
Mesnevi'de gecen ibretlik fil yavrusu yiyen dervişlerin hikayesi...“Belki işitmişsindir; Hindistan ’da bir Ârif, dostlarından beş-on kişinin, uzun bir yolculuktan ac vaziyette geldiğini gordu ve onları şoyle îkāz etti:
«Muhakkak ki cok acsınız. Fakat ne olursa olsun dostlar; Allah aşkına sakın fil yavrusu yemeyiniz. Şimdi gideceğiniz bu tarafta bir fil yavrusu vardır. Benim oğudumu candan, gonulden dinleyin de, sakın o fil yavrusuna dokunmayın. Cunku anaları pusuya yatmış, onları gozetlemektedir.»
Oğut veren kişi bunları soyledikten sonra gitti.
Yolcular o uzun yolda cok acıktılar. Ansızın; yolda yeni doğmuş, semiz bir fil yavrusu gorduler. O fil yavrusunun ustune azgın kurtlar gibi uşuştuler. Onu kestiler, pişirdiler ve yediler.
Yol arkadaşlarından birisi, fil yavrusunun etinden yemedi. Arkadaşlarına da yememeleri icin oğut verdi. Cunku, yolda kendilerine oğut veren kişinin sozleri onun hatırında idi.
Fil yavrusunu yiyenlerin hepsi uzanıp yattılar, uykuya daldılar. O ac adam ise, suruyu bekleyen coban gibi uyanıktı. Birazdan, birdenbire korkunc bir filin geldiğini gordu. Fil, once o uyumayan bekciye doğru koştu. Onun ağzını uc defa kokladı; ağzından filin yavrusunun kokusu gelmiyordu. Bir kac kere etrafında dondu, dolaştı sonra gitti. Onu incitmedi. Sonra, uyuyanların ağızlarını kokladı. Onların ağızlarından yavrusunun kokusu geliyordu. Fil de hemen onları paraladı, oldurdu.”
FİL YAVRUSU YİYENLERİN HİKAYESİ MESNEVİ
Hazret-i MevlÂnÂ, kendi devrinde meşhur olup bircok eserde gecen bu hikÂyeyi şoyle şerh eder:
“Ağzındaki haram lokma kokusu, hileciyi rezil eder.”
“Bizim ağzımızdaki iyi kokular da, kotu kokular da goklere yukselmektedir.”
Nitekim Âyet-i kerîmede buyurulur:
اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ
“…O ’na ancak guzel sozler yukselir (ulaşır). Onları da AllÂh ’a amel-i sÂlih ulaştırır…” (FÂtır, 10)
“Ey gafil! Sen uyuyorsun; fakat, yediğin veya işlediğin bir haramın kokusu, şu gokyuzune yukselir durur. Senin cirkin, kotu nefeslerinle birlikte o haram kokusu goklere yukselir. Gokyuzunde o kokuları kontrol etmekle vazifelendirilmiş olan meleklere kadar gider.
Kibir kokusu, hırs kokusu, tama ’ kokusu, şehvet kokusu, soz soylerken soğan kokusu gibi duyulur. Ağzı kokan kişi;
«Ben, ne zaman soğan yemişim? Ben soğandan da sarımsaktan da titizlikle sakınırım.» diye yemin bile etse;
O yemin ederken pis kokan nefesi, onun ayıbını meydana cıkarır ve yanında oturanların burunlarına vurur. Sonunda, o kotu kokular yuzunden, ettiği duÂlar reddedilir ve gonlun yanlış adım attığını dili ortaya koyar.
Ey gafil insan! Fil yavrusunu yiyen kişiler gibi sen de AllÂh ’ın kullarının etlerini yiyor, yani onları cekiştiriyorsun. Onların bulunmadıkları yerlerde hoşlanmayacakları vasıflarını soyluyor, gunaha giriyorsun.
Ey insanlar! Aklınızı başınıza alın; sizin ağzınızı koklayan Allah ’tır. Temiz olandan, doğru olandan başka, o muayeneden kim canını kurtarabilir?
Yazıklar olsun o kişiye ki, mezarda onun ağzını koklayacak olan ya Munker ’dir veya Nekir!
O buyuk meleklerden ne ağız kokusunu, yani dunyada edilmiş gıybet kokusunu gizlemeye imkÂn vardır ne de bir ilÂc bulup ağzı hoş bir hÂle getirmeye zaman vardır. Orada gunahkÂrın gizlenmek icin hile yapması ve aklın-fikrin de hile yoluna sapması mumkun değildir.”
Bu sebeple dunyada lisÂnı bu Âfetten muhafaza etmek lÂzımdır. Hataya duşulmuş ve gıybet edilmişse helÂllik istemek ve gıybet edilen meclislerde bu gunahı telÂfi etmek gerekir. Zira gıybet, helÂlleşilmediği takdirde hesabı kıyÂmete kalacak buyuk bir kul hakkıdır.
Gıybet eden kişi, aslında gıybetini yaptığı kişiye sevaplarını nakletmekte ve onun gunahlarını yuklenmektedir. Cunku Âhirette gecer akce, amellerdir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yuzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Şubat Sayı: 157
İslam ve İhsan