İnsanların vicdÂnî hassÂsiyetlerden uzaklaştığı, maddenin sultasında yaşadığı ve vahşette sırtlanları gectiği bir devirde, hayvanlara dahî bir hukuk ihdÂs edilerek haklarının muhÂfaza altına alınması; İslÂm ’ın nasıl bir hak, adÂlet, şefkat ve merhamet tevzî ettiğinin şÃ‚heser bir misÂlidir.Omer bin Abdulaziz Hazretleri ’nin de bir katırı vardı. Onu pazarda calıştırır, gelen parayla ihtiyaclarını temin ederdi. Katırı calıştıran işcisi, bir gun her zamankinden fazla para getirdi. İşcisine:

“–Bugun nicin boyle fazla para geldi?” diye sorduğunda;

“–Pazar kalabalık ve bereketliydi.” cevabını aldı. LÂkin aldığı cevaptan tatmin olmayan Omer bin Abdulaziz Hazretleri işcisine:

“–Hayır, oyle değil! Sen katırı cok calıştırıp yormuşsun. Katırı, uc gun dinlendir.” tÂlimÂtını verdi.

Yine Hak dostlarından BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri, AllÂh ’a muhabbetinin şiddetiyle rûhen o kadar hassaslaşırdı ki, Yaratan ’dan oturu yaratılanlardan her birinin ıztırÂbını sînesinde hissederdi. Bu Hak dostu bir gun, dovulmekten dolayı arkasından kan boşanan bir merkep gordu. O anda BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri ’nin de baldırlarından kan sızmaya başladı.

EMÂNET ŞUURU

Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh- ’ın gonlunde, mahlûkÂtın ilÂhî bir emÂnet olduğu ve muslumanın gucunun yettiği her şeyden mes ’ûl bulunduğu şuuru oylesine yer etmişti ki; “Dicle kenarında bir koyun suya duşup boğulsa, Allah onun hesÂbını Omer ’den sorar.” diyecek kadar gonlu merhametle incelmişti.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek AhlÂkından 2, Erkam Yayınları, 2012
İslam ve İhsan