Sultan Fatih'in; Asrın İmam'ı Azam'ı diyerek iltifat ettiği Alim Molla Husrev kimdir?Molla Husrev, 1467 ’de yakalandığı veba hastalığından kurtarması icin Mevla ’sına şoyle bir dilekte bulundu:

“Şanı yuce olan Allah, eğer beni ilim, maarif ve idrak sahasında yol almaya gucum yetecek şekilde bu afetten kurtarırsa, ihsan edilmiş olan omrumun kalan kısmını, gonlumdeki şu hizmete harcayacağım. Fıkıh hakkında sağlam, zayıf rivayetlerden salim, Arapca ilminde mahir, nazmı beğenilen ve akli olup mÂn ve hulasası temiz bir eser ortaya koymaya calışacağım.”

Hastalıktan Allah ’ın lutfuyle bir şekilde kurtulunca da şoyle dedi:

“Yuce Allah hastalığımı gidererek bana ihsanda bulununca, şefkat ve merhamet hazinelerinden selamet elbisesini giydirince karar verdiğim işe hemen başladım!”

Buyuk fıkıh Âlimi bu eseri tamamlayınca ona “Dureru ’l HukkÂm fi Gurari ’l AhkÂm” ismini verdi. İslÂm Hukuku sahasında ‘Durer ’ adıyla bilinen bu kıymetli eser, Osmanlı medreselerinde şerhleriyle birlikte uzun yıllar ders kitabı olarak okutuldu.

MOLLA HUSREV KİMDİR?

Asıl adı Mehmed bin Feramuz olan Molla Husrev, Yozgat civarındaki Yerkoy ’e bağlı Kargın koyu Turkmenler ’indendir. Doğum tarihi belli değildir. Devrinin cok kıymetli hocalarının yanında yetişti. İlk gorevini Edirne ’deki Şah Melik Medresesi ’nde yaptı. 1444 ’te Edirne kadısı, daha sonra Rumeli kazaskeri oldu. Bu donemde Osmanlı ordusunun butun şer ’i işleri Molla Husrev tarafından hukme bağlandı. İstanbul ’un ilk başkadısı Hızır Bey ’in vefatı uzerine hem bu goreve, hem de Ayasofya Medresesi muderrisliğine getirildi.

1463 ’de Sultan ’a kuserek Bursa ’ya yerleşen Husrev, burada kendi adıyla anılan medresesini ( Husrev Medresesi) yaptırdı. Bu medrese Zeyniler ’deydi, 1915 ’den sonra yıkılıp ortadan kalmıştır. Padişah 1469 ’da kendisini şeyhulislam tayin ederek İstanbul ’a davet etti ve hocasının gonlunu aldı.

Molla, 1480 yılı Şaban ayının Cuma gunu İstanbul ’da vefat etti. Namazı FÂtih Camii ’nde kılınıp cenazesi vasiyeti uzerine Bursa ’ya goturulerek medresesinin yakınına defnedildi. Molla Husrev ’in, İstanbul Şehzadebaşı semtinde kendi namına yaptırdığı bir camii vardır.

SULTAN FATİH ’E SADAKATİ

Tahtını cocuk yaştaki oğlu Sultan II. Mehmed ’e bırakan II. Murad ’ın bu kararı Osmanlı duşmanlarını sevindirmişti. Haclılar ’ın savaş hazırlığı sebebiyle yeniden tahta gecmek zorunda kalan II. Murad ’ın idareyi ele almasıyla birlikte oğlu II. Mehmed Manisa ’ya dondu. Kendisini yalnız bırakmak istemeyen Molla Husrev, II. Murad ’ın Rumeli kazaskerliğinden istifa ederek şehzade Mehmed ’den ayrılmadı. Şehzade kendisine, “ Sair devlet erkanı gibi senin de makamından ayrılmayıp yerinde kalmak gerekir “ diye ısrar ettikce; o, “CenÂb-ı Şerifini zamÂn-ı uzlette terkeylemek hudûd-ı devÂir-i meveddetten harictir!” ( Yalnız kaldığın bir zamanda seni terketmek insanlık dışı bir haldir ) diyerek şahsiyetine yakışır bir sadakat gosterdi. Bu davranış Mehmed Celebi ’yi cok duygulandırdı. Fatih, Molla Husrev ’i 31 yıl suren ikinci saltanat devrinde daima yanında bulundurdu.

KADILIK BELASINDAN KURTULDUM!

Buyuk Âlim Molla Husrev kendisine verilen kadılık gorevlerini istemeyerek kabul etti. Bu duşuncesini bir eserinde şoyle belirtiyor:

“ ...Bu sırada isteksiz ve rızasız olarak kadılık belasına maruz kaldım. Kadılıkta gecen omrumu değersiz sayıyorum. Hatta bunun yapıma uygun olmadığı fikri her daim zihnimde dolaşırdı. “Kendisini ilmi calışmadan uzaklaştırdığı icin kadılık yapmayı, omrunun boşa gecen bir bolumu olarak kabul eden Husrev, ilimler icinde en yuksek payeyi fıkıh ilmine veriyor. Ona gore fıkıh ilmi, ilimlerin uğraşmaya en uygunu ve gonul vermeye en yaraşanıdır. Molla Husrev, Durer ve Gurer isimli eserini bu kadılık meşgaleleri arasında yazmaya başlamıştı. Eserinin son kısmında, “yuce Allah beni kadılık belÂsından kurtardı” diyerek şukreder.

CAĞIMIZIN EBU HANİFE ’Sİ

Molla Husrev vakur ve bol bağış yapan biriydi. Cuma namazlarını Ayasofya camiinde kılar, ic camiye girdiğinde halk saf bağlar ve mihraba kadar kendisine yol acardı. Fatih Sultan Mehmed bu durumu gorunce vezirlerine, “hocam cağımızın Ebu Hanife ’sidir!” diyerek onunla gurur duyardı.

Molla, talebeleri arasında da son derece sevgi ve itibar gorurdu. Talebeleri her gun kuşluk vakti Molla Husrev ’in evi onunde toplanır, onun dışarı cıkmasını bekler, kapıda gorununce atı onunde yaya yuruyerek, ona medreseye kadar refakat ederdi. Bu durum ders bittikten sonra da devam eder, hoca bu defa da evine kadar gecirilirdi.

Molla Husrev sozunu tutan, ilmiyle Âmil bir kimseydi. Bircok hademe ve cariyesi varken, “ gecmiş zamandakiler gibi hizmetci kullanmayınız!” dediği icin, calışma odasına kimseyi sokmaz, tozunu kendisi alır, cıra ve mumunu kendisi yakardı.

CALINAN OZEL KİTAP!

Kadılık ve muderrislik gorevleri arasında, muteber Âlimlerin yazdığı onemli eserleri coğaltmayı da kendisine vazife edinmişti. Boylece ilmin yayılmasına katkıda bulunmanın en guzel orneklerinden birini ortaya koyuyordu. Zira o zamanlar henuz matbaa yoktu, eserler el yazması olarak coğaltılıyordu.

Her gun mutlaka gerek tercume, gerek coğaltma, gerekse telif yoluyla bir konuyu yazmayı vazife edinip, olumune kadar bu yoldan ayrılmadı. Bunu beş vakit ibadete, bir altıncı vakit olarak ayırdı. Hatta nefis ta ’lik el yazısıyla coğalttığı boyle kıymetli bir eseri Sultan FÂtih ’e takdim etti. İnce sanatlardan zevk alan FÂtih, bunu mukemmel surette tezhip ettirip ciltlettirdi ve kendi hususi kutuphanesine koydurdu. Cumhuriyetten sonra bu eser, maalesef bulunduğu Yenicami Kutuphanesi ’nden calındı, hususi ellere gecti, birkac defa da sahip değiştirdi.

İşte oyle bir hatıra ki; FÂtih ’in hocası Molla Husrev ’in kendi el yazısı, FÂtih devri cilt ve tezhibi, ve FÂtih ’in ozel kutuphanesinin malı. Bakınız ecdat yadigarları nasıl korunuyor!

TALEBESİ ZEMBİLLİ ALİ EFENDİ

Bu buyuk Âlim pek cok talebe yetiştirdi. Bunların en meşhuru Zembilli Ali Cemali Efendi ’dir. Bu zat II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni devirlerinde şeyhulislamlıkta bulunmuş, Sultan Selim gibi şiddetli bir hukumdarın bir cok kararına cekinmeden itiraz etmiş ve onun emirlerini değiştirmesini sağlamıştır.

VEFATI

Kaynaklardaki bilgilere gore 877 (1472-73) yılında Molla Husrev, bir duğun cemiyetinde donemin Âlimlerinden Molla GurÂnî ’ye padişahın sağında, kendisine solunda yer verilmesini ilmî derecesine uygun bulmadığından İstanbul ’u terkedip Bursa ’ya gitti. Bursa ’da Emîr Sultan ’a yakın Zeyniler semtinde bir arsa satın alarak Husrev Medresesi adıyla anılan medresesini yaptırdı. Bu medrese vakfiyesine gore başlangıcta yirmili medrese olarak kurulmuş, 1000 (1591-92) yılında kırklı, 1004 (1595-96) yılında ellili medrese pÂyesine cıkarılmıştır (Baltacı, s. 314). FÂtih Sultan Mehmed, Molla Husrev ’i tekrar İstanbul ’a davet etti ve muhtemelen 878 ’den (1473-74) biraz sonra onu İstanbul muftuluğune getirdi.

Molla Husrev vefat tarihi olan 885 (1480) yılına kadar bu makamda kaldı. Cenazesi Bursa ’ya goturulerek Husrev Medresesi ’nin hazîresine defnedildi. Kaynaklarda Molla Husrev ’in CelÂleddin adında bir oğlu ile HusrevzÂde lakabıyla meşhur Mustafa Efendi adında bir torunu olduğu belirtilmektedir.

Kaynak: Araştırmacı Can Alpguvenc, Altınoluk Dergisi, 2003 - Eylul, Sayı: 211, Sayfa: 059 – Turkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi
İslam ve İhsan