
Kuruluşundan itibÂren “i‘lÂ-yı kelimetullÂh” yolunda yuruyen Osmanlı Devleti, yayılmış olduğu geniş sahada hicbir zaman kuru bir cihangirlik dÂvÂsı gutmemiştir. O, muslim, gayr-i muslim butun tebaasına eşsiz bir adÂlet ve medeniyet goturmuş, gonullerde taht kurmuştur.
Tarih şÃ‚hittir ki Osmanlı, fethettiği yerleri bir mustemleke, yani somurge olarak gormemiş, aldığı vergilerden kat kat fazlasını sarf ederek butun vatan sathında mustesn bir hizmet icr etmiştir. Gayr-i muslimlerden alınan vergiler, onlara yapılan kamu hizmetleri ve emniyeti temin hususları icin kullanılmıştır. Bunun aksi durumlarda ise, toplanan vergiler geri verilmiştir. Nitekim Ankara mağlûbiyetinden sonra SelÂnik ’in elden cıkması uzerine oradaki gayr-i muslimlere, kendilerinden alınan vergiler iÂde edilmiştir. Yine Macaristan ’dan alınan 7 milyon akceye mukÂbil, aynı yıl oraya 21 milyon akcelik yatırım yapılması da, k‘bına varılmaz bir insaniyettir.
OSMANLI'NIN ADALETLİ VE HOŞGORULU POLİTİKASI
Ayrıca Osmanlı ’da, hÂkim olduğu yerlerdeki gayr-i muslimlere karşı dinde zorlama, ırkı yok etme ve kultur emperyalizmi gibi icraat ve zulumler asl olmamıştır. Bunun icindir ki Lehistan ’da:
“Osmanlı atları Vistul Nehri ’nden su icmedikce, bu ulkenin hurriyet ve istiklÂle kavuşamayacağı..” sozu, bir darb-ı mesel hÂline gelmişti.
Cunku Osmanlı ’nın adÂletli otoritesi, gerek hristiyanların fırsat buldukca birbirlerine karşı rev gordukleri zulumler ve gerekse Ruslar ’ın her ceşit tecÂvuzlerine dÂimî bir engel teşkil etmişti.
Bizans asillerinden olan hristiyan Granduk Notaras ’ın, FÂtih ’in askeri surları zorlarken Ayasofya ’daki bir muzÂkerede Papa ’dan yardım talep edilmesi teklifine karşı sarf ettiği şu ifÂde de meşhurdur:
“İstanbul ’da kardinal şapkası gormektense, Turkler ’in sarığını gormeyi tercih ederim!..”
Cığırından cıkmış olan hristiyanlıkta akıl ve mantık dışı zulum ve yanlışlıklara isyÂn ederek protestan mezhebini kurmuş olan Alman reformist Martin Luther de:
“YÂ Rabbî! Buyuk Turkler ’i bir an once başımıza getir de, Sen ’in ilÂhî adÂletinden onlar sÂyesinde nasiplenelim!..” demiştir.
Ayrıca Martin Luther, halkını acımasızca somuren kendi idÂrecilerini de şu sozlerle îkÂz etmiştir:
“–Sizin gibi gozu doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve burjuvaların idÂresinde yaşamaktansa, Osmanlılar ’ın idÂresini tercih ederiz. Cunku onlar, fakirlere sizden daha şefkatlidir.”
BUYUK STEFAN'IN VÂSİYETİ
Hatt 16. yuzyılda Osmanlı ile hayli mucÂdele edip “Hristiyan Şovalye” unvanını alan, ancak Osmanlı ’nın eşsiz adÂletinin de farkında olan Boğdan Beyi Stefan da, olum doşeğinde iken oğullarına şoyle demiştir:
“–Belki de yakında himÂyeye muhtac kalacaksınız! Boyle bir durumda asl Rus ’a yanaşmayın; hÂindir, sizi yok eder! Fakat kendinizi Osmanlılar ’a emÂnet edin; Âdil ve merhametlidirler!..”
Bu ifÂdeler, Osmanlı ’nın hristiyan Âleminde tesis ettiği sukûn ve huzurun sayısız delillerinden sadece birkacıdır. Bu sukûn ve huzurun bir neticesidir ki, haclı ordularına karşı yapılan pek cok harp esnÂsında Osmanlı tebaası olan hristiyanların, haclılara herhangi bir sûrette yardımcı olduklarına dÂir, tarihimizde en kucuk bir kayıt yoktur. Anadolu ’da ilk tertipcisi CelÂl adında bir alevî olduğu icin celÂlî isyanları denilen buyuk karışıklıklara rağmen Anadolu ve Rumeli ’de bulunan hristiyan ahÂlînin boyle rahatsız edici hicbir isyan hareketi gorulmemiştir.
Ancak 1789 Fransız ihtilÂlinden sonra başta Ruslar olmak uzere devletin hemen hemen butun duşmanları, icerideki hristiyanları tahrîke koyuldular ve bu tahrikler, kısa zamanda meyvesini vermeye başladı. Buna ilÂveten dunyada revac buldurulan milliyetcilik cereyanları ile de, Osmanlılar ’ın idÂresi altındaki farklı milletlerden muteşekkil muslim tebaalarda da hazin durumlar zuhûr etti.
İMPARATORLUK MİRASI OSMANLI'YI ARIYOR
Neticede kolları uc kıt ’aya uzanan bu şanlı devlet, ardında bircok yetim devletcik bırakarak tarih sahnesinden cekilirken dunya, buyuk bir dramla karşı karşıya kaldı. O gunlerden itibÂren başlayıp bugunlere kadar gelen ve hÂl acı bir şekilde devam eden bu dram, hÂssaten Ortadoğu ve Balkanlar ’da bir turlu nihÂyet bulmamaktadır. Yeryuzunde caresiz kalarak semÂlara taşan mazlum feryatları, mÂsum iniltileri ve odun gibi doğranan kucucuk yavruların, yollarda camur icinde doğum yapan hÂmile gelinlerin ve gucsuz yaşlıların boğazlarında duğumlenen cığlıkları, hÂl surup gitmektedir. Yurekleri paralayan zulum ve vahşet manzaraları, cinÂyet tabloları ve fecaatler, her gun bir yenisiyle artmaktadır. Bilhassa Ortadoğu ve Balkanlar, madden ve mÂnen Cehennemî bir yangınla kavrulmaktadır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Muesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan