Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“–Bu hÂl, herhangi birinizin şeytan gibi sacı-başı dağınık dolaşmasından daha guzel değil mi?” buyurdular. (Muvatta, Şaar, 7; Beyhakî, Şuabu ’l-Îman, V, 225)
Her musluman, -istîdÂdı olcusunde- dîninin bir temsilcisi mevkiinde olduğundan; giyim-kuşamıyla, hÂl ve davranışlarıyla, dÂim İslÂm ’ın nezÂket, zarÂfet ve estetiğine yakışan bir duruş sergilemeli, girdiği her yere huzur tevzî etmelidir.
İslam ve İhsan
Kul Nasıl "Bir Allah Dostu" Olabilir?