
Tovbenin hakîkati; gunahların aslı olan kibir, gurur ve benlik duygusundan vazgecerek acziyeti idrĂ‚k etmektir. Bu da, nefsin hodgĂ‚mlığını tanıyıp onun mĂ‚neviyĂ‚ta verdiği zararı fark ettikten sonra gercekleşir. Kişi bu elem ve acziyet icindeyken gonlunden Hak TeĂ‚lĂ‚ ’ya yalvarır ve inler. İşte tovbenin hakîkati budur.Nakşibend Hazretleri, yeri geldikce şoyle buyururlardı:
“Bu yuce tarîkate sulûk edenlerin en kĂ‚rlısı; tam bir niyaz, tevĂ‚zû ve tazarrû hĂ‚linde yaşayıp yuksek himmet sahibi olanlardır. Bizi bu kapıdan gecirdiler. Ne bulduysam, niyaz, mahviyet, hiclik ve yoklukta buldum.”[1]
Nitekim HĂ‚ce Hazretleri ’nin şu sozu de, onun bu hĂ‚let-i rûhiyesine tercumĂ‚n olmaktadır:
Âlem buğday ben saman, Herkes yahşi ben yaman! [Herkes iyi, kotu olan benim.]
ALLAH DOSTLARINI ZİRVELEŞTİREN SIR
Hakîkaten butun Allah dostlarını zirveleştiren sır; bu tevĂ‚zû, hiclik ve yokluk hĂ‚lidir. Bunun icindir ki Ă‚rif zĂ‚tlar; “Sen cıkınca aradan, kalır seni Yaratan!” buyurmuşlardır.ŞĂ‚h-ı Nakşibend Hazretleri de Hakk ’a vuslat yolunda mesĂ‚fe alabilmenin, tevĂ‚zû ve hiclik libĂ‚sına burunerek kalpteki benlik kirini-pasını silip atmaya bağlı olduğunu şoyle ifĂ‚de buyururdu:
“Bu yolda hicliğe burunmek, varlığı terk edip yokluk izhĂ‚r etmek ve mutevĂ‚zı olmak, buyuk bir kĂ‚rdır. Bunlar, buyuk bir devlete nĂ‚il olmanın ipuclarıdır.”[2]
“Bu yola gonul verenler, kendi nefislerini Firavun ’dan yuz derece daha beter gormezlerse, bu yola girmiş sayılmazlar.”[3]
Burada şunu da ifĂ‚de etmek gerekir ki, Firavun kĂ‚fir olduğu icin, Allah katında hicbir mu ’minin ondan daha aşağı olması duşunulemez. Bununla birlikte nefs, insanın ebedî hayatı icin o kadar tehlikelidir ki, zararının buyukluğunu acıkca ifĂ‚de edebilmek icin Hazret, kesretten kinĂ‚ye olarak boyle bir mubĂ‚lağada bulunmuştur.
HERKESİN AKIBETİ MECHULDUR
Ote yandan herkesin Ă‚kıbeti mechuldur. Bu itibarla bir insan, kufurde Firavun derecesinde şiddetli olsa bile, son nefesinden once hidĂ‚yete ererek butun gunahlarından arınma ihtimĂ‚li vardır. Bu sebeple mu ’min, AllĂ‚h ’ın kullarını hor gorerek kendisinde bir ustunluk vehmetme gafletinden titizlikle sakınmalıdır.
Şu hĂ‚dise, ŞĂ‚h-ı Nakşibend Hazretleri ’nin tevĂ‚zû ve hiclik ufkunu ne guzel ifĂ‚de etmektedir:
HĂ‚ce Hazretleri bir defasında Kûfîn adlı yere gitmişti. Kendi dervişleri ve o beldenin halkından buyuk bir kalabalık, peşinden gidiyordu. İnsanların bu kadar alĂ‚kasını cekmiş olmaktan muteessir olan Nakşibend Hazretleri ağlamaya başladı. Onun bu hĂ‚lini gorenler de ağladılar. Fakat Hazret ’in nicin ağladığını anlayamadılar. Bir muddet sonra Nakşibend g ilĂ‚hî azamet karşısındaki yokluk ve hicliğini ifĂ‚de sadedinde, kendine hitĂ‚ben:
“–Bu haraplık, bu Ă‚cizlik, bu tukenmişlik ve bu beceriksizlik bende mevcutken, hic kimseye selĂ‚m verip almaya bile lĂ‚yık değilim. Hak TeĂ‚lĂ‚ beni halkın arasında rusvĂ‚ eylemiştir, halkı benimle meşgul kılmıştır.” diyerek doktukleri gozyaşlarının sebebini beyan buyurdular. “Hic kimse hĂ‚limden haberdar değil!” diyerek icli icli inledikten sonra şu (mĂ‚nĂ‚ya gelen) beyti okudular:
“Eğer bilselerdi beni kovarlardı şehirden. Eyvah eyvah! Kimsenin haberi yok hĂ‚limden!”[4]
İşte o buyuk Hak dostlarını yucelten de, gonullerindeki bu rikkat ve hassĂ‚siyettir. Demek ki insana her nerede bir benlik hissi gelse, derhĂ‚l Hak TeĂ‚lĂ‚ ’ya sığınarak onu defetmeye calışmalı ve bu hususta son derece dikkatli olmalıdır.
BİR GONUL YAPMAK İCİN YAPILAN YOLCULUK
Nesefli bir murîd, komşusuyla cekişmiş ve onun kalbini kırmıştı. Buna cok uzulen Nakşibend Hazretleri, BuhĂ‚ra ’dan kalkıp Nesef ’e gitti. Şehre girer girmez doğruca gonlu kırılan zĂ‚tın hĂ‚nesine yoneldi. Kapısına varıp:
“–Bu curmu bize bağışlayın, suc bizimdir!” diye buyuk bir tevĂ‚zû ve mahviyet icinde ricĂ‚da bulundu. Neticede murîdinin komşusunun gonlunu aldı. Nakşibend Hazretleri ’nin bir gonul yapmak icin tĂ‚ BuhĂ‚ra ’dan kendi beldelerine gelmiş olması, butun Neseflileri hayran bıraktı ve onların pek coğu bu murşid-i kĂ‚milin murîdi oldular.[5]
HĂ‚ce Hazretleri ’nin ihlĂ‚slı talebelerinden MusĂ‚fir HĂ‚rezmî şoyle anlatır:
“Bir gun HĂ‚ce BahĂ‚uddîn Hazretleri hizmet icin bir binĂ‚ yaptırıyordu. Butun dervişler oradaydı. Hepsi de toprağa bulanmış bir hĂ‚lde îtinĂ‚ ile calışıyorlardı. Muhammed PĂ‚rsĂ‚ g camur karmakla vazifelendirilmişti. Guneş tam tepeye gelmiş, hava iyice ısınmıştı. Nakşibend Hazretleri, calışanların bir muddet istirahat etmelerini emretti. Herkes elini ayağını yıkayıp golgelik bir yere cekildi. Yorgun oldukları icin, oldukları yerde uyuyakaldılar. Muhammed PĂ‚rsĂ‚ g de camur kardığı yerde uykuya daldı. Onlar bu hĂ‚lde iken HĂ‚ce Hazretleri cıkageldi. Butun sûfîlere nazar etti. Sonra Muhammed PĂ‚rsĂ‚ ’nın yanına vardı. Onun bu hĂ‚lini gorunce duygulanıp mubĂ‚rek yuzlerini Muhammed PĂ‚rsĂ‚ ’nın ayaklarına surerek: «İlĂ‚hî, bu ayaklar hurmetine BahĂ‚uddîn ’e rahmet eyle!» diye duĂ‚ etti.”[6]
KENDİNİ KUSURLU GORMEK KADAR FAYDALI BAŞKA BİR ŞEY YOK
AlĂ‚uddîn AttĂ‚r Hazretleri şoyle buyurur:
“Acziyetini idrĂ‚k edip tevbe etmekten başka kurtuluş umidi yoktur! SĂ‚lik, dĂ‚imĂ‚ kendi amellerinin kusurunu gorup eksikliğini bilmeli, acziyet ve gunahkĂ‚rlıktan kaynaklanan pişmanlığın lûtuf ve kerem sebebi olduğunu duşunerek Hakk ’a ilticĂ‚ etmelidir. ŞĂ‚h-ı Nakşibend g, talebelerine dĂ‚imĂ‚ bu hĂ‚li emrederek; «Beni devamlı bu sıfatta tuttular!» buyururdu.”[7]
ŞĂ‚h-ı Nakşibend Hazretleri şoyle buyurmuştur:
“Gonul ehlinin yolu; yaptığı sĂ‚lih ameli az gormek, tevĂ‚zû, hiclik, yokluk ve acz hĂ‚linde bulunmak, amellerini kusurlu, hĂ‚llerini noksan bilmektir. Nefsin enĂ‚niyetinin kırılması hususunda, kendini kusurlu gormek kadar faydalı başka bir şey yoktur. Peygamberlerin bile zelle, yani kucuk hatĂ‚lara duşmelerinin hikmetlerinden biri de budur.
Tevbenin hakîkati; gunahların aslı olan kibir, gurur ve benlik duygusundan vazgecerek acziyeti idrĂ‚k etmektir. Bu da, nefsin hodgĂ‚mlığını tanıyıp onun mĂ‚neviyĂ‚ta verdiği zararı fark ettikten sonra gercekleşir. Kişi bu elem ve acziyet icindeyken gonlunden Hak TeĂ‚lĂ‚ ’ya yalvarır ve inler. İşte tevbenin hakîkati budur.
«YĂ‚ Rabbî! Halk Sen ’den korkar, ben ise kendimden korkarım! Zira yĂ‚ Rabbî, Sen ’den hep iyilik, kendimden ise hep kotuluk gordum.»
Ehlullah ’ta bir kusurun meydana gelmesi, onların nefsĂ‚nî hĂ‚llerini ve benliğini yok etme hikmetine binĂ‚endir. Nitekim MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m- ’ın, şerîate bağlılık duygusuyla Hızır -aleyhisselĂ‚m- ’a yaptığı îtirazların hikmetlerinden biri de budur. MûsĂ‚ -aleyhisselĂ‚m-, îtirazlarında hatĂ‚lı olduğunu anladı ve benliği yok oldu.”[8]
Nakşibend Hazretleri ’nin, henuz hayatta iken soz ve menkıbelerini derleyip yazmak isteyen HĂ‚ce HusĂ‚meddîn Yûsuf ’a musĂ‚ade etmemesi de onun yuksek tevĂ‚zuunu gosteren diğer bir hĂ‚disedir.[9]
[1] Enîsu ’t-TĂ‚libîn, s. 46.
[2] Enîsu ’t-TĂ‚libîn, s. 47.
[3] Enîsu ’t-TĂ‚libîn, s. 48.
[4] Enîsu ’t-TĂ‚libîn, s. 80.
[5] Enîsu ’t-TĂ‚libîn, s. 209.
[6] ReşahĂ‚t, s. 139.
[7] ReşahĂ‚t, s. 175-176.
[8] PÂrsÂ, Sohbetler, s. 68-69.
[9] Enîsu ’t-TĂ‚libîn, s. 20.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan