Unutmayalım ki hepimiz dunyaya bir defalığına geldik. Hayat imtihanımız bir sefere mahsus. Dunya hayatının tekrarı yok. Dunyevî imtihanlarda kaybedersek, tekrar telÂfî imtihanına girebiliriz. Fakat hayat nîmetinin ne tekrarı var, ne de telÂfîsi. Hayırlarda acele etmek kadar, mÂnevî kazanc fırsatlarını kacırmama hususunda da uyanık ve basîretli hareket etmek îcÂb eder. Aksi hÂlde elden kacan nîmetlere nedÂmet fayda vermez.Asr-ı saÂdette vukû bulan şu hÂdise ne kadar ibretlidir:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, ashÂbının bir kısmını gazveye gondermişti. İclerinden biri geri kaldı. Âilesine:

“–«Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte oğle namazını kılayım, sonra kendisine selÂm verip ved edeyim.» duşuncesiyle geri kalıyorum. Bir de bana du buyursun ki, o du benim icin kıyÂmette şefaatci olsun.” dedi.

O zÂt, Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’le namaz kıldıktan sonra O ’na yoneldi ve selÂm verdi. Rasûlullah -sallβllβhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Arkadaşlarının seni ne kadar gectiğini biliyor musun?” dedi. SahÂbî:

“–Evet, sabah erkenden aldıkları mesÂfe kadar beni gectiler.” dedi. Bunun uzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“–Nefsimi elinde tutan ZÂt ’a yemin ederim ki, onlar fazîlette seni, doğu ve batı arasındaki en uzak mesÂfe kadar gectiler.” buyurdu. (Ahmed, III, 438)

Diğer bir rivÂyette ise:

“‒Yeryuzundekilerin tamamını infÂk etsen, onların o erken cıkışlarındaki fazîleti elde edemezsin.” buyurdu. (Tirmizî, Cuma, 28/527; Ahmed, I, 256)

Gorulduğu uzere bu sahÂbî, kendince iyi bir niyetle hizmetten geri kaldığı hÂlde, Fahr-i KÂinÂt Efendimiz ’in ihtÂrına muhÂtap oldu. Yani o sahÂbî, iki hayırlı işten, o an icin daha muhim olanını tercih etmekte hatÂya duşmesi sebebiyle bu nebevî îkÂza mÂruz kaldı. O hÂlde bir de dunyevî ihtiraslar peşinde, nefsÂnî zevkler uğrunda, tembellik ve ihmÂl sebebiyle kulluk vazifelerini ve Allah yolundaki gayret ve hizmetleri ertelemenin, ne buyuk mÂnevî kayıplara yol acacağını duşunmek îcÂb eder.

MAZERETLER HİC FAYDA VERMEYECEK

Bu cumleden olarak;

“‒Canım, emekli olunca hacca giderim. Henuz cok gencim, biraz hayatın tadını cıkarayım da sonra tevbe edip namaza başlarım. Biraz elim bollaşsın da sonra infÂk ederim. Şu işleri bir yoluna koyayım da sonra takv hayatına yonelir, sÂlihlerden olurum…” gibi fÂsit duşuncelerle vakit kaybetmek, buyuk bir husran sebebidir.

Omrunu gafletle ziyan edenlerin feryatlarını ve one surecekleri mÂzeretlerinin hicbir fayda vermeyeceğini beyÂn eden şu Âyet-i kerîmelerin dehşetli îkÂzını, gonullerimize silinmez harflerle nakşetmeliyiz. CenÂb-ı Hak buyuruyor ki:

“Herhangi birinize olum gelip de:

«–Rabbim! Beni yakın bir sureye kadar geciktirsen de, sadaka versem ve sÂlihlerden olsam!» demeden evvel, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infÂk edin.” (el-MunÂfikûn, 10)

“Onlar orada (Âhirette) imdÂd istemek icin:

«–Ey Yuce Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan cıkarıp dunyaya geri gonder de, daha once yaptıklarımızdan başka, sÂlih ameller yapalım!» diye feryÂd ederler.

Allah TeÂl onlara şoyle buyurur:

«–Biz size, duşunup ibret alacak ve hakîkati gorecek kimsenin duşunebileceği kadar bir omur vermedik mi? Hem size peygamber de gelip îkazda bulundu. Oyleyse tadın azÂbı!..” (FÂtır, 37)

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“–Olup de pişmanlık duymayacak hic kimse yoktur.” buyurmuştu.

“–O pişmanlık nedir y RasûlÂllah?” diye soruldu. Efendimiz -sallβllβhu aleyhi ve sellem-:

“–(Olen), muhsin (ihsan sahibi, sÂlih) bir kişi ise, bu hÂlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kotu bir kişi ise, kotulukten vazgecerek hÂlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevabını verdi. (Tirmizî, Zuhd, 59/2403)

BUYUK FIRSAT!

Dunya hayatında bize lûtfedilen muhletin kıymetini bilip onu teyakkuz hÂlinde değerlendirmemizin zarûrî olduğunu, şu hadîs-i şerîf de ne guzel beyÂn etmektedir:

“Ey insanlar! Olmeden evvel AllÂh ’a tevbe ediniz! Sizi meşgul edecek birtakım sıkıntı ve meşakkatlerle karşılaşmadan evvel, sÂlih amellere koşunuz! AllÂh ’ı cok cok zikretmek ve gizli-acık bol bol sadaka vermek sûretiyle, O ’nun, uzerinizdeki hakkını îfÂya gayret ediniz ki rızka nÂil olasınız, yardım goresiniz ve ıslah edilesiniz!” (İbn-i MÂce, İkÂme, 78)

VelhÂsıl; genclik, sıhhat, zaman, imkÂn ve omur nîmetleri elden cıkmadan, onları bir an evvel, hakka ve hayra ÂmÂde kılmaya gayret etmeliyiz. Metrajı mechul bir makara gibi ne zaman biteceği belli olmayan omur takviminin her yaprağını, uhrevî kazanc icin buyuk bir fırsat bilip sÂlih amellerle değerlendirmeliyiz.

Unutmayalım ki hepimiz dunyaya bir defalığına geldik. Hayat imtihanımız bir sefere mahsus. Dunya hayatının tekrarı yok. Dunyevî imtihanlarda kaybedersek, tekrar telÂfî imtihanına girebiliriz. Fakat hayat nîmetinin ne tekrarı var, ne de telÂfîsi. Rabbimiz farkında olanlardan eylesin...

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, BÂyezîd-i BistÂmî, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan