
İngiltere ’nin 1800lu yıllarda istila ettiği Hindistan ’da işgal karşısında gosterilen iki farklı duruş...İngiliz işgali karşısında iki farklı duruş:
On sekizinci yuzyılın yarısında donemin İngiltere Kralı;
1-Hindistan ’daki ham madde
2-Bitki ve hayvan ceşitliliği
3-Gemilerin yaklaşacağı limanlar
ile ilgili uc hususun tahakkuku icin Hindistan ’ı somurme planını hazırlamış ve bu buyuk ulkeyi tedrîcî olarak işgal etmişti.1
HİNDİSTAN ’IN İŞGALİ Hindistan 1750 ’de İngilizler tarafından işgal edildiğinde, hemen bu ulkenin zenginliklerini somurmeye başladı. Nakşi şeyhlerinden Şah Veliyullah-ı Dihlevî ’nin (o. 1762) oğlu Şeyh Abdulaziz-i Dihlevî (1746-1824) ilk elde bu somurgeci guce karşı cıktı, tepki gosterdi.2
O, İngiliz idaresi altında Hin­distan ’ın “daru ’l-harb” yani “kufur diyarı” olduğuna dair fetvÂlar verdi. Bu noktada yoğunlaşan goruşleri Muslumanların İngiliz somurge idaresine karşı direnmelerinde ve reaksiyon gostermelerinde onemli rol oynadı. 3
HİNDİSTAN BAĞIMSIZLIK HAREKETİ Abdulaziz-i Dihlevî ’nin bu fetvÂları Hindistan ’da pek cok yerde sufî kokenli “Mucahidûn Hare­keti”nin başlamasına yol actı. Bu cizgi, diğer sufilerle devam ettirilince, 1947 senesinde buyuk mutefekkir Muhammed İkbal ’in tasavvufî diriltici fikirleri ve faaliyetleriyle Hint alt kıtasının ozgurluğu elde etmesiyle sonuclandı.4
İNGİLİZ SOMURUSUNDEN İKİ BAĞIMSIZ DEVLETE Konuyu geniş bir makalede ele alan Lal Baha ozetle şoyle der:
İngilizlere direnen mucahidler Delhili Şah Abdulaziz ’in halifesi Awadh ’daki Seyyid Ahmed Şehid ’in (1786-1831) etrafında toplanmışlardı. Onların amacı; meşhur alim ve muceddid Şah Veliyullah-ı Dihlevî (1703-1762) tarafından model olarak tasarlanan bir Musluman devleti kurmak ve Muslumanları kafirlerin koleliğinden kurtarmaktı. İşte sufi mucahidler, bu korkunc duşmanların karşısına cıktılar. Bu duşmanlar, guneyde Maratha ’lar, Pencap ’ta Sihler ve her şeyi yakıp yıkan İngilizlerdi.5
Yaklaşık 125 yıl suren bu uzun ve cetin mucadele, sonunda 1947 ’de Pakistan İslam Cumhuriyeti ’nin kurulması ile neticelendi.6 Sufilerin, ulkeyi duşmana teslim etmemek uzere gercekleştirdikleri bu fazilet yuklu onurlu direniş hareketlerine karşılık resmi ulema ne tarafından farklı bir tavır sergileniyordu.
17 İSYAN HAREKETİ Yaklaşık 200 sene suren bu İngiliz somurgeciliğine karşı, Feraizî Direnişi, BengÂlî Hareketi, Mucahidûn Hareketi, Barelvî İsyanı, vs. gibi on yedi isyan hareketi zuhur etti ki bunların tamamı sufî kokenlidir.7
Evet, sûfîler bu 200 sene zarfında, Şah Cihangir ’in yanında fiilî olarak ordugahta kalarak devlet ve askerî akılla yoğrulmuş kişilik yapısına sahip İmam RabbÂnî ’den8 gelen bu ruhun etkisi sonucu, İngilizlere karşı yaklaşık 17 civarında isyan ve direniş hareketi gercekleştirirken, resmî ulemanın tavrı garipti.
1870 li yıllarda İngiliz işgali ve somurge yonetimi altında bulunan Muslumanlar, Hind-İslam dunyasının daru ’l-harb mi yoksa daru ’l-İslam mı olduğu konusunda ihtilafa duşmuş bulunuyorlardı. Yani ulkeyi İngilizlere bırakalım mı, bırakmayalım mı şeklinde bir ikilem veya kırılma yaşıyorlardı. İngiltere ’nin Hindistan Komiseri William Hunter, o devir Hindistan ’ındaki bu tartışmaları birinci elden şÃ‚hit olarak kaleme aldığı eserinde “Decisions of the Muhammadan Law Doctors” başlığı altında gerekceleriyle uzun uzadıya incelemektedir.
Şimdi biz, o devirde ulema tarafından verilmiş olan fetvÂlardan sadece ikisi farklı tavrı sergileyerek icin yeterlidir. Fetvayı gostermek istiyoruz.
FetvÂlar şoyle:
KUZEY HİNDİSTAN İSLAM HUKUKCULARININ VERDİĞİ BİR FETVÂ Soruyu soran: Seyyid Emir Huseyin (Bagalpur Valisi Ozel Yardımcısı)
Ey İslam ’ı iyi bilen ve anlayan kişiler, şu aşağıdaki soruya vereceğiniz cevap nedir?
Eskiden Muslumanların şimdi ise İngilizlerin idaresi altında bulunan Hindistan ’da Hristiyan yonetim namaz, oruc, hac, zekÂt, Cuma ve cemaat gibi dini emirlere mudahale etmeyip tam bir serbestlik ve koruma sağlanmaktadır. Bir Musluman yonetici başta olduğunda ne yapıyorsa, aynısını bunlar da yapıyorlar. Bu ulkede Muslumanların bu yoneticilerle savaşacak gucu olmadığı gibi, tam aksine boyle bir savaş olursa mağlubiyet ve İslam ’ın itibar kaybı kesin gibi gorulmektedir. Bu hususta lutfen goruşunuzu acıklar mısınız?
Cevap: Burada yani Hindistan ’da Muslumanlar Hıristiyanların koruması altındadırlar. Boyle korumanın olduğu bir ulkede, cihad soz konusu olamaz. Ancak Muslumanlarla kÂfirler arasında boyle bir hurriyet ve koruma yoksa, dinî bir savaş (cihad) işte o zaman soz konusudur. Boyle bir durum, şu anda Hindistan ’da varid değildir.
Hukukcuların bu verdikleri fet­v­da istinad ettikleri kaynaklar: Manhecu ’l-GaffÂr ve FetÂvÂ-yı Alem­­gîriyye.
FetvÂya muhrunu basan Hind İslam ulemasının isimleri: 1- Mevlevî Ali Muhammed (Laknev ’den)
2- Mevlevî Abdu ’l-Hayy (Laknev ’den)
3- Mevlevî Fazlullah (Laknev ’den)
4- Muhammed Naim (Laknev ’den)
5- Mevlevî Rahmetullah (Laknev ’den)
6- Mevlevî Kutbu ’d-dîn (Delhi ’den)
7- Mevlevî Lutfullah (Laknev ’den)
Oldukca egzantirik bir başka fetva:
KALKUTA İSLAM CEMİYETİNDEN FETVÂ Kuzey Hind İslam ulemasının Daru ’l-İslam aksine verdiği kararın yayınlanmasından sonra Mevlana Keramet Ali buna binaen şunları one surdu:
“İkinci soru, ‘bu ulkede (yani Hindistan ’da) cihad yapmak meşru mudur, değil midir? ’ şeklindedir. Bu soru birinciyle birlikte cozulebilir. Herşeyden once Daru ’l-İslam ’da cihadın bir anlamı yoktur. Bu o kadar acık bir husustur ki, gidip bir otoritenin fikrini almaya bile gerek yoktur. İngiliz Hindistan ’ında bu ulkeyi yoneten guclere karşı bir kimse savaşırsa, boyle bir savaş isyan olarak ilan edilir. İsyan ise İslam Hukukunda kesin olarak yasaklanmıştır. Bu nedenle boyle bir savaş gayr-i meşru olacaktır. Bu durumda her hangi biri savaşa/direnişe yeltenirse, Hindistan ’da yaşayan Muslumanlar İngiliz yonetimine yardım etmeye, yoneticilerin emrinde bu gibi isyancılara karşı savaşmak zorundadır. Bu husus, FetÂvÂ-yı Hindiyye ’de acıkca kaydedilmiştir.9
Bu fetvanın, İngilizlere teslim olup onlarla beraber hareket ederek vatanını savunan Muslumanlarla savaşıp onları oldurmeye odaklanması, akıl tutulmasından başka nedir?
HİNT ULEMASI Ozetle Hind Uleması, ulkenin duşman işgali karşısında tepkisiz ve hissiz kalmıştı. Bu durumun arka planında, ulemanın; dunyevileşmesi, değer uretememesi, ozgurluk ruhuna ve siyasî bilince yukselememiş, parcalanmış bir şahsiyet yapısına sahip olması vs. gibi sebepler olduğu muhakkaktır.
Yazımızı, oryantalist Annemarie Schimmel ’in seksen yıllık tasavvuf ihtisasıyla ilgili calışmalarındaki ilmî birikim ve tecrubelerinin ışığı altında yaptığı şu onemli tespitle sonuclandırmak istiyoruz:
“İslÂm ’ı kendi başına din yapan, hic şuphesiz Hz. Muhammed (sav) ’dir. Siyasi alanda İslam her yerde yenilgiye uğradığında, batılı gucler Musluman dunyasına maddî ve manevî bel olduklarında, yeni tarikatlar kuran ve tekkeler acan mutasavvıflar, bu duruma karşı cıkmışlar ve tuttukları yola Tarikat-ı Muhammediyye demişlerdi.
SUFİLERİN KARŞI CIKTIĞI GUCLER Hz. Muhammed ’in (sav) kişiliği onlar icin guc merkezi olmuştu. Sufilerin karşı cıktıkları gucler, kafirler ya da İngilizlerin Hindistan ’ı olabileceği gibi (18. Yuzyıl sonu, 19. Yuzyıl başlarında Mir-Sufi ve Ahmed Barelvî-Sufi-) , Kuzey Afrika ’daki Senusiyye Tarikatının karşı koyup mucadele verdiği İtalyanlar da olabilirdi. Hz. Muhammed (sav) onların aldığı tek ornekti. Sufiler, Muslumanların geleceğini duşunduklerinde daima O ’nu ornek alıyorlardı.
Sufilerin Musluman hayatına olan en onemli katkılardan biri de, işte anti-emperyal mucadele ve direnişleri olmuştur.”10
Bir sonraki yazımızda, inşÃ‚Allah İngilizlerin resmi ulemayı nasıl kendi safına katıp da işgÂle direnen sûfî mucÂhidûn hareketini sindirip pasifize ettiğini, “Haclılara teslim olunuz!”un Hindistan versiyonu arka plan mantığını anlamak uzere acıklamaya calışacağız. Tarih ’in tekerrurden ibaret olmaması adına…
Dipnotlar: 1) Bkz: Azmi Ozcan, “İngiltere”, DİA., c. 22, ss. 299-301; “Hindistan”, DİA., c. 18, ss. 83-84. 2) Mushiru ’l-Haq, “Shah ‘Abd al-Azîz al-Dihlawî and His Times”, Hamdard Islamicus, VII, Sayı: 1, Spring 1984, Karachi, ss. 59-63; Abdulhay el-Hasenî, Nuzhetu ’l-HavÂtır, Haydarabad 1350-90/1931-70, VII, s. 268-276. 3) Ethem Cebecioğlu, İmam-ı Rabbanî Hareketi ve Tesirleri, Erkem Yayınları, no: 140, İst. 1999, s. 204; Talat Kocyiğit, “Abdulaziz ed-Dıhlevî”, DİA, İst. 1988, I, s. 189. 4) Mehmet S. Aydın, “İkbal, Muhammed”, DİA., c. 22, ss. 17-23. 5) Hafız Malik, Muslim Nationalism in India and Pakistan, s. 141; Lal Baha, “The Activities of the Mujahidin, 1900-1936”, Islamic Studies, XVIII, No: 2, İslamabad 1979, ss. 97-8. 6) Lal Baha, aynı yer. 7) Bkz: Cebecioğlu, age., ss.175 vd. 8) Ansari, Muhammad Abdulhaq, Sufism and Shari ’a: A Study of Sahykh Ahmad Sirhindi ’s Effort to Reform Sufism, London 1986, ss. 28-29; Abdulhay b. Fahreddin el-Hasenî, Nuzhetu ’l-Havatır ve Behcetu ’l-MesÂmi ’ ve ’n-Nevazır, Haydarabad 1976, c.V, s. 44; Şarkpurî, Muhammed Halîm, İmam Rabbanî Muceddid-i Elf-i SÂnî Ahmed-i Farûkî es-Sirhindî, cev.: Ali Genceli, Konya 1978, ss. 42-3; Necdet Tosun, İmam-ı Rabbanî Ahmed Sirhindî, İnsan yay., İstanbul 2005, ss. 14-41. 9) William Hunter, The Indian Masulmans, Lahore 1968, ss. 233-6; İbrahim Edhem Bilgin, Devrimci Sufi Hareketleri ve İmam-ı Rabbani, Kultur Basın Yayın Birliği, İstanbul 1989, s. 127-130. 10) Annemaria Schimmel, Tasavvufun Boyutları, cev. Ender Gurol, İst. 1982, s. 199.
Kaynak: Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 381
İslam ve İhsan