
HÂcegÂn yolunun belli başlı esasları ve sahih bir tasavvuf yolunun ne gibi dusturlara sahip olması lÂzım geldiğinin misÂli...İslÂm Âlimleri, Kur ’Ân ve Sunnet ’e bağlılığı esas aldıklarından, mutasavvıflar da tasavvufî goruşlerini aynen muctehidler gibi şer ’î gerceklerle te ’yid edegelmişlerdir. Ancak meşÃ‚yıhın, dînin zÂhirî hukumlerini de hazmetmiş insanlardan secilmediği bir kısım tarîkatlerde “neşve-i sûfiyye”nin galebesiyle bÂzı ayak kaymaları olmuştur. Fakat tarîkatler arasında murşidleri ekseriyetle ilim ehlinden, yani dînin zÂhirini de hazmetmiş Âlim ve Âriflerden gelenler, bu ayak surcmelerinden korunabilmiştir.
Nitekim tasavvuf tarihinde Kitap ve Sunnet muhtevÂsı icinde devam eden “Nakşibendîlik”, murşidleri daha ziyÂde “HÂcegÂn” zumresinden, yani ilim erbÂbı kimselerden geldiği icin bu isimle de anılır olmuştur.
Burada HÂcegÂn yolunun belli başlı esaslarını zikretmek sûretiyle, bir bakıma, sahih bir tasavvuf yolunun ne gibi dusturlara sahip olması lÂzım geldiğinin de bir misÂlini vermiş olacağız.
1- HÂcegÂn yolunda ilk esas, Ehl-i Sunnet îtikādına sahip olmaktır. Nitekim HÂcegÂn yolu, tarih boyunca Sunnî İslÂm anlayışını tarîkatin temel esÂsı olarak almış, bu sÂyede mensuplarını BÂtınî ve Hurûfî akımlardan muhÂfaza etmiştir.
2- HÂcegÂn yolu, ikinci esas olarak Kitap ve Sunnet ’e sımsıkı bağlılığı esas alır. Yeme, icme, uyuma gibi gundelik mevzulardaki en ufak sunnetleri dahî buyuk bir titizlikle tatbîk etmeden, mÂnevî terakkînin tam olarak gercekleşemeyeceğini tÂlim eder. Bu sebeple HÂcegÂn yoluna giren muridler, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in en ufak bir işaretine dahî buyuk bir muhabbet ve heyecan icinde tÂbî olmaya gayret ederler.
3- HÂcegÂn yolunun esaslarından biri de “ruhsat”lardan[1] ziyÂde “azîmet”lerle[2] amel etmektir.
AbdulhÂlık GucduvÂnî Hazretleri şoyle buyurmuştur:
“Azîmet yolunu tut, ruhsatlardan uzaklaş, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’in yoluna ve Sunnet ’ine tÂbî ol, bid ’atlerden kacın!”
ŞÃ‚h-ı Nakşibend Hazretleri, seyr u sulûkleri esnÂsında dÂim bu emir ve tavsiyeleri tatbik etmiş ve şoyle buyurmuştur:
“Musluman olmak, şer ’î ahkÂma bağlanmak, takvÂya riÂyet etmek, azîmetle amel etmek ve guc yettiğince ruhsatlardan kacınmak; tamamıyla nur, saf ve rahmettir. Butun bunlar, velÂyet derecelerine ve yuce makamlara ulaşma vÂsıtalarıdır. EvliyÂullah, bu sıfatların terbiyesi ile velîlik makÂmına ulaşırlar.”[3]
4- HÂcegÂn yolunun buyukleri, helÂl lokma hususunda cok hassas davranmışlardır. ŞÃ‚h-ı Nakşibend Hazretleri, haram lokmadan şiddetle sakınmakla birlikte, durumu şupheli olan yemekleri de yemez, muridlerine de yedirmezdi.[4] Devlet idÂrecilerinin sofralarındaki yemeği de şupheli gorduğu icin Melik Huseyin ’in sofrasında bir şey yememişti.[5]
5- HÂcegÂn yolunda, farz ve vÂciplerden sonra nÂfile ibadetlere ve sÂlih amellere de cok ehemmiyet verilir. Her turlu sÂlih amel, ebedî hayat icin muhim bir sermÂye olarak gorulur ve onları yapabilmek, buyuk bir ganimet bilinir.
Cuneyd-i BağdÂdî Hazretleri şoyle buyurur:
“Biz tasavvufu kıyl u kāl, munÂkaşa ve cidÂl yoluyla elde etmedik. Biz onu aclık, uykusuzluk ve amel-i sÂlihlere ihlÂs ve sadÂkatle sarılma yoluyla elde ettik.”
6- HÂcegÂn yolu, sÂliklerine Muhammedî ahlÂkı kazandırmayı hedefler; insanlara guzel ahlÂkla muÂmele etmeyi emreder.
Nitekim hadîs-i şerîflerde şoyle buyrulur:
“KıyÂmet gununde mu ’min kulun terazisinde guzel ahlÂktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah TeÂl cirkin hareketler yapan, cirkin sozler soyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr, 62/2002)
“Cibrîl bana Allah TeÂl ’nın şoyle buyurduğunu soyledi:
«Bu dîn (yani İslÂm), ZÂt ’ım icin secip rÂzı olduğum bir dîndir. Ona ancak comertlik ve guzel ahlÂk yakışır. Musluman olarak yaşadığınız muddetce onu, bu iki hasletle yuceltiniz!»” (Heysemî, VIII, 20; Ali el-Muttakî, Kenz, VI, 392)
7- HÂcegÂn yolunun hakîkati, her hÂlukÂrda kalbî zikir ve tefekkurle dÂim AllÂh ’ın huzûrunda bulunmaktır. SÂlik, hicbir hÂlinde Allah ’tan gÂfil kalmayıp her an O ’nun huzûrunda bulunduğunu ve Allah TeÂl ’nın kendisiyle beraber olduğunu mulÂhaza etmelidir.
8- HÂcegÂn yolu, ilm-i nÂfîye/faydalı ilme buyuk ehemmiyet verir. SÂlik, dînî ilimleri oğrenip istifÂde etmeli, muktezÂsınca yaşamalı ve başkalarının da yaşamasına yardımcı olmalıdır.
AbdulhÂlık GucduvÂnî Hazretleri, fenÂ-yı nefs mertebesine sadece Kur ’Ân-ı Kerîm ’i sağ eline, hadîs-i şerîfleri de sol eline alıp bunların nûru ile aydınlık yolda yuruyen kişinin ulaşabileceğini ifÂde etmiştir.[6] Bir murîdine tavsiyelerde bulunurken de: “Fıkıh ve hadis ilmini oğren, sûfîlerin cÂhillerinden uzak dur!” buyurmuştur.[7]
9- HÂcegÂn yolunda, insanlardan uzaklaşıp devamlı bir uzlet hayatına cekilmek yoktur. Zira boyle bir uzlette şohret tehlikesi vardır. Sûfî, toplum icinde AllÂh ’ın dînine ve kullarına hizmet edebilme fırsatları aramalıdır. Zira İslÂm, muslumanların ictimÂîleşmesini istemektedir. KÂmil bir mu ’min, “halk icinde Hak ile beraber” olmayı oğrenmelidir.
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“İnsanların arasına karışıp onların ezÂlarına katlanan (onların dertleriyle dertlenen, hÂcetlerini halleden) musluman, onlara karışmayıp ezÂlarına katlanmayandan daha hayırlıdır.” (Tirmizî, KıyÂmet, 55/2507)
10- HÂcegÂn yoluna giren sÂliklerin elbiseleri, diğer mu ’minlerin elbiselerinden farklı olmamalıdır. Bu yolda, tÂc, taylasan gibi ayırt edici kıyafetler yoktur. Onlar farklı gorunmeye ve şekillere ehemmiyet vermez, husûsî bir kisveye burunmezler. Mahviyet icerisinde yaşamayı tercih ederler. Herkes kendi meslek sınıfının elbisesini giyer, halk arasında, sûreti ve giyinişi emsallerinden farklı olmaz. Zira dervişlik, kalıpla değil kalp iledir.
[1] Ruhsat; meşakkat, zaruret, ihtiyac gibi Ârızî bir sebebe bağlı olarak azîmet hukmunu terk etme imkÂnı veren ve yalnız soz konusu Ârızî durumla sınırlı bulunan, hafifletilmiş, gecici hukumdur.
[2] Azîmet; meşakkat, zaruret ve ihtiyac gibi Ârızî bir sebebe bağlı olmaksızın ilk olarak konulmuş olan ve normal durumlarda her bir mukellefe ayrı ayrı hitap eden aslî hukumdur. Azîmet farz, vÂcip, sunnet, mustehap niteliğindeki bir davranışın yapılmasını; haram, mekruh gibi davranışların da yapılmamasını ifÂde eden butun teklifî hukumleri icine alır.
[3] Muhammed PÂrsÂ, a.g.e, s. 24-25.
[4] Muhammed Kādî Semerkandî, Silsiletu ’l-Ârifîn ve Tezkiretu ’s-Sıddîkîn, Suleymaniye Ktp., Hacı Mahmud, nr. 2830, vr. 175b.
[5] Bkz. SalÂhaddîn bin MubÂrek el-BuhÂrî, Enîsu ’t-TÂlibîn ve Uddetu ’s-SÂlikîn, s. 66, İz Yayıncılık, İstanbul 2003.
[6] Abdurrahman CÂmî, NefahÂtu ’l-Uns min HadarÂti ’l-Kuds (thk. Mahmud Âbidî

[7] AbdulhÂlık GucduvÂnî, VasÂyÂ, Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyuddîn Efendi, nr. 3229, vr. 11a.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan