
Fazîlet ve kemÂl ehlinin birbirine olan muhabbet ve takdiri, ne guzel bir gonul aynasıdır. Boyle bir gonul kıvamı, sahibine daha dunyada iken cennet hayatı yaşatır. Huseyin Kutlu hocaefendi anlatıyor:
“Alvarlı Efe hazretleri ile Ali Haydar Efendi birbirini Allah icin severlerdi. Her iki zÂtın birbirlerine yakınlık derecesini, anlatacağım şu hÂdise ifÂde edecektir sanırım.
Efe hazretlerinin mÂnevî evlÂtlarından Mehmet Tekin bey, o zaman Erzurum Kandilli ’de astsubay olarak gorev yapmak­tadır. Resmî bir gorev icin İstanbul ’a gitmesi gerekir. 1955 yılı. Gitmeden once Efe hazretlerini ziyaret eder. Hem izin ister, hem de bir emri olup olmadığını sorar. Efe hazretleri:
“Oğul! İstanbul Fatih ’te Carşamba denilen bir semt vardır. Orada İsmÂil Ağa CÂmii ’ne gidersin. Bir vakit namaz kılarsın. Namazdan sonra cemaatten munÂsip bir kimseye, “Beni Ali Haydar Efendi hazretlerine goturur musun?” dersin. Seni alır gotururler. Benim selÂmımı, hurmetlerimi arz eder; mubarek ellerinden, ayakların­dan opersin. Eğer şu ihtiyar hasta vucudumun yola tahammulu olsa, ben de seninle beraber gelir, o zÂtın elini oper, duasını alır­dım” buyurur.
Mehmet Tekin bey, Efe hazretlerinin emirlerini harfiyen yerine getirir. Fatih Carşamba ’daki îsmÂil Ağa CÂmii ’nde ikindi namazını kılar. Cemaatten biri onu Ali Haydar Efendinin bulun­duğu İsmet Efendi Tekkesi ’ne goturur. Onlar da ikindi namazını kılmış, namaz sonrası ikindi hatm-i hÂcegÂnı yapmaktadırlar. Mehmet bey, kapı aralığında bulduğu bir yere oturur; hatmeye iştirÂk eder. Hatme bittikten sonra Ali Haydar Efendi başını kaldırıp birini arar gibi cemaatte goz gezdirir. Kapı aralığında oturan Mehmet beye eliyle işaret ederek:
“Sen, kapı aralığında oturan! Gel yanıma” buyurur.
Mehmet bey, yerinden kalkıp Ali Haydar Efendi ’nin onunde diz coker, el oper. Yine kalkıp yerine gitmek isterken, Efendi hazretleri onun elinden tutup kendine ceker:
“Oğul, senden guzel bir rÂyiha geliyor, sen hangi bağın gulusun?” der. Mehmet bey alcak sesle:
“AcizÂne Efe hazretlerinin bendesiyim, efendim” diye cevap verir.
Ali Haydar Efendi ’nin kulakları biraz ağır işittiği icin Mehmet beyin ne dediğini anla­yamaz. Yanındakiler bir kÂğıda yazıp gosterirler. Ali Haydar Efendi kÂğıtta Efe hazretlerinin adını gorunce ayağa kalkmak ister gibi toparlanır. Sonra Mehmet beyi bağrına basar:
“Oğul! Oyle bir zÂta bende olmuşsun ki, eğer şu ihtiyar hasta vucudumun tahammul edeceğini bilsem, o zÂtın ziyaretine gider, elini oper ve duasını alırım. Bak! Bu yanımdakiler şahittir. HocazÂdem Efe hazretlerinin mektuplarını kefenimin arasına koymalarını vasi­yet ettim. O mektupları vesile kılıp CenÂb-ı Hak ’tan mağfiret dileneceğim” buyurur.”[1]
CENNETTEKİ KARDEŞLİK
Cennetteki kardeşlikle ilgili Rabbimiz şoyle buyurur:
“Biz, o cennetliklerin kalblerindeki (birbirlerine olan) kinleri ve kotu duşunceleri cıkarır atarız. Artık hepsi kardeşler olarak tahtlar uzerinde karşı karşıya otururlar.” (Hicr 15/47)
Bu iki zatın herbiri, ayrı ayrı bir kanaat onderi (murşid) olmasına rağmen, hem de kendi mÂnevî evlatlarının yanında, hurmet ve tÂzim ifadeleri ile birbirini bu şekilde fazîletle anmaları, ne guzel bir mÂnevî liderlik orneğidir.
Yine aynı şekilde, kişileri, kendi gonul verdikleri mÂnevî liderlikten koparma niyeti taşımaksızın, tam aksine onların kendi ustadlarına karşı bağlılığını daha da artıracak şekilde bir davranış sergilemeleri, ne guzel bir edeb orneğidir!
[1] Huseyin Kutlu, Efe Hazretleri, s. 112-114.
Kaynak: Adem Ergul, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan