Onceleri koyu karanlıklar icinde yaşayan CÂhiliye toplumu, Efendimiz ’in irşÃ‚dıyla “gercek bilenler” hÂline geldi. Geceler gunduze dondu. Kışlar bahar oldu. Tefekkur gelişti. İnsan vucûdunun bir damla sudan, kuşun ufak bir yumurtadan, ağacın ve meyvelerin yok denecek kadar kucuk bir cekirdekten meydana gelişleri ve emsÂlleri uzerinde derin tefekkurler başladı… Hayat, Allah rızÂsına endekslendi. Merhamet, şefkat ve hakkı tevzîdeki derinlik zirveleşti.AshÂb-ı kirÂm, guzel bir musluman karakteri ve şahsiyeti sergilediler. Her turlu fedÂkÂrlığa katlanarak hayatın her Ânında ve her safhasında AllÂh ’ın rızÂsını aradılar. Boyle bir gonul kıvÂmı icinde, iyiyi, guzeli, hayrı ve doğruyu tavsiye edip, kotulukten, cirkin davranışlardan, ahlÂksızlıktan sakındırdılar. Onlar icin hayatın en zevkli ve mÂnÂlı anları, insanlara tevhîd mesajını ilettikleri zamanlar oldu.

İSLAM'I TEBLİĞ

Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in, İslÂm ’ı tebliğ husûsunda kadınlarla goruşmesi, erkekler kadar cok olamıyordu. Bu sebeple Mekke devrinde musluman olan Gu­zeyye isimli sahÂbî hanım, İslÂm ’ın yayılması icin cok muhim hizmetler goruyordu. Gizlice Kureyş kadınlarının arasına karışarak onları İslÂm ’a dÂvet ediyordu.

Guzeyye -radıyallÂhu anhÂ- bu tebliğ faaliyetlerine Mekkeliler oğreninceye kadar devam etti. Durumu fark eden Kureyşliler, onu yakaladılar. O esnÂda kocasının kabîlesi olan Devs ’e mensup bÂzı kimseler, Mekke ’den ayrılmak uzereydi. Kureyşliler Hazret-i Guzeyye ’yi onlara teslim edip surgune gonderdiler. Devsliler, Guzeyye -radıyallÂhu anhÂ- ’yı cıplak bir deveye bindirip susuz bırakarak ona turlu işken­celerde bulundular. Duşunme, işitme ve gorme kÂbiliyetini kaybedinceye kadar ona işkenceye devam ettiler. Guzeyye -radıyallÂhu anhÂ- ’nın sabrını, sami­miyetini, îman aşk ve vecdini goren Devsliler, onun hÂlinden muteessir olarak İslÂm ’la şereflendiler. (İbn-i Sa‘d, VIII, 155-157; İbn-i Habîb, el-Muhabbar, s. 81-82, 92; Ebû Nuaym, Hilye, II, 66-67; İbn-i Hacer, el-İsÂbe, IV, 447)

Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Medîne ’ye hicret edince Guzeyye -radıyallÂhu anhÂ- da hicret etti. BÂzı rivÂyetlerde onun, Abdukays Oğulları ’nın elcisi olarak Peygamber Efendimiz ’e geldiği ifÂde edilir.[1]

Bir sefer esnÂsında, kabilesine su goturen bir kadın, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ile goruşmuş ve onun bir mûcizesine şÃ‚hit olmuştu. Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ona ikramda da bulunmuştu. Kavmine donduğunde, başından gecenleri anlatan kadın, onların toptan İslÂm ’a girmesine vesîle oldu.[2]

HAYATININ SON UC DAKİKASINDA MUŞRİKLERE İSLAM'I ANLATTI

İslÂm ’a giren cÂriyeler de hur kadınlardan geri kalmayarak, tebliğ faÂliyetlerine katılıyorlardı. Nitekim SelmÂn-ı Farisî ’den once musluman olan Isfahanlı bir cÂriye, Peygamber Efendimiz ’in yanına gelebilmesi icin ona kılavuzluk yapmıştır.[3]

Muşrikler tarafından îdÂm edilmek uzere iken kendisine uc dakika zaman tanınan sahÂbî, o nasipsiz bedbahtlara teşekkur etti ve:

“−Demek ki size tebliğde bulunmak icin uc dakikalık vaktim var.” dedi.

Ebû Hureyre -radıyallÂhu anh- tebliğin ehemmiyetini îzah sadedinde şoyle derdi:

“(AshÂb-ı kirÂm arasında şu hakikati) duyardık: KıyÂmet gununde bir kişinin yakasına, hic tanımadığı biri gelip yapışır. Adam şaşırır ve:

«–Benden ne istiyorsun? Ben seni hic tanımıyorum ki!» der. Yakasına yapışan kişi ise:

«–Dunyada iken beni hat ve cirkin işler uzerinde gorurdun de, îkaz etmez, beni o kotuluklerden alıkoymazdın!» diyerek ondan dÂvÂcı olur.”[4]

DİPNOTLAR

[1] Ebû Hatib, EsmÂu ’s-SahÂbe, 142a, İstanbul Universitesi Kutuphanesi A. 1101.

[2] Bkz. BuhÂrî, Teyemmum, 6.

[3] Ebû Nuaym el-IsfahÂnî, TÂrîhu IsfahÂn, I, 43; İbnu ’l-Esîr, Usdu ’l-GÂbe, VII, 25; İbn-i Hacer, el-İsÂbe, IV, 233

[4] Munzirî, et-Terğîb ve ’t-Terhîb, Beyrut 1417, III, 164/3506; RudÂnî, Cem ’u ’l-FevÂid, trc. Naim Erdoğan, İstanbul ts., V, 384.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı SaÂdet Toplumu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan