Nasıl ki bir gram altını elde etmek icin tonlarca toprağı buyuk bir titizlikle elekten gecirmek îcÂb ediyorsa, gunumuzun iktisÂdî şartlarında helÂlden kazanmak da buyuk bir gayret, dikkat ve hassÂsiyet ister.
Ebû Ha­nî­fe Haz­ret­le­ri, ti­ca­ret­le ge­ci­nen hay­li ser­vet sa­hi­bi zen­gin bir kim­se idi. An­cak ilim­le meş­gul ol­du­ğun­dan ti­c­rî iş­le­ri­ni ve­ki­li va­sı­ta­sıy­la yu­ru­tur, ken­di­si de ya­pı­lan ti­ca­re­tin he­lÂl dÂire­si icin­de olup ol­ma­dı­ğı­nı kont­rol eder­di. Bu hu­sus­ta o de­re­ce has­sas­tı ki, bir de­fa­sın­da or­ta­ğı Hafs bin Ab­dur­rah­man ’ı kumaş sat­maya gon­der­miş ve ona:

“– Ey Hafs! Mal­da şu şu ozur­ler var. Onun icin bunu muş­teriye soy­le ve şu kadar ucuza sat!” demiş­ti.

Hafs da, malı İmÂm ’ın belirt­tiği fiyata sat­mış, an­cak on­daki oz­ru muş­teriye soy­lemeyi unut­muş­tu. Durumu oğ­renen Ebû Hanîfe Haz­ret­leri, Hafs bin Ab­dur­rah­mÂn ’a:

“– Kumaşı alan muş­teriyi tanıyor musun?” diye sor­du.

Hafs ’ın, muş­teriyi tanımadığını belirt­mesi uzerine İmÂm, helÂl kazan­cının lekeleneceği en­dişesiy­le, satılan mal­dan el­de edilen kazan­cın tamamını sadaka olarak dağıt­tı. İş­te onun bu tak­vÂsı, mad­dî-mÂnevî ticaretine ziyÂdesiy­le bereket ol­du.

BİR KİMSENİN TEMİZ GONULLU OLDUĞUNU NASIL ANLARIZ?

Bir kim­senin temiz gonul­lu, ih­lÂs sahibi ve ehl-i is­tikÂmet ol­duğunu an­lamak icin onun, yap­tığı ibÂdet­lerin­den ziyade o ibÂdet­leri han­gi kal­bî seviye ve hÂl ile yap­tığına bakıl­malıdır. YÂni bil­has­sa dav­ranış­larının İs­lÂm ah­lÂkına uy­gun ve kazan­cının helÂl olup ol­madığına dik­kat edil­melidir. Bu meyan­da Haz­ret-i Omer -radıyal­lÂhu anh-, bir kim­se met­hedil­diği zaman, met­heden şah­sa, uc şeyi sor­muş­tu:

“– Sen onun­la hic kom­şuluk, yol­culuk, veya ticÂret yap­tın mı?”

MuhÂtabı ucunu de yap­madığını soy­leyin­ce:

“– Oy­ley­se onu met­het­meyin, cun­ku siz onu lÂyıkıy­la tanımıyor­sunuz!” buyur­du.

Onun icin Suf­yÂn-ı Sev­rî -kud­dise sir­ruh-:

“Kişinin din­dar­lığı, ek­meğinin helÂl­liği nis­betin­dedir.” buyur­muş­tur.

Bir­gun ken­disine:

“– Efen­dim! Namazı birin­ci saf­ta kıl­manın fazîletini an­latır mısınız?” dedik­lerin­de de helÂl lok­maya dik­kat cek­miş ve:

“– Kar­deşim! Sen ek­meğini nereden kazanıyor­sun, ona bak! Kazan­cın helÂl ol­duk­tan son­ra, han­gi saf­ta diler­sen orada namazını kıl; bu husus­ta sana guc­luk yok­tur.” cevabını ver­miş­tir.

MUSA EFENDİ'NİN GAYR-İ MUSLİM KOMŞUSU

Ticaret­te helÂlin­den kazan­maya dik­kat edip, ona haram karış­tır­mamanın ehem­miyet ve bereketini, mer­hum pederim Mûs Efen­di -kud­dise sir­ruh- şu hÂdise ile an­latır­dı:

“Gayr-i mus­lim bir kom­şumuz var­dı. Son­radan mus­luman ol­muş­tu. Bir­gun ken­disine hidÂyete eriş sebebini sor­duğum­da şun­ları soy­ledi:

«– Acıbadem ’de tar­la kom­şum Rebî Mol­la ’nın ticaret­teki guzel ah­lÂkı vesilesiy­le mus­luman ol­dum. Mol­la Rebî, sut satarak gecimini temin eden bir zÂt­tı. Bir ak­şam vak­ti bize gel­di ve:

“– Buyurun, bu sut sizin!” dedi.

Şaşır­dım:

“– Nasıl olur? Ben siz­den sut is­temedim ki!” dedim.

O has­sas ve zarif in­san:

“– Ben far­kın­da ol­madan hay­van­larım­dan birinin sizin bah­ceye girip ot­ladığını gor­dum. Onun icin bu sut sizin­dir. Ay­rıca o hay­vanın tahav­vulÂt dev­resi (yediği ot­ların vucudun­dan tamamen izÂlesi) bitin­ceye kadar sutunu size getireceğim...” dedi.

Ben:

“– LÂfı mı olur kom­şu? Yediği ot değil mi? HelÂl ol­sun!..” dediy­sem de Mol­la Rebî:

“– Yok yok, oy­le ol­maz! Onun sutu sizin hak­kınız!..” deyip hay­vanın tahav­vulÂt dev­resi bitene kadar sutunu bize getir­di.

İş­te o mubÂrek in­sanın bu dav­ranışı beni ziyÂdesiy­le et­kiledi. Neticede gozum­deki gaf­let per­delerini kal­dır­dı ve hidÂyet guneşi icime doğ­du. Ken­di ken­dime:

“– Boy­le yuce ah­lÂk­lı bir in­sanın dîni, muhak­kak ki en yuce bir dîn­dir. Boy­lesine zarîf, hak-şinÂs, mukem­mel ve ter­temiz in­san­lar yetiş­tiren dînin doğ­ruluğun­dan şup­he edilemez!” dedim ve kelime-i şehÂdet getirip mus­luman ol­dum.»”

HELAL KAZANC TAKVANIN TEMEL ESÂSLARINDAN BİRİDİR

Bu hik­met­li kıs­salar, helÂl kazanc ve haram meselesi hususun­da ne kadar titiz ve ih­tiyat­lı ol­mamız gerek­tiğini pek bÂriz bir şekil­de or­taya koy­mak­tadır. Zîr helÂl kazanc, tak­vÂnın temel esas­ların­dan­dır. Buna binÂen hadîs-i şerîf­te:

“Doğ­ru soz­lu, durust ve guvenilir tÂcir; nebîler, sıd­dık­lar ve şehit­ler­le beraber­dir.” (Tir­mizî, Buyû, 4) buyurul­muş­tur.

Cun­ku nebîler, sıd­dık­lar ve şehit­ler­le beraber­lik vas­fını kazanan gon­lu has­sas bir tuc­car, et­rafı icin huzur ve berekete vesîle olur­ken, ken­disi icin de dun­yevî ve uh­revî iki saÂdete de maz­hariyet el­de eder.

An­cak dun­ya ih­tirÂsına mağ­lup olan­lar, bu Âlem­de sal­tanat surer gibi gorun­seler de, son­suz Âlemin ebedî birer sefîli ve yok­sulu ol­mak­tan ken­dilerini kur­taramaz­lar.

HELÂLDEN Mİ YOKSA HARAMDAN MI KAZANIYORUZ?

Rasûl-i Ek­rem -sal­lÂl­lÂhu aley­hi ve sel­lem- şoy­le buyur­muş­tur:

“Oy­le bir zaman gelir ki, kişi malını helÂl­den mi, haram­dan mı kazan­dığına hic al­dırış et­mez.” (BuhÂrî, Buyû, 7, 23)

HÂsılı, hadîs-i şerîf­te işÃ‚ret edilen gaf­let­lerin faz­laca zuhûr et­tiği ve gonul­ler haram­ları terk et­meye calış­sa da, on­ların gonul­leri bırak­madığı gunumuz­de, helÂle riÂyet edebil­mek, en muhim mesele ve en buyuk ibÂdet­tir.

Bu buyuk ibÂdeti îf ederek Al­lÂh ’ın em­rine itaat, tes­lîmiyet ve rız hÂlin­de bulunabilen kalb­ler, diken­lerin arasın­dan sıy­rılıp renk renk ac­maya maz­har olan gul­ler misÂli, birer hayır ve feyiz men­baı olur­lar. Bunun ak­sine, haram ve şup­heli şey­lere dal­mış kalb­ler de, gul­lerin ak­si olan diken­lerin arasına katılıp bin­bir kotuluk kay­nağı ve hat­t ah­lÂk­sız­lık yuvası hÂline gelir­ler. CenÂb-ı Hak muhÂfaza buyur­sun! Âmîn!..

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, ÎmÂndan İhsÂna Tasavvuf, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan