Allah'a (cc) layık bir kul olma hassasiyetine sahip olmalıyız. Adabınca, gereğince davranıp verilen nimetlerin şukrunu yerine getirmeli ve kul olma yolunda caba sarf etmeliyiz. Peki ibadet ve kulluk hayatımızda uymamız gereken temel prensipler nelerdir? Nasıl bir yol izlemeli ve nelere dikkat etmeliyiz?Bir mu ’min, kulluk hayatını şu iki olcu cercevesinde tanzim etmelidir:

TÂzîm li-emrillÂh.Şefkat al halkillÂh.
TÂzîm li-emrillÂh, yani AllÂh ’ın emirlerini titizlik ve ihtirÂm icinde yerine getirmelidir. Bunu yaparken de, bu emirlerin hem zÂhirine hem de bÂtınına dikkat etmelidir. Zira zÂhir ile bÂtın birbirini tamamlayan iki unsurdur. Biri olmadan diğeri dÂim noksandır.

Mesel CenÂb-ı Hak Âyet-i kerîmede:

“Mu ’minler gercekten felÂh bulmuşlardır.” (el-Mu ’minûn, 1) beyÂnından hemen sonra, zÂhir ve bÂtın butunluğunun luzumuna dikkat cekerek; “Onlar ki namazlarını huşû ile kılarlar.” (el-Mu ’minûn, 2) buyurmaktadır.

Hatt namazı huşûdan mahrum, ihsan kıvamından uzak bir şekilde, yani kalp ve beden Âhengi olmadan kılanlar icin:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara!” (el-MÂûn, 4) buyrulmaktadır.

Yine zÂhirî farzlardan biri olan oruc, sadece imsak vaktinden başlayıp iftara kadar ac kalmaktan ibÂret bir ibadet değildir. Oruc ibadetini bu şekilde îf eden kimseler icin hadîs-i şerîfte şoyle buyrulmuştur:

“Nice oruc tutanlar vardır ki, oruclarından kendilerine kalan, kuru bir aclıktan başka bir şey değildir!” (İbn-i MÂce, SıyÂm, 21)

HÂlbuki gercek oruc, mideye ilÂveten, goze, gonle, dile, kulağa ve bilhassa vicdÂna tutturulan oructur. Kişiyi AllÂh ’ın nîmetlerini tefekkure ve acların hÂlinden anlamaya sevk eden, gonlu takvÂya yonlendiren bir oructur.

Yine zekÂt ibadeti de, sırf muhtaca para vermekten ibÂret bir yukumluluk değildir. Oyle olsaydı CenÂb-ı Hak kullarını şu ilÂhî beyanla îkÂz etmezdi:

“Ey îmÂn edenler! AllÂh ’a ve Âhiret gunune inanmadığı hÂlde malını gosteriş icin harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa cıkarmayın…” (el-Bakara, 264)

Yine sadaka ve infak, sadece maddî imkÂna sahip kimselerin vereceği bir ikram olsaydı:

“O takv sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah icin infÂk ederler…” (Âl-i İmrÂn, 134) buyrulmazdı.

Yani nasıl ki, namaz, oruc, zekÂt, hac gibi zÂhirî farzlar vardır; bunun yanında guzel ahlÂk, merhamet, comertlik, adÂlet, tevÂzu, ihlÂs, samimiyet, edep, iffet, hayÂ, hûşû, takvÂ, sabır gibi bÂtını farzlar da vardır.

Yine kumar, icki, zinÂ, hırsızlık vb. zÂhirî haramların yanında, gurur, kibir, haset, ofke, riyÂ, cimrilik, israf, tecessus, yalan, gıybet, gaflet, ihtiras gibi bÂtınî haramlar da vardır. Bu bÂtınî haramlardan kacınmak, en az zÂhirî haramlardan sakınmak kadar muhimdir. Zira Âyet-i kerîmede şoyle buyrulmaktadır:

“GunÂhın acığını da gizlisini de bırakın! Cunku gunah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlak cekeceklerdir.” (el-En ’Âm, 120)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genc Dergi, Şubat 125.Sayı 2017
İslam ve İhsan