
Hadisi şerif sadık ve guvenilir tuccara nasıl mujde veriyor? Musluman tuccar nasıl olmalıdır? Sadık tuccarlığın fazileti ve bereketi...“Sadık tuccar; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizi, Buyû, 4). Yani guvenilir olan, karşısındaki şahsın menfaatini kendi menfaati gibi goren ozu sozu bir olan kişinin ucreti, mukÂfatı peygamberler, sıddıklar ve şehitlere verilen mukÂfatla aynıdır.
Sadaka kelimesi durustluk ve doğruluk anlamına gelen sıdk kokundun turemiş olup kişinin ahirete imanının tam olduğunu gosterir. Nitekim bir hadislerinde Hz. Peygamber Efendimiz “Sadaka burhandır” (Muslim, TahÂret 1; Tirmizî, DaavÂt 86) buyurmaktadır. Cunku sadaka Âhiret yatırımıdır, ahirete yatırım yapacak kişinin ise ahirete imanının tam olması gerekir. İşte sadaka kişinin Âhiret inancının tam olduğunun bir burhanı, delilidir.
SADIK TACİR TİCARETİ İLE ÂHİRETİ KAZANMAYA CALIŞAN KİŞİDİR Sadık tacir de ticareti ile Âhireti kazanmaya calışan kişidir. Zaten mumin kişi Allah ’ın kendisine verdiği her şeyde Âhireti kazanmaya calışır. Ayet-i kerime bu hususu acık bi şekilde emreder: “Allah ’ın sana verdikleriyle Âhiret yurdunu kazanmaya bak; dunyadan nasibini de unutma...” (Kasas, 77). Mumin icin ticaret bir Âhiret yatırımıdır. Şu kadar var ki, yatırımın surekliliği acısından tohumluk kabilinden dunyalık edinilebilir.
Dunyada son donemde yaygın olan “fair trade” denilen ve dilimize “adil ticaret” diye tercume edilen kavram yeni bir etik değer olarak yaygınlaşmaktadır. Bu kavram, ureticiden son kullanıcıya kadar zincirde yer alan butun calışanların emeklerinin karşılığını alması esasına dayanan bir ticareti ongormektedir. Boylece insanlar tuketimlerinin bir somuru icermediğini duşunerek rahatca satın aldıkları şeyleri kullanabilmektedir. Bu evrensel bir vicdan hareketi olarak karşımıza cıksa da henuz cok yeni ve kısıtlı bir uygulama alanına sahiptir.
İŞ YAPTIĞI KİŞİYİ KENDİ GİBİ GORUR MENFAATİNİ DE DUŞUNUR Esas olan insanın elindekileri bir emanet olarak gormesi ve gereğini yapmasıdır. İkinci temel konu da iş yaptığı kimselerin cıkarlarını, onları kendisi gibi duşunmek sureti ile korumasıdır. Nitekim Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bu konuda net bir olcu koyar, kardeşin kardeşinin menfaatini koruyup kollamasını imanın gostergesi olarak gorur:
“Sizden biriniz kendisi icin sevdiğini kardeşi icin de sevmedikce iman etmiş olamaz.” (BuhÂrî, İmÂn, 6; Muslim, İmÂn, 71). İnsani ilişkilerde en temel kural karşındakini kendin gibi gormendir. Nitekim Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem yukarıdaki hadisi ile bunu cok net bir şekilde ifade etmiş bulunuyor.
Musluman her alanda imanının gereğini yerine getirmekle mukelleftir; camide, evde mumin olduğu gibi, iş yerinde ticaretinde de mumin olmak durumundadır. İmanının gereği namaz kıldığı gibi, imanının gereği sadık/durust ticaret yapmakla yukumludur. Nitekim imanla sadakat arasındaki bu sıkı ilişkinin farkında olan İmam-ı A ’zam Hazretlerinden şoyle bir menkıbe anlatılır: İmam babadan kalma ticaret ile meşgul birisidir. Babası gibi kumaş ticareti yapmaktadır. O donemde kumaş uretimi el emeği ile evlerde yapılıyordu. Hanımefendinin birisi satmak uzere İmam Ebu Hanife ’ye bir kumaş getirir. İmam fiyatını sorunca, 100 dirhem veriniz, der. İmam kumaşın değerinin daha yuksek olduğunu, soyler. Aralarındaki pazarlık şoyle devam eder:
- Oyle ise iki yuz dirhem veriniz, der. İmam:
- İki yuz dirhemden de fazla eder. Kadın:
- Oyle ise uc yuz dirhem veriniz, der. İmam:
- Uc yuz dirhemden de fazla eder. Kadın:
- Oyle ise dort yuz dirhem veriniz, İmam:
- Dort yuz dirhemden de fazla eder, deyince kadın:
- Siz benimle alay mı ediyorsunuz, der. İmam: HÂşÃ‚!, der. İsterseniz bir bilirkişi cağıralım. Bunun uzerine o gunlerde carşılarda problemleri hemen cozume kavuşturan, bilirkişilik kurumu vardır, danışırlar ve bilirkişi kumaşa, 500 dirhem değer bicer. İmam da beş yuz dirhemi vererek kumaşı alır.
SADIK VE EMİN TUCCARLARIN AHİRETTEKİ YERİ İmamın muşterisine karşı bu tavrının arkasında yatan onun derin fıkıh melekesini ortaya koyan imanıdır:
“Sadık tuccar; peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmizi, Buyû, 4). Yani guvenilir olan, karşısındaki şahsın menfaatini kendi menfaati gibi goren ozu sozu bir olan kişinin ucreti, mukÂfatı peygamberler, sıddıklar ve şehitlere verilen mukÂfatla aynıdır.
Aynı işi yapanlar eşit ucret almak isterler. Aynı ucreti alanların işlerinin de eşit olması gerekir. Buna gore sadık bir tuccarın işinin de peygamberlerin vazifesi olan dinin tebliği hususu ile ilgili olması gerekir. Bu yuzden ticaret; para kazanma sanatı değil, gonuller yapma işidir.
Ticaretini ahiret yatırımına donuşturemeyen kişi bir davar misali; omru boyunca tuketemeyeceği samanı biriktirmiş sayılır. Biriktirdiklerinin faydasını kendisi goremeyeceği halde hesabı en ince ayrıntısına kadar ona sorulacaktır.
Ticaret bir rahmet davasıdır. Rahmete erme vesilesidir. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Allah TeÂl satarken, satın alırken ve borcunu talep ederken musamahakÂr olan kişiye rahmet etsin.” (Buhari, Buyû: 16).
Ticaret erbabı kapısına gelen her bir muşteriyi bir rahmet vesilesi olarak gormelidir. Her Musluman insani ilişkilerinde bu esası dustur edinmelidir. Kazancı rakamsal bir artış olarak gormek değil de insani bir kıvam kazanmak olarak algılamalıyız. Dolayısıyla her iki tarafın da memnun olduğu bir alışveriş, bir akit gercek anlamda bir değer ifade eder. Aksi halde ağlayanın malının gulene hayır etmeyeceği acıktır.
Bir mal alırken, satarken, bir borcu oderken veya geri talep ederken birbirlerine karşı nezaketi elde bırakmayan, karşı tarafı sıkıntıya sokmamaya calışan, anlayış gosteren kişilerin kazancı en buyuk kazanc olan rahmettir. Rahmet; Allah ’ın kulunu bağışlaması, affetmesi ve kendine yakın bir kul olarak kabul etmesidir.
Şunu da unutmamak gerekir ki, bir işte kazancı ne kadar yuksek ise risk de o kadar buyuk demektir. Bu yonu ile Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ticaret erbabını ikaz eder:
“Ey tuccarlar topluluğu! Muhakkak ki tuccarlar kıyamet gununde facir (gunahkÂr) olarak dirilirler. Ancak Allah ’tan korkanlar, sozlerinde duranlar ve doğru sozlu olanlar mustesnadır.” (Tirmizi, Buyû, 4).
Ticaret; cenneti veya cehennemi kazandıran bir uğraştır. Ne mutlu ticaret kapısından cennete girip peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olabilenlere!
Kaynak: Ahmet Hamdi Yıldırım, Altınoluk Dergisi, Kasım-2020, Sayı:417
İslam ve İhsan
Dinde Samimiyet ve Sadakat Gereklidir