“Delirten Suyu” icmek...Hadislerde zikredilen guneşin doğacağı “Batı”1 acaba, bugunku batı dunyası mı? Avrupa ’daki rasyonalizme, teknolojik gelişmelere ve maddeye hakimiyete “Guneş”miş gibi bakanlara gore gunumuz Avrupası, hadisteki, “batı” dır. Fakir, bize gore, o guneş, “batıyormuş gibi gorunen ve kıyametten once battığı yerden yeniden doğacak olan İslam guneşidir.”
Hic şuphesiz, İncil ’i, Tevrat ’ı bozulmuş, saflığı buharlaşmış, kalbini/vicdanını ve ondan gelen ışığını yitirmiş batmış bugunku batı, yaşadığı değerler erozyonu ve inkÂrcılığıyla butun dunyaya ışık verebilecek guneş olmaktan uzaktır.
Hakk guneşi olmayan gunumuzun “BÂtıl Batı”sı ve “Batılılaşma Hareketi” Es ’ad-ı Erbilî (k.s.) Hazretlerinin goruşune gore acaba ne ifade ediyordu? DELİRTEN SUYU Carl Vett de bu konuyu merak etmiş ve Es ’ad Efendi ’ye (k.s.) sormuştu. O da Turkiye ’yi baz alarak son derece kaliteli irfanî bir “ust dil” ile şu değerlendirmeyi yapmıştı:
-Hazret-i Hızır (a.s.) bir zelzele ile butun (tatlı/kaliteli/şifalı) suların yer altına cekileceğini ve ardından Allah ’ın yeni bir su yollayacağını, ancak bu sudan icen herkesin delireceğini bildirmiş…
Bunu duyan bir adam, dağdaki evinde fıcılar dolusu su depolamış…
Derken cok zaman gecmeden zelzele olmuş ve butun sular cekilmiş. Birkac gun icinde kaynaklardan akan sular da tukenmiş. Fakat dağda yaşayan adam tedbirini aldığı icin bundan hic etkilenmemiş…
Bir sure sonra şehirdekilerin tekrar suya kavuştuklarını duyunca, o suyu icenlerin ne durumda olduklarını gormek uzere dağdan inmiş… Bakmış ki butun şehir ahalisi toptan delirmiş. Eskiden “Allah ’ın kulu” olan insanlar artık “dunyanın kulu” olmuşlar.
Şehirde yaşayanlar, kendileri gibi duşunmediği icin dağda yaşayan adamın delirdiğini iddia edip onu dışlamışlar. Bu durum karşısında dağda yaşayan adam hemen şehirden ayrılıp evine cekilmiş…
Aradan epeyce bir sure gecmiş… Yaşadığı yalnızlık, dağdaki adamın canına tak demiş, dayanamayıp tekrar şehre donmuş.
Şehirdekiler once deli diye onunla konuşmak istememişler. Bunun uzerine adam ictiği “Hikmet Suyu” nu bırakıp “Delirten Suyu” icmeye başlamış… Ve cok gecmeden o da diğerleri gibi deli olmuş2
BATI ’NIN KARANLIK GUNEŞİ Turkiye Cumhuriyetinin 1921 ve 1924 Anayasalarında yer alan “Devletin dini İslamdır” hukmu, 1928 ’de yapılan bir değişiklikle kaldırıldı.3 Es ’ad Efendi (k.s.) Vett ’e sembolik anlatım diliyle en azından anlatmak istediği husus işte bu sekularizme kayış idi. Ve İslam resmen manipule edilmişti.
İşin tuhafı Es ’ad Efendi ’nin (k.s.) Cumhuriyet ’le birlikte batıdan gelen “akılcılığı” ve buna bağlı sekularizm yıkımını, delirten su olarak gormesine karşılık, maneviyatı yitiren batıyı, bir asır oncesi Alman Filozof Rudolf Steiner de aynı minval uzere; ışığını kaybetmiş, karanlıkta kalmış, doğu hikmetinin aydınlatmasına muhtac hale gelmiş olarak değerlendirir ve; “Guneş” insanlığın alt dehlizlerinde kaybolup gitmiştir. Manevi bilimlerdeki ilerlemelerle guneşi yeniden bulup cıkarmalıyız. Aksi takdirde cevher de kendi icinde karanlıktır. Işığa tutulunca ışık sacar.”4 der.
Yani, Es ’ad Efendi ’nin (k.s.) delirten suyu, Avrupalı Steiner tarafından guneşini kaybetmiş karanlık olarak değerlendirilir. 1923 ’ten sonra Anadolu ’nun maneviyat topraklarına, Tevfik Fikret ’in ışık diye gorduğu, işte Steiner ’in bu “karanlık batı guneşi” doğmuştur.
Bu değişimin Turkiye ’de urettiği entelektuel profilini Kemal Karpat şu şekilde tasvir eder ki, Es ’ad Efendi ’nin bu profile tepkili yorum yapması son derece tabiîdir:
“…Bunlardan bazıları maalesef kendi kultur ve toplumlarına yabancılaşmış, şamatacı, saldırgan, oportunist, taklitci ve sığ (derinliği olmayan) entelektuellerdir. Aralarında yuksek derecede bir eski tarz pozitivizm, din duşmanlığı, siyasi elitizm ve otoriterliğin hukum surduğunde de şuphe yoktur.”5
BATI DUNYASININ SORUNLARI Es ’ad Efendi, Carl Vett ile doğu-batı karşılaştırmasını yaparken batıya şu eleştiriyi yoneltir:
-Batı ’da eksik olan ic ahlaktır. Avrupa edebiyatını bizimki ile mukayese ediniz!.. Bizim ulkemizde, daha kısa zaman oncesine kadar, edebiyat eserlerinin onda dokuzu dinî ve ahlakî bir muhtevaya sahipti. Avrupa ’da ise bu oran tam tersine… Ben, toplumun, kendi edebiyatından ahlakî acıdan olumsuz etkilenebileceğine inanıyorum. Sosyal etkileşim daima gucludur. Bu sebeple insanlar kendi kendilerine:
“Herkesin hakkında konuştuğu bu kadar ilginc (populer) bir kitabı, ben neden okumayayım ki!..” der ve alır, o kitabı okur.
İşte bu zincirleme ictimaî etki ile ahlak yoksunu eserler, insanların gozunde buyur ve herkes onları okumaya başlar.
Neticede değerli olmayan kucuk hacimli bir kitap, bu şekilde ses getirir ve butun toplumu yıkım yapmak uzere etkisi altına alır!..6
Es ’ad Efendi (k.s.) bu tespitiyle, Avrupa ’daki ahlakî yozlaşmanın, buyuk olcude kultur ekseni uzerinden gercekleştiğini ifade eder.
Carl Vett ’in doğu-batı uzerine yaptığı şu tespite Es ’ad Efendi (k.s.) can u gonulden katıldığını ifade etmekten kendini alamaz:
-Bilim, artık batıda yıkıcı guclerin etkisi altına girmiştir. Bu, insanlığı yok edecek silahların uretimi kadar, cılgınlık derecesine varan israf ve lukse, zevke dalmayı da beslemiştir. Bu durumda, Doğu ’nun eski hikmet pınarlarının Batı ’da yayılmasının ve butun dunyayı ozgurleştirmesinin zamanı, artık gelmiştir.
DUNYA NASIL ISLAH OLUR? Es ’ad Efendi de (k.s.) aynı kanaatte olduğunu soyleyerek ona şu teklifte bulunur:
“Ancak, dunyayı ıslah etmek isteyen kişi, once kendi nefsini ıslah ederek bu işe başlamalıdır. Siz, bize gonderildiniz. Oncelikle aradığınız şeyi, bizde bulmayı bizzat kendiniz deneyiniz!.. Eğer bunu başarırsanız başkaları da sizi takip edecektir.
Biz de buradan, en kaliteli insanlarımızı Avrupa ’ya gonderebiliriz. Boylesine onemli bir iş icin Avrupa ’ya seve seve bizzat kendim giderdim. Fakat cok yaşlandım. Bu yuzden Batıya oğlum Mehmet Ali Efendi ’yi gonderebilirim.
Batının ıslahı icin kitap okumak, universite bitirmekten ziyade, eksik olan pratik ahlakî eğitimi gercekleştirmek gerekir.”7
DOĞU-BATI KARŞILAŞTIRMASI Es ’ad Efendi Doğu-Batı arasında mukayese yaparken kriter/olcu konusuna da atıfta bulunur ve şoyle der:
“Bizim Doğu ’da olduğu gibi Batı ’da da iyi ve kotu derneklerin/toplulukların var olduğunu duymuştum. Biz burada doğuda, bu gibi toplulukların dine ve Kur ’an ’a yaklaşımlarına ve onlara uyup uymamalarına gore, iyilerini kotulerden ayırt edebiliyoruz. Fakat sizde boyle bir kriter/olcu yok.”8 Es ’ad Efendi (k.s.) bu ifadeleriyle Batı ’da kriter probleminin varlığına işaret ediyor. Gorulduğu gibi sadece bugun bile Suriye olayında Batı ’nın, ne kadar kaypak olduğu, subjektif ve keyfi Âdilane olmayan, tarafgir, gayr-i insanî olcusuzluk olcusu kullandığı butun dunya tarafından ibretle izlenmektedir.
MODERN BATI İNSANI Es ’ad Efendi ’nin (k.s.) “Olcusuz Batı”sını yine Batının onde gelen simalarından Erich Fromm şu şekilde boyutlandırır:
“Modern batı tarihinde ilk kez, 1. Dunya Savaşı ’nda silahsız sivil halka saldırılamayacağı yonundeki genel ahlakî ilke ciğnenerek her iki tarafın şehirleri yoğun bir bombardımana tabi tutulmuştur. Ardından da Stalin ve Hitler ’in (sivil) katliamları gelmiştir.
…Ayrıca insanlar, kendilerine ve tum dunyaya yabancılaşmışlardır. Rekabet, başarılı olma tutkusu ve her şeye sahip olma temayulu, sevginin, dostluğun ve dayanışmanın onune gecmiştir. Her şey duşman, herkes rakip gorulmektedir. Tarihte en buyuk tehlike, insanların koleleştirilmeleri iken, şimdiki tehlike insanların bir robot haline gelmeleridir.”9
“Modern insanın karakteri, sadece ekonomik piyasa tarafından belirlenmektedir.
…İnsan artık kendine yabancılaşmıştır. İnsan, kendi elleriyle yaptığı şeylerin onunde diz cokme celişkisini yaşamaktadır. Tanrılaştırdığı nesneler insanın enerjisini bambaşka ve yabancı bir şekle donuşturmektedir. Allah ’ın butun putları yok etme emrine rağmen insan, artık kendi elleriyle yaptığı resimlere tapıyor. Yeni idoller (putlar) karşısında eğiliyor ve bunu yaparken de Allah adına yeminler ediyor.”10
Tum bu tespitlerden sonra, Es ’ad Efendi ’nin (k.s.) Batı insanındaki bu yıkımın arka planında ahlakî yozlaşmaya işaret edip cozume buradan başlanmasını savunması, dikkat cekicidir.11
Dipnotlar: 1) Rudani, Buyuk Hadis Kulliyatı, c. 5, s. 295; İbni Mace, Sunen, c. 10, s. 295. 2) Carl Vett, Kelamî Dergahından Hatıralar, cev.: Ethem Cebecioğlu, Ankara 2001, s. 184. 3) Bedri Gener, Modernliğin Hikmetinden Sual, Kadim Yay., İstanbul 2016, 1. Baskı, s. 150. 4) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, İstanbul 2004, s. 214. 5) Kemal Karpat, İslam ’ın Siyasallaşması, cev.: Şiar Yalcın, 5. Baskı, Timaş Yay., İstanbul 2013, s. 677. 6) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, s. 100. 7) Aynı eser, s. 93. 8) Aynı Eser, s. 168. 9) Erich Fromm, Cağdaş Toplumların Geleceği, cev.: Gulnur Kaya, Kaan H. Okten, İstanbul 1996, ss. 178-179 10) Aynı eser, ss. 15, 17, 24. 11) Vett, Dervişler Arasında, s. 100.
Kaynak: Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 384
İslam ve İhsan