
Haniflik nedir? Hanifler kimlerdir? Her turlu sapıklıktan ve putperestlikten yuz cevirip Hakk ’a yonelmeye, yalnız bir olan Allah ’a inanmaya davet eden Hanif inancı...İslĂ‚miyet oncesi Mekke ’de umûmiyetle putperestlik hĂ‚kim olmakla birlikte, tevhîdin izleri tamĂ‚men silinmiş değildi. Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in (a.s.) tĂ‚lîm ettiği tevhîd dîni az da olsa bir kısım insanlar tarafından devĂ‚m ettiriliyordu.
HALİLULLAH KİMDİR? “AllĂ‚h ’ın dostu” mĂ‚nĂ‚sında “HalîlullĂ‚h” vasfına sĂ‚hip olan Hazret-i İbrĂ‚hîm (a.s.) “ulu ’l-azm” Peygamberlerden biridir. Pek cok Peygamberin ve bilhassa ResûlullĂ‚h Efendimiz ’in atasıdır. AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚, Hazret-i İbrĂ‚hîm ’e (a.s.) on sahîfelik bir vahiy lutfetmiştir.
Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in (a.s.) ismi Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de yirmi beş sûrede altmış dokuz defĂ‚ gecmekte, EvvĂ‚h (cok Ă‚h eden), Halîm (hilim sĂ‚hibi) Munîb (AllĂ‚h ’a sığınan), KĂ‚nit (AllĂ‚h ’a kulluk eden), ŞĂ‚kir (AllĂ‚h ’a cok şukreden) ve Hanîf gibi muhtelif isim ve sıfatlarla zikredilerek kendisinden medh u senĂ‚ ile bahsedilmektedir.
HANİFLİK NE DEMEK? Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in (a.s.) dînine “Hanîflik” denilmiştir. Hanîf kelimesi lugatte, eğriliği bırakıp doğruya giden, istikĂ‚met uzere bulunan, başka dinlerden, bĂ‚tıl inanclardan kacıp yalnız bir olan AllĂ‚h ’a îmĂ‚n eden “muvahhid” demektir.
CenĂ‚b-ı Hak, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle buyurmaktadır:
وَقَالُوا كُونُوا هُودًا اَوْ نَصَارَى تَهْتَدُوا قُلْ بَلْ مِلَّةَ اِبْرَهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“(Yahûdî ve Hıristiyanlar, Muslumanlara) «Yahûdî veya Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız.» dediler. (Ey Habîbim!) «BilĂ‚kis biz doğruya yonelmiş (hanîf) olan ve AllĂ‚h ’a şirk koşmayan İbrĂ‚hîm ’in dînine tĂ‚bîyiz.» de!” (el-Bakara, 135)
مَا كَانَ اِبْرَهِيمُ يَهُودِيًّا وَلاَ نَصْرَانِيًّا وَلَكِنْ كَانَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“İbrĂ‚hîm ne bir Yahûdî ne de bir Hıristiyandı. Fakat O, AllĂ‚h ’ı bir tanıyan dosdoğru (Hanîf) bir Musluman idi ve muşriklerden de değildi.” (Âl-i İmrĂ‚n, 67)
CAHİLİYE DONEMİ ’NDE HANİFLİK CĂ‚hiliye doneminde, her turlu sapıklıktan ve putperestlikten yuz cevirip Hakk ’a yonelen, Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in dînine bağlı kalarak yalnız bir olan AllĂ‚h ’a inanan kimselere de hanîf denirdi. Varaka bin Nevfel, AbdullĂ‚h bin Cahş, Osman bin Huveyris, Zeyd bin Amr, Kuss bin SĂ‚ide gibi zĂ‚tlar, hanîflerden bĂ‚zılarıdır. Hanîfler; cansız, dilsiz, hicbir şeye gucu yetmeyen putların onunde eğilmeyi, onlara yalvarmayı cirkin sayarlardı.
İbn-i Omer (r.a.) [1] şoyle anlatır:
“Peygamber Efendimiz nubuvvetten once, Beldah ’ın[2] aşağı kısmında bulunduğu bir sırada oradakiler tarafından bir sofraya dĂ‚vet edildi. Sofrada Zeyd bin Amr bin Nufeyl de bulunuyordu. Âlemlerin Efendisi ’ne et ikrĂ‚m edildi. Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz bu yemekten yemediği gibi Zeyd de yemekten imtinĂ‚ etti. Zeyd, etten yememesinin sebebini şoyle îzah etti:
«–Ben sizin putlarınız adına kestiğiniz etten yemem. Ben sĂ‚dece AllĂ‚h ’ın ismi zikredilerek kesilenden yerim.»
Zeyd, Kureyş kabîlesinin, hayvanlarını putlar adına kesmelerini ayıplar ve şoyle derdi:
«–Koyunu AllĂ‚h yarattı. Onun icin gokten yağmur indirdi, yerden de nebat bitirdi. Ama siz onu AllĂ‚h ’ın ismini zikretmeden kesiyorsunuz!»” (BuhĂ‚rî, MenĂ‚kıbu ’l-EnsĂ‚r, 24; ZebĂ‚ih, 16)
HZ. İBRAHİM ’İN (A.S.) DİNİ Bir başka rivĂ‚yet de şoyledir:
“Zeyd bin Amr, Varaka bin Nevfel ’i de yanına alarak, hakîkî dîni sorup ona tĂ‚bî olmak uzere Şam ’a gitti. Orada bir Yahûdî Ă‚lime rastladı. Ona dinleri hakkında suĂ‚l sordu ve:
«–Belki dîninize girerim, bana onun hakkında bilgi ver.» dedi.
Yahûdî:
«–Sen, AllĂ‚h ’ın gazabından nasîbini almadıkca bizim dînimize giremezsin!» cevĂ‚bını verdi.
Zeyd:
«–Ben AllĂ‚h ’ın gazabından kacarak buralara geldim, (gazap değil, rızĂ‚ ve rahmet arıyorum). AllĂ‚h ’ın gazabından herhangi bir pay almaya aslĂ‚ niyetim yok! Sen bana başka bir dîn goster (de ona gireyim)!» dedi.
Yahûdî Ă‚lim:
«–Ben Hanîflikten başka bir dîn bilmiyorum!» cevĂ‚bını verdi.
Zeyd:
«–Hanîflik nedir?» diye sordu.
Yahûdî Ă‚lim:
«–Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in dînidir. O, ne Yahûdî ne de Hıristiyandı, AllĂ‚h ’tan başka bir şeye de tapmıyordu.» cevĂ‚bını verdi.
Zeyd onun yanından cıkınca Hıristiyan Ă‚limlerinden biriyle karşılaştı. Ona da aynı şeyleri soyledi.
O da:
«–Sen AllĂ‚h ’ın lĂ‚netinden nasîbini almadıkca bizim dînimize giremezsin!» dedi.
Zeyd ona da:
«–Ben zĂ‚ten AllĂ‚h ’ın lĂ‚netinden kacarak bu diyarlara geldim. Elimden geldiğince hicbir zaman AllĂ‚h ’ın lĂ‚netinden bir şey almayacağım. Sen bana başka bir dîn gosterebilir misin?» dedi.
O Ă‚lim de Yahûdi Ă‚lim gibi hanîflikten bahsetti. Zeyd onların Hazret-i İbrĂ‚hîm hakkındaki sozlerini işitince, oradan ayrıldı. Dışarı cıkınca ellerini kaldırıp:
«AllĂ‚h ’ım, Sen ’i şĂ‚hit kılıyorum, ben İbrĂ‚hîm ’in dîni uzereyim!» dedi.” (BuhĂ‚rî, MenĂ‚kıbu ’l-EnsĂ‚r, 24)
Esm binti Ebubekir (r.a.) der ki:
“Zeyd bin Amr ’ın ayakta dikilip sırtını KĂ‚be ’ye dayayarak şoyle dediğini işittim:
«–Ey Kureyş cemaati! VallĂ‚hi ben hĂ‚ric hicbiriniz İbrĂ‚hîm ’in dîni uzere değilsiniz!»
Zeyd diri diri toprağa gomulecek kızları (kurtarıp) hayĂ‚tını bağışlardı. Kızını oldurmek isteyen adama:
«–Onu oldurme, onun kulfetini ben uzerime alıyorum» der ve kızı alırdı. Kız buyuyup serpilince babasına:
«–Dilersen onu sana teslîm edeyim, dilersen ihtiyaclarını gormeye devĂ‚m edeyim.» derdi.” (BuhĂ‚rî, MenĂ‚kıbu ’l-EnsĂ‚r, 24)
AllĂ‚h Resûlu, Hanîflerden Varaka hakkında:
“Onu Cennetin ortasında, uzerinde sundusten elbise olduğu hĂ‚lde gordum.”
Zeyd hakkında da:
“O, kıyĂ‚met gununde, benimle ÎsĂ‚ arasında ayrı bir ummet olarak diriltilecektir.” buyurmuştur. (Heysemî, IX, 416)
HANİFLER Bahsi gecen bu Hanîfler, onceki mukaddes kitaplara az cok vĂ‚kıf oldukları icin “Son Peygamber”in vaktinin yaklaştığını biliyor ve buyuk bir hasret ile O ’nu bekliyorlardı.
İslĂ‚m Ă‚limlerinin ekserisine gore Hazret-i Peygamberin annesi ve babası da Mekke ’deki Hanîflerdendi.
Hanîflik, İslĂ‚m ’ın tevhîd inancından başka bir şey değildir. Bu sebeple CenĂ‚b-ı Hak, Peygamber Efendimiz ’e hanîf olan Hazret-i İbrĂ‚hîm ’in (a.s.) dînine tĂ‚bî olmayı Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle emretmiştir:
ثُمَّ اَوْحَيْنَا اِلَيْكَ اَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ اِبْرَهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Sonra da (ey Habîbim) Sana: «Doğru yola yonelerek İbrĂ‚hîm ’in dînine tĂ‚bî ol! O, muşriklerden değildi.» diye vahyettik.” (en-Nahl, 123)
Bu sebeple Hanîflik, İslĂ‚m dîni hakkında da kullanılmış ve samîmî, ihlĂ‚slı her Muslumana “Hanîf” vasfı verilmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz:
“Ben, musĂ‚mahakĂ‚r hanîf dîni ile gonderildim.” buyurmuştur. (Ahmed, V, 266)[3]
[1] AbdullĂ‚h bin Omer (r.a.) bi ’setin ucuncu senesinde doğdu. Babası Hazret-i Omer ’le birlikte hicret etti. Eyup Sultan ’ın de icinde bulunduğu ordu ile İstanbul seferine katıldı. Ablası Hazret-i Hafsa, ResûlullĂ‚h ’ın hanımı olduğu icin, Fahr-i KĂ‚inĂ‚t Efendimiz ’in yakın cevresinde bulunma imkĂ‚nına sĂ‚hipti. Mukerrerleriyle birlikte 2630 hadîs-i şerîf rivĂ‚yet ederek Ebû Hureyre ’den (r.a.) sonra en cok hadîs rivĂ‚yet eden yedi sahĂ‚bînin (Muksirûn) ikincisi oldu. İbn-i Omer (r.a.), aynı zamanda en cok fetvĂ‚ veren yedi sahĂ‚bîden biriydi.
AllĂ‚h Resûlu ’nun hayat tarzına harfi harfine uyma ve O ’nun emirlerini aynen yerine getirme husûsunda bir benzeri daha yoktu. Resûl-i Ekrem ’in vefĂ‚tından sonra O ’na olan muhabbetinin coşkunluğu sebebiyle, ResûlullĂ‚h ’ın -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- namaz kıldığı yerleri oğrenip oralarda namaz kılar, yuruduğu yollarda yurur, golgelendiği ağacların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı. (BuhĂ‚rî, SalĂ‚t, 89; İbn-i Hacer, el-İsĂ‚be, II, 349)
Birgun ayağının sinirleri toplanmış ve kasılmıştı. Yanında bulunan AbdurrahmĂ‚n bin Sa ’d:
“–En cok sevdiğin kimsenin ismini an.” dedi.
O da:
“–YĂ‚ Muhammed” dedi ve o anda ayağı iyileşti. (İbn-i Sa ’d, IV, 154)
İbn-i Omer (r.a.) AshĂ‚b-ı KirĂ‚m ’ın ileri gelen zenginlerindendi. Servetinin fazla birikmesine meydan vermez, eline geceni yoksullara dağıtırdı. SĂ‚hip olduğu şeyler icinde en cok beğendiklerini, AllĂ‚h yolunda kurbĂ‚n edilmek veya sadaka olarak verilmek uzere ayırırdı. İyi hĂ‚lini gorduğu ve bilhassa namaz kıldığını oğrendiği butun kolelerini Ă‚zĂ‚d etmeye başlamıştı. Dostlarından biri onu îkĂ‚z etti ve kolelerinden bir kısmının sırf Ă‚zĂ‚d edilmek icin cĂ‚miye gittiğini soyledi. Hazret-i AbdullĂ‚h kalbindeki muhabbetullĂ‚hı gosteren şu guzel cevĂ‚bı verdi:
“–Bizi AllĂ‚h ile aldatmak isteyenlere aldanmaya rĂ‚zıyız!”
Muhtelif sebeplerle binden fazla kole Ă‚zĂ‚d etti. Hicrî 73 / mîlĂ‚dî 692 senesinde seksen beş yaşında iken Mekke ’de vefĂ‚t etti.
[2] Beldah, Mekke ’nin yakınında bir vĂ‚didir.
[3] Ayrıca bkz. BuhĂ‚rî, Îman, 29.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan