
CÂfer-i SÂdık (r.a.); şefkat, merhamet, hilim, sabır, affedicilik, comertlik gibi ahlÂkî hasletlerin zirvesindeydi. CenÂb-ı Hak ’tan başka kimseden korkmazdı. Allah yolunda, kınayanın kınamasına zerre kadar değer vermezdi. MakÂmından dolayı idÂreciden, kalabalığından dolayı halktan cekinmezdi. Methedenin ovgusu onu aldatmaz, duşmanın yermesiyle de yolundan donmezdi.Bir gun para kesesini kaybeden bir adam, kim olduğunu bilmeden gelip CÂfer-i SÂdık Hazretleri ’nin yakasına yapışmış ve:
“–Paralarımı sen caldın!” demişti. Hazret:
“–Kesende ne kadar para vardı?” diye sordu. O da:
“–Bin dinar.” dedi.
CÂfer-i SÂdık (r.a.), hicbir şey soylemeden o adamı evine goturup bin dinar verdi. Bu şahıs daha sonra kendi para kesesini bulunca, ozur dileyerek aldığı paraları geri getirdi. CÂfer-i SÂdık Hazretleri ise:
“–Biz verdiğimizi geri almayız!” dedi. Bu duruma hayret eden adam:
“–Bu zÂt kimdir?” diye sordu. CÂfer-i SÂdık Hazretleri olduğunu oğrenince de mahcûbiyeti bir kat daha arttı.[1]
ALLAH, İYİLİK EDEN KİMSELERİ SEVER
CÂfer-i SÂdık Hazretleri ’nin bir kolesi vardı. O, ibrikten su dokuyor, Hazret de leğende ellerini yıkıyordu. Birden su elbisesine sıcradı. CÂfer-i SÂdık g koleye biraz kızarak baktı. Bunun uzerine kole:
“–Efendim, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de «وَالْكَاظِم۪ينَ الْغَيْظَ / Ofkelerini yutanlar»[2] AllÂh ’ın mağfireti ve cennetle mujdeleniyor.” dedi. O zaman CÂfer-i SÂdık Hazretleri:
“–Ofkemi yuttum!” dedi. Kole Âyetin devÂmını okudu:"İnsanları affedenler."
CÂfer Hazretleri:
“–Haydi seni affettim.” dedi. Kole yine Âyetin devÂmını okudu: "Allah ihsanda bulunan, iyilik eden kimseleri sever!"
Bunun uzerine CÂfer-i SÂdık (r.a.):
“–Haydi git, sen Allah TeÂl ’nın rızÂsı icin artık hursun! Şu bin dinar para da senin!” buyurdu.[3]
KULLUK EDEBİNİN MUHTEŞEM TEZAHURU
CÂfer-i SÂdık Hazretleri, başına gelen musîbetler karşısında da Hakk ’ın takdîrine buyuk bir rız ve teslîmiyet gosterirdi. Oyle ki kucuk cocuğu kucağında vefÂt ettiğinde, rız hÂlinden başka bir tavır sergilemedi. Babalık şefkatiyle gozlerinden yaşlar suzuldu. Fakat CenÂb-ı Hakk ’ın diğer nîmetlerini duşundu ve:
“–Bir nîmetini aldıysan, pek cok nîmet lûtfetmeye devam ediyorsun! Bir defa iptilÂya uğrattıysan, devamlı Âfiyet veriyorsun!” diye iltic ve niyazda bulundu.
Sonra da cocuğunu alıp hanımının ve diğer akraba kadınların yanına goturdu. Kadınlar, kucuk yavrunun vefÂt ettiğini gorunce feryÂda başladılar. CÂfer-i SÂdık Hazretleri onlara, kesinlikle feryÂd ile ağlamamaları hususunda tembihlerde bulundu.
Yavrusunu defnetmeye giderken de rız zirvelerindeki kalbinden şu samimî ifÂdeler dokuluyordu:
“EvlÂdımızı alan CenÂb-ı Hakk ’ı tesbîh ederim, bizim O ’na karşı ancak muhabbetimiz artmıştır!”
Yavrusunu toprağa verdikten sonra da şoyle buyurdu:
“Biz oyle bir kavmiz ki, sevdiğimiz kişilere sevdiğimiz şeyleri ihsÂn eylemesi icin Allah TeÂl Hazretleri ’ne du ederiz, O da bize lûtfeder. Eğer, sevdiğimiz kişiler hakkında sevmediğimiz şeyler takdîr ederse, ona da rÂzı oluruz.”[4]
İşte kulluk edebinin muhteşem bir tezÂhuru… Nitekim yuksek ruhları mÂneviyat ufuklarında zirveleştiren sır da, ilÂhî imtihanın en ağır tecellîleri karşısında dahî şikÂyet ve sızlanmayı bir kenara bırakıp, daha da artan bir rızÂ, teslîmiyet, hamd, şukur ve muhabbet ile Hakk ’a yonelebilmektir.
[1] Ferîduddîn AttÂr, Tezkiretu ’l-EvliyÂ, s. 54; Kuşeyrî, er-RisÂle, II, 384.
[2] Âl-i İmrÂn, 134.
[3] İbnu ’l-Cevzî, Bahru ’d-Dumû ’, s. 142.
[4] Muhammed Ebû Zehra, a.g.e, s. 80.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan