Kalbin huzur ve sukûna kavuşması, mÂnen ulaştığı seviyeye bağlıdır. Bunun icin de kulun mÂnevî bir terbiyeden gecmesi zarurîdir. Zira kalbin ilim ve hikmetle dolması, dînin yuksek hakîkatlerine vÂkıf olması ve kulun mÂnen tekÂmul edebilmesi, ancak birtakım ameliyeler neticesinde mumkun olabilir.Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, daha peygamberlikle vazifelendirilmeden once, Nûr Dağı ’ndaki Hira Mağarası ’nda îtikÂfa[1] cekilirdi. Hazret-i Îs -aleyhisselÂm-, İncil ’den ilk ilÂhî kelÂmı duyuncaya kadar Sair Dağı ’nda kırk gun kırk gece ac ve susuz kalmıştı. Mûs -aleyhisselÂm-, CenÂb-ı Hak ’la mukÂlemesinden evvel, Tûr Dağı ’nda kırk gun savm-ı visÂl (iftarsız oruc) tutmuş, bir nevî riyÂzata girmişti. Yûsuf -aleyhisselÂm-, Mısır ’a sultan olmadan once, on iki sene zindanda kaldı. Orada cile, riyÂzÂt, mucÂhede ve meşakkatin butun kademelerinden gecirildi. Boylece mubÂrek kalbi, Allah ’tan gayrı butun sığınak, barınak, dayanak ve alÂkalardan tamamen arındı.

Tasavvuftaki, mÂsivÂdan tevbe, yani Allah ’tan uzaklaştıran her şeyden kalben ve rûhen uzaklaşarak “hiclik” ve “yokluk” hÂline erebilmek de, boyle bir hazırlık devresini ifÂde eder. Zira her şey, hiclik ve yokluğa erdikten sonra başlar.

KALBİ ARINMA

Yine Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz MîrÂc ’a cıkmadan evvel İnşirah Sûresi ’nin sırrına mazhar oldu. Daha evvel iki defa yaşadığı gibi, mubÂrek sadrı acılıp kalb-i şerîfleri yıkandı, ilim ve hikmet nûruyla dolduruldu. Cunku O, Mîrac ’da acÂib ve garÂib hÂdiselerle karşılaşacak, beşerî kesÂfetle gorulemeyecek esrÂr-ı ilÂhîyi ve latîf manzaraları seyredecekti. HÂlbuki Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- gelmiş-gecmiş butun insanların en temiz kalplisi idi. Bunu en azılı muşrikler bile îtirÂf ediyorlardı.

O hÂlde, AllÂh ’ın seckin kulları olan peygamberler dahî kalp tasfiyesinden gecirilirse, diğer insanların kalbî arınmaya ne kadar muhtac olduğu daha iyi anlaşılır. Zira kesîf bir kalp ile, Latîf olan CenÂb-ı Hakk ’a yaklaşılamaz.

Bu husustaki diğer bir delil de şudur:

CenÂb-ı Hak; “Gunahın zÂhirîsini de bÂtınîsini de terk edin!..” buyurmaktadır. (Bkz. el-En‘Âm, 120)

Demek ki insan, zÂhirî gunahlardan uzak durmak zorunda olduğu gibi bÂtınî gunahlardan da sakınmak mecburiyetindedir. Hatt kibir, riyÂ, haset, kin, ofke ve cimrilik gibi bÂtınî gunahlar, daha tehlikelidir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte;

“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” buyrulmuştur. (Muslim, ÎmÂn, 147)

[1] ÎtikÂf: Bir yere kapanıp, vakti ibadetle gecirmek. Bilhassa Ramazan ’ın son on gununde cÂmiye kapanarak kendini ibadete vermek.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan