Hz. Yusuf (a.s.) kıssasında anlatılan Hz. Yusuf (a.s.) ile Zuleyha ’nın hikÂyesi kısaca...
Hazret-i Yûsuf buyudu, gelişti ve guzelliğiyle gosterişli bir genc oldu. O ’nun bu hÂli, yaşadığı evin hanımı olan Zuleyh ’da kendisine karşı farklı duşuncelerin belirmesine sebep oldu.

Kur ’Ân-ı Kerîm ’de AllÂh TeÂl şoyle buyurur:

“O, kemÂl cağına geldiğinde kendisine hukum ve ilim verdik. İşte muhsinlere biz boyle karşılık veririz.” (Yûsuf, 22)

HÂdise Âyet-i kerîmede şoyle zikredilir:

“Derken, bulunduğu evin hanımı, Yûsuf ’u kendisine bağlamak, onun nefsinden murÂd almak istedi ve kapıları kapatarak:

«–Haydi gelsene bana!» dedi.

O ise:

«–MaÂzallÂh, (AllÂh ’a sığınırım!) Zîr kocanız benim velînîmetimdir, bana iyi davranıp guzel bir mevkî verdi. Gercek şudur ki, zÂlimler asl felÂh bulmazlar!» dedi.

Doğrusu, hanım ona sÂhip olmayı iyice aklına koymuş ve buna meyletmişti. Eğer Rabbinin burhÂnını (delil ve yardımını) gormeseydi o da kadına meyledecekti. İşte boylece Biz fenÂlığı ve fuhşu O ’ndan uzaklaştırmak icin burhÂnımızı gosterdik. Cunku O, Biz ’im tam ihlÂsa erdirilmiş kullarımızdandı.” (Yûsuf, 23-24)

SERVET - ŞOHRET - ŞEHVET

Zu­ley­hÂ, ne­fis­le­rin en cok ze­bû­nu ol­du­ğu uc vas­fın; y­ni ser­vet, şoh­ret ve şeh­ve­tin şÃ‚­hi­kasın­da bu­lu­nu­yor­du. Genc­ti, ce­mÂl s­hi­biy­di ve pek cok kim­se­yi ken­di­si­ne rÂm ede­bi­le­cek bir c­zi­be­ler meş­he­ri h­lin­dey­di. Us­te­lik ZuleyhÂ, oda­nın ka­pı­sı­nı da sım­sı­kı ki­lit­le­miş­ti. Boy­le­ce giz­li­lik ve ten­h­lı­ğın, gu­nah­la­rı da­ha da kam­cı­la­yan hen­g­mın­da, Haz­ret-i Yû­suf ’a şid­det­li bir ar­zuy­la:

“–Hey­te lek! y­ni «–Gel­se­ne ba­na!»” di­ye ses­le­ne­rek, cir­kin bir fi­ile te­şeb­bus et­miş­ti. Mu­k­ve­met gos­ter­mek­te ni­ce ir­de­le­ri eri­te­bi­le­cek boy­le bir man­za­ra kar­şı­sın­da, Hazret-i Yûsuf ’un (a.s.) bi­le hay­li guc bir va­zi­yet­te kal­dı­ğı­nı Yu­ce Rab­bi­miz:

“ŞÃ‚­yet bur­h­nı­mız ye­tiş­me­sey­di, o da mey­le­di­yor­du.” be­y­nıy­la if­de bu­yur­mak­ta­dır. Zîr bir er­ke­ğin, ha­ya­tı bo­yun­ca kar­şı­la­şa­bi­le­c e­ği en ağır imtihanlardan bi­ri; genc­lik, gu­zel­lik, ser­vet gi­bi her tur­lu c­zi­be un­su­ru­na s­hip bir ka­dın­dan, us­te­lik ten­h­lık­ta ge­len d­vet ve il­ti­f­ta “ha­yır” di­ye­bil­mek­tir.

İş­te Yû­suf -aley­his­se­lÂm-, onu­ne se­ri­len bun­ca deh­şet­li c­zi­be­le­re aldan­ma­mak icin “ma­Ã‚zal­lÂh” di­ye­rek, mÂnevî bir zırha burundu, tam bir ihlÂs ve yuk­sek bir tak­v duygusuyla “AllÂh ’a sı­ğındı.” Boylece Âyet-i kerîmede bildirilen “burhÂn” ile il­hî sıyÂnet ve muhÂfazaya mazhar oldu.

Bu yuzden insanoğlunu gu­nah­la­ra su­ruk­le­yen bu­tun dun­ye­vî c­zi­be­le­rin “–Hey­te lek! y­ni «–Gel­se­ne ba­na!»” diyen d­vetle­ri­ne mu­k­ve­met gosterebilmenin ye­g­ne yolu, o an­da kal­ben “ma­Ã‚zal­lÂh” di­ye­rek son­suz kud­ret s­hi­bi olan “Al­lÂh ’a sı­ğı­na­bil­mek”tir.


YAKUP PEYGAMBER TEMESSUL ETTİ


Bazı tefsîrlerde, Âyet-i kerîmedeki “burhÂn” ifÂdesiyle alÂkalı olarak şunlar nakledilmektedir:

Yûsuf -aleyhisselÂm- “Sakın, sakın!” sesini işittiği zaman o sese aldırış etmedi. Fakat sesin uc kere tekrarından sonra o mahalde Hazret-i Yakup (a.s.) temessul etti. Bundan sonra Yûsuf -aleyhisselÂm- kendine gelip Zuleyh ’dan hemen yuz cevirdi.

AllÂh ’ın izniyle Yaup (a.s.) oğlu Yûsuf ’a mÂnevî yardımda (istiÂnede) bulunmuş, nefs-i emmÂreyi temsîl eden Zuleyh ’ya meyletmesine mÂnî olmuştu.

Âyette anlatılan bu hÂdise, istiÂne, istiğÂse (mÂnevî yardım) ve rÂbıtaya bir misÂldir.

Ali bin Hasen bir rivÂyetinde der ki:

Zuleyh ’nın hazırladığı odada onun putu vardı. Yûsuf ’u nefsine dÂvet etmeden once onun uzerini bir libÂs ile orttu. Bunu goren Yûsuf sordu:

“–Niye boyle yaptın?”

ZuleyhÂ:

“–Beni musîbet Ânında iken gormesinden hay ettim!” diye cevap verdi.

Bunun uzerine Yûsuf şoyle dedi:

“–Sen işitmeyen, gormeyen ve bir şey anlamayan bir taş parcasından utanırsın da, benim, beni yaratan, hem de en guzel sûrette yaratan Rabbimden hay etmeye hakkım yok mu?”


GOMLEĞİNİ ARKADAN YIRTTI


Yûsuf -aleyhisselÂm- Rabbinin burhÂnını gorunce, buyuk bir korku icinde ve sur ’atle kapıya koştu. Zuleyh da arkasından O ’nu takip etti:

“İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın O ’nun gomleğini arkadan yırttı. Kapının yanında, birden, hanımın efendisi ile karşılaştılar! Kadın (hemen): «Zevcene kotuluk etmek isteyenin cezÂsı zindana atılmaktan, yÂhud acıklı bir azaptan başka ne olabilir?!» dedi.” (Yûsuf, 25)

Azîz dedi ki:

“–Benim ehlime kotuluk etmek isteyen kimdir?”

ZuleyhÂ, işlediği curme ikincisini ekledi. Yûsuf ’a iftir ederek:

“–Bu delikanlı nefsimden murÂd almak istedi.” dedi.

Azîz, Yûsuf ’a doğru dondu ve:

“–Ey delikanlı! Sana yaptığım ihsandan dolayı goreceğim karşılık bu muydu?!. Beni mahzûn etmemeliydin!” dedi.

Yûsuf -aleyhisselÂm-, hÂdisenin gidişÃ‚tı karşısında iftirÂnın zehrinden korunmak icin doğruları anlatarak:

“«Asıl kendisi benim nefsimden murÂd almak istedi.» dedi. Kadının akrabÂsından bir şÃ‚hid şoyle dedi: «Eğer (Yûsuf ’un) gomleği onden yırtılmışsa, kadın doğru soylemiştir, Yûsuf ise yalancılardandır. Yok eğer gomleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalan soylemiştir, Yûsuf ise, doğru soyleyenlerdendir.»” (Yûsuf, 26-27)


UC-DORT AYLIK COCUK DİLE GELDİ


Yûsuf -aleyhisselÂm-, kendisinin temiz olduğuna dÂir bir delîl gostermesi icin AllÂh ’a du etti. O sırada Zuleyh ’nın dayısının uc veya dort aylık olan oğlu, mûcizevî bir şekilde dile geldi ve Yûsuf ’un temiz olduğuna şehÂdet etti.

(Azîz) ne zaman ki, gomleğin arkadan yırtılmış olduğunu gordu, o zaman (karısına) dedi ki: «Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gercekten de sizin tuzağınız cok buyuktur. Ey Yûsuf! Sakın sen bundan kimseye bahsetme! Ey kadın! Sen de gunahından dolayı istiğfÂr et. Sen gercekten gunahkÂrlardan oldun.»” (Yûsuf, 28-29)

HÂdise, halkın arasında duyulmaya başladı.

“Şehirdeki bazı kadınlar: «Azîzin karısı, delikanlısından murÂd almaya kalkmış, (Yûsuf ’un) sevdÂsı onun kalbine işlemiş! Biz onu gercekten acık bir sapıklık icinde goruyoruz.» dediler. (Yûsuf, 30)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 2, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan