
Allah Resûlu (sallallÂhu aleyhi ve sellem) ’nu evinde misafir etmenin ve O ’nunla nice gazvelere katılmış olmanın verdiği gonul rahatlığı ile Ebû Eyyûb el-EnsÂrî (r.a.) “Artık bu şeref bana kÂfidir” diyerek, Medîne-i Munevvere ’nin hurma bahcelerinde golgelerde oturma yerine, ilerlemiş yaşına rağmen col sıcaklarının altında 1000 km. ’lik yolu goze alıp Allah Resûlunun mujdesine nÂil olma heyecanı, nasıl bir îman heyecanıdır? Hayra doymamak herhalde boyle bir şeydir. Ya da son nefese kadar mesûliyet şuurunu kaybetmemek hÂli bu olsa gerektir.“Allah Resûlu (sallallÂhu aleyhi ve sellem) ’nun İstanbul ’un fethedileceğine dair mujdesine nail olmak icin tarihte bircok kez fetih hamlesi yapılmıştır. Ebû Eyyûb el-EnsÂrî iki kez bu seferlere katılmıştır. İkinci sefer esnasında kendisi ağır hastalığa tutulmuştu. Zaten seksen yaşını gecmişdi. İşte bu buyuk mucÂhidin vucudu, bu yaşında diyÂr-ı gurbette ve harekÂt-ı harbiye uzerinde rahatsız olduğundan arkadaşları kendisine:
“Sen hastasın, senin icin cihÂdı terketmeye ruhsat-ı şer ’iyye vardır” deyip ısrar ettilerse de Hazreti MucÂhid, bu sozlere hicbir kıymet ve ehemmiyet vermeyerek ordu ile bera­ber İstanbul ’a hareket etmişti. İstanbul ’da KÂğıthÂne meydanın­da bir cadıra yerleştirilmişti. Fakat harp uzun muddet devam etdiği icin Hazreti HÂlid (radıyallÂhu anh) ’in vucudu gunden gune zayıflamıştı.
İşte bir pîr-i fÂnî olan Hazreti HÂlid (radıyallÂhu anh) ordu kumandanları ile bircok mucÂhidleri huzûruna dÂvet ederek helÂllaşti. O esnada TÂbiînden Ebû Zeyd ile Nevfu ’l-BikÂlî (rahımehumallah) Hazreti Mihmandar ’ın ziyÂretine gelmişlerdi. Baktılar ki hastalık cok ilerlemiş. Nevf, Hazreti Ebu Eyyûb ’a şif olmak uzere şoyle du etdi:
“Y Rab, Ebû Eyyûb hazretlerine Âfiyet ve şif ihsan buyur.” Fakat Hazreti MihmandÂr gÂyet ağır konuşarak şoyle mukabelede bulundu.
“Arkadaşlarım, benim icin boyle du etmeyiniz. Şoyle dua ediniz: Y Rab, Ebû Eyyûb ’un eceli gelmiş ve yakın ise Ebû Eyyûb ’u mağfiret edip ona rahmet eyle ve eğer eceli yakın değilse Âfiyet ve şif ihsan buyur.”
O esnada Yezid de durumunu oğrenmek icin Ebû Eyyûb ’un yanına geldi ve:
“Y Eb Eyyûb, bir arzun var mıdır? Ve vasıyyet etmek ister misin?” diye sordu. Ebû Eyyûb hazretleri de Yezid ’e şoyle cevab verdi:
“Sizin dunyanızdan ben hicbir şey istemiyorum. Ancak benim vasıyyetim ve arzum şudur ki, ben vefÂt ettiğim zaman benim na ’şımı gucun yettiği kadar duşman memleketi­nin icerilerine kadar sok ve beni harbeden mucÂhidlerin -asker­lerin- ayakları altına gom! T ki mucÂhidlerin atlarının altında benim kabrim dumduz olarak belirsiz olsun. Sen beni oraya bı­rak ve don. Zir Resûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Zîşan Efendimiz hazretlerinden işitdim ki:
“Kostantıniyye ’de surların yanında bir sÂlih adam defnolunacakdır, buyurmuştu. İşte umarım ki o sÂlih kişi, ben olayım,” dedi ve mubÂrek ruhunu teslim etti.”[1]
[1] Ramazanoğlu Mahmud Sami, AshÂb-ı Kiram, I, 94-96.
Kaynak: Adem Ergul, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan