
Merhum Mahmud SÂmi Ramazanoğlu Hazretlerinden hÂtıralar...Bir ağac, toprakla ne kadar sıkı bir irtibat icindeyse, koklerinden ne kadar gıda alıyorsa o kadar sağlıklı buyur. O ağacın icinde bulunduğu menfî cevre şartları, zaman zaman onun gelişmesini sınırlasa ve engellese de, koklerinden gerektiği gibi beslenen sağlıklı ağaclar, ilk fırsatını bulduğu anda dal-budak sarar ve meyve verir. Tıpkı bu ağac misalinde olduğu gibi, merhum Mahmud SÂmi Ramazanoğlu Efendi de, tarihî donem olarak ve yaşadığı şartlar itibariyle cetin bir zamanda bulundu. Ancak onun beslendiği kaynaklar; Kitap ve Sunnet cercevesinde şekillenmiş bir tasavvuf mektebi idi.
ALLAH'IN DİNİNİ YAŞAMAK VE YAŞATMAK
O, en meşakkatli zamanlarda bile, vazifesi uzere insanları hakka, hidayete ve AllÂh ’ın yoluna cağırdı. Onları en temiz, en saf ve en guzel şekliyle Allah Rasûlu ’nun, ashÂb-ı kirÂmın ve Allah dostlarının istikamet uzere yaşadıkları ornek hayatlarına davet etti. Bu dÂveti sadece sozlu olarak anlatmadı ve aynı zamanda yaşayarak uyguladı. Bir ulu ağacın govdesi gibi, dal-budak sardı, yurt icinde ve yurt dışında pek cok tÂlib-i irfana hizmet verdi, onların birer hizmet eri olması icin himmet etti. Bugun onun şekillendirdiği, istikamet cizdiği ufuklarda onbinlerce gonuldaşı hep onu yÂd etmekte, sadaka-i cÂriye hukmundeki eserlerinden istifade etmektedir. Biz de bir Şubat ayında, onun vefatının sene-i devriyesinde, bir kere daha minnet ve şukranla kendisini yÂd etmek istedik.
O, ic dunyasında eksik olmayan huznunu, gonlune gomdu ve insanlara hep mutebessim cehreyle baktı. Ummet-i Muhammed ’in cektiği cileler ve mazlûmiyeti, onu mahzun etti. İnsanların, kendilerini hidayet ve iki cihan saadetine ulaştıracak bu yuce dine bîgÂne kalmalarına uzuldu. Ama bu uzuntuler, onu ye ’se, karamsarlığa ve tembelliğe duşurmedi. Aksine AllÂh ’ın dinini yaşamak ve yaşatmak hususunda, daha kararlı ve azimli kıldı. Bir gonle daha ulaşabilmek icin uzun ve cileli yolculuklar yaptı. İrşad halkaları kurdu, kitaplar yazdı, sohbetler etti.
HAYATTAKİ OLCUSU HEP İSLAM OLDU
İslÂm ’ı bir butun olarak yaşama gayretinde oldu. Evde, iş hayatında, insanlarla munasebetlerinde olculeri hep İslÂm oldu. İktisatlı olan kimselerin fakirlik gormeyeceklerini, mu ’minin en onemli vasıflarından biri, “infak ehli” oluşu olduğunu ifade etti hep... Ona gore her mu ’min, sadaka verecek zenginliğe sahipti. Zenginler mallarından verir; orta halli, hatta fakir kimseler tasarruf ve kanaatle ihtiyac fazlasından infakta bulunabilirlerdi. Hicbir maddî gucu olmayan da, bedeniyle, ilmiyle, tebessum ve duÂlarıyla insanlara faydalı olabilirdi. Kendisi de butun bu soylediklerini tatbik ederek malıyla, canıyla, ilmiyle, gonluyle ummet-i Muhammed ’e infakta bulunmuş buyuk bir Allah dostudur.
O, insanın en buyuk sermayesi olan “zaman”ın farkında olan bir kimseydi. Bu yuzden hayatını tanzim etmiş, bir emanet şuuru ile vaktini israf etmemek icin azami gayret gostermişti. Her şeyi planlı ve saatliydi. Kendisi zamana riayet ettiği gibi, muhataplarından da hassasiyet isterdi.
İnsanın kalbinin tasfiyesine ve nefsinin tezkiyesine cok ehemmiyet vermiş, kupte ne varsa, dışarıya onun cıkacağını, insanın davranışlarının duzelmesi icin kalbinin duzelmesi geretiğini soylemişti.
TevÂzûda toprak gibi olmayı oğutlerdi. Nasıl ki toprak, her turlu mahlûkÂtın curûfÂtını toplar, bunlardan cicekler, guller, sumbuller bitirirse, mu ’min de başına gelen her turlu kotuluğe iyilikle mukabele edebilmelidir. Sami Efendimiz, doksan kusur yaşlarına kadar yaşamış; omru boyunca kırmamış, kırılmamış ve ornek bir ahlÂk uzere hayatını surmuştur. Rabbim, azîz ruhlarını şÃ‚d eylesin. Bizleri de mubarek yollarından ayırmasın. Âmin.
Kaynak: ZÂhide Topcu, Şebnem Dergisi, Sayı: 156
İslam ve İhsan